İstanbul Bilgi Üniversitesi, Şebeke, Gençlerin Katılımı Projesi kapsamında, Türkiye çapında gerçekleştirilen araştırmanın sonuçlarına göre gençler toplumda özgür bireyler olarak kendilerini ortaya koyamıyor.
Sonuçları 13 Mayıs’ta Santralistanbul Enerji Müzesi’nde gerçekleştirilen basın toplantısıyla açıklanan araştırma, genç yurttaşların gözünden gençlerin siyasi, toplumsal ve ekonomik yaşama katılımları ve yurttaşlık algılarını irdeliyor.
Konda Araştırma tarafından gerçekleştirilen, 18-24 yaş arası 36 il, 203 mahalle ve 11 öğrenci yurdunda 2 bin 500’e yakın gencin dâhil olduğu araştırmada, “Türkiye’de Gençlerin Katılımı”, “Türkiye’de Gençler ve Siyasi Katılım: Sosyo-Ekonomik Statü Fark Yaratıyor mu?”, “Özerklik ve Özgürlükler Açısından Türkiye’de Gençlik Politikaları”, “Meclisin Gençlik Söylemi” olmak üzere dört ana başlık altında toplanıyor. Araştırma, gençlerin özerk ve özgür yurttaşlar olabilmesi gerekliliğini ve bu durumu ne kadar yansıttıkları sorusu üzerine kurulmuş.
Araştırmanın bulgularına göre, gençler ailelerine bağımlı yaşıyor ve maddi yardım almazlarsa en fazla bir ay bağımsız kalabileceklerini söylüyorlar. Gençlerin büyük bir çoğunluğu sorunlarını devletle paylaşmıyor. Araştırmada ortaya çıkan bir diğer sonuç da alışveriş merkezlerinin gençler tarafından sosyalleşmek için kullanılan bir alan olması. Sosyo-ekonomik olarak dezavantajlı yaşayan gençler siyasi arenada seslerini duyuramazken, öğrenci gençler bunun aksine daha avantajlı. Genç kadınlar da erkeklere oranla siyasi yaşama katılmak konusunda daha zayıf kalıyor.
“Gençler Ailelerine bağımlı”
“Gençlerin sosyal haklar bağlamındaki durumu ne?” başlığını taşıyan ilk bölümde, “Gençler nereden para buluyor ve sosyal hayatlarını sürdürebiliyorlar?” sorusuna yüzde 69.1’i ailesinden veya eşlerinden harçlık aldıklarını söylüyor. Gençlerden öğrenci olanlarının yüzde 82.4’ü, öğrenci olmayanların yüzde 78’i aileleri ile bağının kopması durumunda en fazla bir ay bağımsız olarak yaşayabiliyor. İş bulabilmiş her 10 gençten 7’si de aileleri aracılığıyla iş buluyor. Gençlerin yüzde 22.8’inin ise cep telefonu onlardan izinsiz karıştırılıyor.
Araştırmayı yürüten İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi Laden Yurttagüler, özgürlük alanından söz ediliyorsa burada özel alana bir müdahalenin söz konusu olduğunu belirtiyor. Yurttagüler gençlerin sosyal haklara erişimi sağlanmazsa sivil ve siyasi haklarının da sekteye uğrayacağını, buna bağlı olarak gençlerin hem ailelerine bağımlı davranacağını hem de ailelerinin koşullarına göre hareket edeceğini söylüyor ve hemen ardından ekliyor: “Özgür bireyler yaratmak için sosyal haklar bağlamında, barınma, sağlık, eğitim kaynaklarını ayırmak gerekiyor ve bunun da koşullu olmaması gerekiyor”
“Gençler sorunlarını devletle paylaşmıyor”
Araştırmaya göre gençlerin sadece yüzde 10’u yaşadığı sorunlarda kamu kurumlarına başvururken, yüzde 90’ı sorunlarını devletle paylaşmıyor. Gençlerin sadece yüzde 2,5’i gençlik merkezlerini,sosyalleşmek için kullanırken yüzde 9’u kahvehaneleri, yüzde 30’u ise alışveriş merkezlerini sosyalleşme mekanı olarak benimsiyor. Yüzde 47’si ise arkadaşları ile evde bulunmayı tercih ediyor.
“Öğrenci gençler siyasette daha aktif”
Araştırmanın “Sosyo-ekonomik statü fark yaratıyor mu?” başlıklı bölümüne göre Türkiye’de sosyal ve ekonomik olarak dezavantajlı gençler siyasi arenada da seslerini duyuramıyorlar. Araştırma bu
noktada öğrenci olan gençlerle, olmayanlar arasında temel farklılıklara işaret ediyor. Sivil toplum kuruluşlarına katılanların yüzde 74,6’sı öğrenci, geriye kalan yüzde 25,4’ü ise öğrenci olmayan kesimden oluşuyor. Araştırma sonucuna göre öğrenci olanların katılımının daha yüksek olmasının nedeni, öğrencilerin daha yüksek gelirli ailelerden gelmesi, toplumsal yetilerinin daha fazla olması ve siyasallaşmak için buna uygun mekânlarda bulunmaları. Araştırmanın bu bölümünü yürüten İstanbul Bilgi Üniversitesi Sivil Toplum Çalışmaları Eğitim ve Araştırma Merkezi, Gençlik Çalışmaları Birimi’nden Volkan Yılmaz, öğrenci olmayan dezavantajlı gençlerin siyasi katılım konusunda kendilerini ifade edebildikleri tek eylemin oy vermek olduğunu söylüyor.
