Gündem

“Basının bu halinde liberallerin de payı var!”

Yazan: Oğuzhan Karakaş
Mustafa Aslan

Liberal Gençlik Kongresi’nde konuşan Mehmet Altan ve Orhan Kemal Cengiz, hükümetin basın üzerinde kurduğu baskıyı eleştirdi

Türkiye’nin geçmişten bugüne yapısal olarak değişmediğini söyleyen Prof. Dr. Mehmet Altan, yalnızca iktidarın Kemalistlerden dindarların eline geçtiğini belirtti. Türkiye’nin eskiden de demokratik bir ülke olmadığını söyleyen İnsan Hakları Avukatı ve Radikal yazarı Orhan Kemal Cengiz de, AKP iktidarının otoriter eğilimlere sahip olduğunu ifade etti.

26 Ekim Cumartesi günü Taksim Nippon Otel’de gerçekleşen Liberal Gençlik Kongresi’nde basın özgürlüğü ve ifade hürriyeti açısından AKP iktidarı masaya yatırıldı. “Gezi Parkı ve Liberalizm” başlıklı oturumdaki konuşmasına Today’s Zaman’da yayınlanan “Erdoğan iktidardan nasıl düşer?” başlıklı yazısına atıf yaparak başlayan Orhan Kemal Cengiz, söz konusu yazının yanlış anlaşıldığını ve çarpıtıldığını söyledi. Dış basına yönelik hazırlanan birkaç bin tirajlı gazetede “hükümeti devirme senaryosu” yazılamayacağını belirten Cengiz, Başbakan’a “diktatör” ve “faşist” dediği iddialarını da yalanladı.

Türkiye’de hiçbir zaman bağımsız medya ve yargı olmadığını söyleyen Cengiz, medyanın içinde bulunduğu durumdan liberallerin de sorumluluk payı olduğu görüşünde. Cengiz birçok yazarın ve gazetecinin iktidar partisini eleştirdikten sonra işine son verilirken liberallerin ses çıkarmamasını anlayamadığını belirterek bu kovulmaların yalnızca “patron-işçi” başlığı altında değerlendirilemeyeceğini de ekledi.  

Türkiye’nin ekonomi politiği” başlıklı oturumda konuşan Star Gazetesi eski yazarı Prof. Mehmet Altan ise İktidar partisinin basın üzerinde büyük bir tahakküm kurduğunu dile getirdi. Haber müdürlerinin dahi aranarak baskı altında tutulduğunu söyleyen Altan, bu dönemin yolsuzluklarının hiç konuşulmadığına dikkat çekerek, anayasal bir kurum olan Sayıştay’ın da AKP iktidarı tarafından kadük hale getirildiğini ifade etti.

“Yazamayan yazarlar arayıp teşekkür etti”

Konuşmasında ODTÜ olaylarından Gezi’ye, basın özgürlüğünden ifade hürriyetine birçok konuya değinen Orhan Kemal Cengiz’in konuşmasının özeti…

“AK Parti’nin yaptığı oportünistlik”
“Gazete manşetlerinin askerler tarafından attırıldığı bir ülkeden geldik. Bugün Kemalistler bu tarafı görmek istemiyor ve yalan söylüyorlar. Zannedersiniz ki Türkiye müthiş demokrattı, Tayyip Erdoğan geldi, medyayı ve YÖK’ü kontrol altına aldı. Bu adamların yaptığı şu: Oportünistlik. Var olan sistemi devralmak istiyorlar. Bu sistem AK Parti tarafından yaratılmadı. Yargı ve medya Türkiye’de hiçbir zaman bağımsız değildi ki. Bunlar geldiler, “madem onlar yönetti seksen sene, biraz da ben yöneteyim” diyor. Şöyle farklı bir şey oldu, bunlar askerlerden daha becerikli. Bunlar toplumun kılcal damarlarına girebiliyorlar. Askerler çok hödük bir şekilde “şu başlık atılacak” diye gidiyordu. Bunlar öyle değil, ticari dünyadan geldikleri için çok güzel katakulliye getiriyorlar.”