“Gençler Tehdit Ediliyor”
Siyasi katılım konusunda genç kadınlar genç erkeklere göre daha dezavantajlı durumda. Araştırma sonucuna göre erkeklerin bir siyasi partiye üyeliği yüzde 16.2 iken genç kadınlarda bu oran yüzde 7.3. Bu durumu birçok farklı siyasi katılım biçimlerinde görmenin mümkün olduğunu söyleyen Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi Burcu Oy, demokrasinin gelişimi için bütün yurttaşların aktif katılımının gerekli olduğu görüşünde.
Burcu Oy, gençlerin siyasi yaşama katılmaları durumunda ise bu sosyal haklarını kaybetmekle tehdit edildiklerini söylüyor: “Gençler kendilerini ifade ettiklerinde, bu durum barınma ve eğitim haklarından mahrum kalmalarına yol açabiliyor. Haklarında dava açılıyorsa bu büyük bir soruna işaret ediyor. Gençler siyasi hakları ile sivil ve sosyal hakları arasında bir tercih yapmak zorunda bırakılmamalı.”
“Kendimize benzeyen Gençler Yaratmak istiyoruz”
İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi Yörük Kurtaran ise “kendimize benzeyen” gençler kaygısıyla gençlerin değiştirmeye zorlandığını, değişen gençlerden de o değişimin taşıyıcısı olmalarının beklendiğini söylüyor. Kurtaran, “Gençler neden önemli?” sorusuna genel olarak “Onlar yarınlarımızdır” şeklinde cevap verildiğini ve onları hep yarına erteleyerek bugünkü ihtiyaçlarının görmezden gelindiğine vurgu yapıyor. Kurtaran’a göre bunun bir hükümet politikası değil de bir devlet politikası olması, sorunun daha da kalıcı hale gelmesine yol açıyor.
Ayrı kampların yarattığı eşitsizlik
Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın her yıl düzenlediği gençlik kampları son dört yıldır genç kadınlarla genç erkeklere ayrı dönemlerde ev sahipliği yapıyor. Araştırma sonucuna göre ayrı kamplar konusunda gençlerin yüzde 43’ü beraber olunması gerektiği, yüzde 31’i ise fark etmeyeceği görüşünü dile getiriyor.
Yörük Kurtaran, bakanlığın erkeklerle kadınları ayırma nedenini, muhafazakâr ailelerin tutumuna bağladığını ifade ederek bunun da bir eşitsizlik kaynağı olduğunu belirtiyor: “Öncelikle gençlik politikasında ailelere mi sormak gerekir yoksa gençlere mi? Eğer o politikanın öznesi gençlerse bunu gençlere sormak gerekiyor. Ayrı olması gerektiğini düşünenler varsa eşitlik temelinde ayrı kamplar da yapmak gerekir ancak ayrı kampları yapıyorken karma kampları yapmıyor olmak bir eşitsizlik yaratıyor.”
“Gençlik politikaları değişmeli”
Basın toplantısının açılış konuşmasını yapan İstanbul Bilgi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Nurhan Yentürk ise, yapılan araştırmalar sonucunda, gençlerin sosyal ve siyasi hayata katılımlarını güçlendirmek için var olan politikaların yeniden gözden geçirilmesi gerekliliği sonucuna vardıklarına vurgu yapıyor.
Değişim sürecinde gençlik STK’larının katılımının gerekliliğine vurgu yapan Yentürk, üniversitelerde örgütlenme ve ifade özgürlüğünün genişletilmesi gerektiğini söylüyor. Anayasanın 58’inci maddesinin de değişmesi gerektiğini belirten Yentürk bu maddenin gençleri koruma amacı taşıdığını ve siyasal iktidarlara kendi istedikleri yurttaşı yaratmak ve bu doğrultuda gençliği şekillendirmek için bir siyasi zemin verdiğini ifade ediyor.
Yentürk, aynı zamanda farklı gençlerin olduğunun kabul edilmesi ve bunun dikkate alınması gerektiği görüşünde. Gençliğin sadece bir yaş dönemi değil farklı hayat pratiklerini de barındıran bir dönem olduğuna da dikkat çeken Yentürk sadece genel çoğunluğa dönük bir gençlik politikasının diğer farklılıkları dışlayacağını dile getiriyor.