“Liberaller bugünkü medya düzeninin bir parçası”
“Liberal olarak en önemli şeylerden biri ifade hürriyeti değil mi? Medyanın bu kadar kontrol altında tutulduğu bir ortamda, hadi diyelim bir kısım yazar askerler tarafından bu pozisyonlara getirildi geçmişte, ama bugün Hasan Cemal’in, Ahmet Altan’ın yazar olamadığı bir ülke haline geldik. Üç ay önce ifade hürriyeti üzerine yazdığım yazıda Hasan Cemal, Amberin Zaman, Mehmet Altan gibilerin yazamadığı bir ülke haline geldik dedim, üzerine beni aradı bu isimler. Teşekkür ettiler. Dört beş sene önce ben medyada tanınmayan bir adamdım, onlar bu işin duayenidir. Onlar beni arayıp teşekkür ediyor. Neden? Çünkü kimse bundan bahsetmiyor. Ne kadar korkunç bir şey değil mi? İnsanlar yazamaz hale gelmişler ve medya bunu görmezlikten geliyor. Liberaller de bu işin bir parçası.”

“Başbakan kızar diye konuşturmuyorlar”
“Kanalistanbul projesi yapıldığında büyük bir felaket olacağını söyleyen biri var ve bunu hiç kimse konuşmuyor. Normal bir ülkede böyle büyük bir proje varken, büyük bir doğa felaketi senaryosu çizilirken bu insanı hiçbir televizyon kanalında ve gazetede göremiyorsunuz. Çünkü neden? Başbakan kızabilir.”

“AK Parti eski düzeni tepe tepe kullanıyor”
“Ergenekon Davasında gözlerden kaçan bir şey var. Jandarma Komutanı Şener Eruygur neredeyse her hafta bir medya patronu kabul ediyor. Orada hangi köşe yazarının yazması gerektiğini, hangilerinin yazmaması gerektiğini, o medya grubunun alacağı ihaleyi Jandarma Komutanı ile görüşüyordun. ‘Bugün Türkiye’de faşizm var, medya hiç bu kadar susturulmadı’ diyen gruplar bu gerçekliği tamamen gözümüzden uzaklaştırmak istiyor. Türkiye buralardan geliyor. Demokratik bir ülkede bir medya patronunun jandarma komutanı ile nasıl bir ilişkisi olabilir? Akıl almaz bir şey. Bundan dolayı Tayyip Erdoğan ve arkadaşları nereden geldiğimizi bildikleri için bu çarpık sistemi ‘ben de tepe tepe kullanacağım’ diyor. Buradan bir demokrasi çıkmaz.”

Eymir Gölü’ne villalar mı dikilecek?
“Eymir Gölü’nün halka açılıp açılmayacağı sorusunu duyunca tüylerim diken diken oluyor. Bu kadar yalan bir manipülasyon olabilir mi? Eymir Gölü’ne arabayla gidilemiyor. İyi ki böyle bir sistem var, yürüyoruz. Spor yapıyorum orada haftada iki üç gün. Çeşit çeşit insan geliyor, başörtülü kadınlar da geliyor. Benim ODTÜ’nün Kemalistliğiyle, Mahir Çayanlarla vesaire işim olamaz. Ne zaman halka açacaksınız diyorlar. Halka açmakla kastettikleri araç geçişine izin verilmesi ve muhtemelen oraya villalar dikilecek.”

“Başbakan’ın her konuşması 25 kanaldan canlı yayınlanır mı?”

İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Mehmet Altan, Türkiye’nin ekonomik yapısını ve basın özgürlüğünü değerlendirdiği konuşmasından satırbaşları…

“Niye bu ülkenin topraklarının çok önemli kısmı devletin elinde? Bu topraklar Osmanlı’dan Cumhuriyet’e miras kaldı. Bu ülke eskiden tek bir adamın malıydı; padişahındı. Tehlikeli bir yoldur bu. Çünkü hem padişah mülkiyetin sahibi, hem muhalefet yok, ama on dört padişah devrilmiştir, dördünün de kellesi gitmiştir. Özü itibariyle padişahın mülkiyeti cumhuriyet döneminde devlete geçmiştir. Cumhuriyet nedir, ne değildir, benim gördüğüm ve algıladığım; padişaha kaçmış bir bürokrasiye biz cumhuriyet diyoruz. Saray bürokrasisinin egemenliğinde oluşan bir cumhuriyet bu. Ekonomi politik olarak en büyük eksiğimiz ise tarihsel olarak bir burjuva sınıfı olmamasıdır. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu yönetim ve anlayış olarak Bizans’ın devamıdır ve anti sermayedir. Üreterek oluşan bir sermaye birikiminden yana değildir, parası kalmayınca fetih yapar. İşgal ettiği toprakları vergiye bağlar.”

“Basın tahmin edemeyeceğiniz şekilde baskı altında”
“İktidarın her icraatının yeryüzündekinin en iyisi, en güzeli, en muhteşemi olduğuna dair bitmez tükenmez, eziklikten gelen, yedikçe iştahı açılan bir siyasi propaganda var. Halbuki Amerikan gazetesinde bir yazı çıktı, Türkiye’de deprem oldu. (Hakan Fidan’a suikast yapılmasını öneren yazıyı kastediyor) Madem o kadar güçlüsün, iki tane yazı burayı niye alt üst ediyor? Basını eskiden askerler kullanıyordu, şimdi de Erdoğan ve AK Parti kullanıyor, hem de tahmin edemeyeceğiniz bir boyutta, haber müdürünü arayarak… Bana bir tane ülke söyleyin ki başbakanın her konuşması  20-25 kanalda anında verilsin. Bu ancak faşist bir ülkede olur. Adam kendi il başkanlarına konuşuyor, çat diye yayınlar kesiliyor. Bunu Türkiye normal karşılıyor. Neden? Dünyayı bilmediği için.”

Gezi’nin nedeni Erdoğan
“Bu ülkenin dünya ortalamasındaki yeri değişmiyor. Radikal bir reforma ihtiyaç var. Geldiler, ilk başta AB ile ilişki kurarak meşruiyetlerini kazandılar, askere karşı filan. Ben bunu sonuna kadar destekledim. Daha sonra “ben çok güçlüyüm, bunlara gerek yok” diyerek bir Sünni Müslüman duruş sergilemeye başladı. Niye içki diyor, niye ayran diyor? Kalkar bir başbakan Üst kurulları tanımıyorum der mi? Üst kurulları tanımıyorum diyen bir yerde ekonomi iyi gitmez. Hukuk olmayan bir yere kimse gelmez. (…) Bu ülke İnsani Gelişim Endeksi’nde sıralaması 80-90 arasında bir ülke. Ne yapmak lazım? Çok radikal bir şekilde dünyalı yapmak lazım. Siyasi iktidara gelen bunu yapar mı? Yapmaz, “kusura bakmayın, içki içmeyin” diyor. Neden atlandı burası? Bir adam çok fazla kasaba mantığıyla herkesi kendine benzetmeye kalkan nobran bir anlayışla kentlilerin üzerine giderse bu olur.”

“Yapısal dönüşümünü tamamlamayan ülkeye az yatırım gelir”
“Türkiye’nin kalkınmayı finanse edecek bir tasarruf oranı yok. Tasarruflarımızın GSMH’ye oranı %12 civarındadır. Çok düşük bir oran ve bu, kalkınmayı finanse edecek bir oran değil. Buna uyumlu olarak burjuvazisi olmayan ve halkın ekonominin patronu haline henüz gelemediği yerde hukuksal bir yapı ve iktisadi zenginlik de oluşmuyor. O zaman dışarıdan gelen tasarrufları da çekemezsiniz. Küreselleşmenin olmadığı bir dönemde iç tasarruf çok önemliydi ama şimdi dış tasarruf çok önemli. Ancak, iç tasarrufunu artıramayan ve bunun için gerekli olan yapısal dönüşümü sağlayamayan bir ülkeye gelen dış tasarruf çok az olur.”

Yorum yazın