Genel

Cumhuriyet ve azınlıklar

Yazan: Meltem Ürüt

Bazen lütfedip “hoşgörü” göstermenin sözde büyüklüğü, çoğu zaman insanların trajik hikâyeleri ve nadiren bir arada yaşamanın yarattığı güzellikler. Bu ülkenin hâkim unsurları ve azınlıkları arasındaki ilişki yürek burkuyor. Mübadiller, kendi ülkesinde de gurbette de horlananlar, ölüme zorlananlar. Cumhuriyet azınlıklara ne yaptı? Gerçekten hoşgörülü müyüz? Baskın Oran ve Toktamış Ateş’e kulak verelim. “Cumhuriyet’in azınlık projesi onları […]

Bazen lütfedip “hoşgörü” göstermenin sözde büyüklüğü, çoğu zaman insanların trajik hikâyeleri ve nadiren bir arada yaşamanın yarattığı güzellikler. Bu ülkenin hâkim unsurları ve azınlıkları arasındaki ilişki yürek burkuyor. Mübadiller, kendi ülkesinde de gurbette de horlananlar, ölüme zorlananlar. Cumhuriyet azınlıklara ne yaptı? Gerçekten hoşgörülü müyüz? Baskın Oran ve Toktamış Ateş’e kulak verelim.

“Cumhuriyet’in azınlık projesi onları ortadan kaldırmaktı”
Baskın Oran (Akademisyen):

Cumhuriyet’in azınlıklarla ilgili projesi maalesef, azınlıkları ortadan kaldırmaktı ve amacında “başarılı” oldu. 1923’te zorunlu mübadeleyle Rumların sayısı 110 bin ‘e indirildi. Bugünse sayıları 2 bin. Anadolu’da nasılsa kalmış Ermeniler 1930’lar boyunca İstanbul’a göçmeye zorlandılar. 1934’te aynı akıbet Trakya’daki Yahudilerin başına geldi. Sonra da İstanbul’da toplanan bu insanlar 1940’lar boyunca Amele Taburları’na gönderilerek ve Varlık Vergisi uygulanarak, 6-7 Eylül 55 pogromuna uğratılarak, günümüzde de hâlâ süren 36 Beyannamesi uygulamasıyla bitirildi.

Ulus devlet asimile eder

Neden yaptı Cumhuriyet bunu? Çünkü Türkiye bir “ulus-devlet” olarak kuruldu. Bugünkü temel kavga, bu devlet türünün Demokratik Devlet’e dönüştürülmesi kavgasıdır. Çünkü ulus-devlet’in tanımı şudur: “Ulusunun tek bir etnik/dinsel bütünden oluştuğunu varsayan devlet türü”. Bu tür devlet asimile edebileceğini asimile eder (Balkan ve Kafkas göçmenleri, belli bir orana kadar Kürtler), edemeyeceğini ise etnik-dinsel temizliğe uğratır (gayrimüslimler) veya ötekileştirir (Kürtler). Hangi kategoriye gireceği asimilasyona direniş tarafından saptanır.
Asimilasyonun başarısında en önemli unsur, dindir. Laik Türkiye’de biraz tuhaf kaçar ama, “Türk” dediğin zaman “Müslüman-Türk”ü kastediyorsundur. İnsanlar da bunu kasteder, devlet de bunu kasteder.

Osmanlı dönemindeki bir arada yaşama pratiği bitti ve tam bir ayrımcılığa dönüştü”

Osmanlı döneminde azınlıklar ikinci sınıf, fakat özerkti. Cumhuriyet’le birlikte özerklik ortadan kaldırıldı çünkü ulus-devlet özerk etnik-dinsel gruplara izin vermezdi, fakat ikinci sınıf vatandaş olma niteliği devam etti. Üstelik bir de “hain ve tehlikeli” niteliği eklendi.
Proje amacına ulaştı ama bu başarı Türkiye’yi perişan etti. Uluslararası alanda gördüğü muamele ortada. Sermayedar sınıf olan azınlıkların tasfiyesi Türkiye’nin sınaîleşmesini en azından 50 yıl geriye attı. Ermenilerin Anadolu’dan tasfiyesi Anadolu’daki medeniyeti sildi süpürdü. Osmanlı dönemindeki bir arada yaşama pratiği bitti ve tam bir ayrımcılığa dönüştü. Ve bugün, Hıristiyanların şehrin orta yerinde güpegündüz katledilmesine vardı. Çünkü azınlıkların etnik-dinsel temizliğe uğratılması Türkiye’nin çok kültürlü yapısını tamamen ortadan kaldırmıştı.

Başka bir Türkiye mümkün”

Türkiye için şu sırada hoşgörülü toplum söylemi tabii ki bir mitos. Fakat “başka bir Türkiye mümkün”. Dikkat ederseniz tabular birer birer yıkılıyor. Önce Kürt tabusu, sonra Ermeni tabusu, sonra cinsellik üzerine tabular… Tabu, konuşmaktan korktuğun şeydir; konuşunca yıkılır. Ama bu demek değildir ki rahatça konuşabilirsin; bedel ödemek gerekir. Şu anda o bedeli ödeme aşamasındayız.

1454’ten beri gelen “millet-i hâkime” ideolojisi o kadar güçlü ki, Hıristiyan veya Yahudi olmayan gruplar bile onun etkisi altındalar. Kürtleri ve Alevileri kastediyorum. Bu grupların “Biz azınlık değiliz; esas ve kurucu unsuruz” demeleri, “biz de Müslüman-Türklerin yanı sıra millet-i hâkime sayılmak isterük!” anlamına gelir. Farkında bile değiller.
Avrupa Birliği süreci azınlıklara ne getirecek?

AB ülkeleri daha düne kadar ulus-devlet idiler. Kendi içlerindeki azınlıkları tasfiyeye uğraştılar. Artık, İkinci Dünya Savaşı’nda yaşananların da etkisiyle ulus-devlet’i terk ettiler. Bu tür devlete parlak örnek olarak gösterilen Fransa bile şimdi bizim de terk etmemiz için baskı yapıyor.

Dışarının bize baskı yapması karşısında ulusalcılığımız direniyor. Üzüntü verici olan, bu direnişe kimi aklıevvellerin “antiemperyalizm” adını vermeleridir. Çünkü sol Türkiye’de hep ulusalcı oldu; farkında değiliz.

Azınlık diye bir şey kalmadı”

AB sürecinin azınlıklara ne getireceği önemli değil. Zaten azınlık diye bir şey kalmadı; bugün Türkiye toplam nüfusunun 700’de 1’i bile değil. Yani korktuğumuz, tehlikeli, vatanı satacak insanlar. AB süreci bunlara ne getirsin.
“Kemalistler Atatürk’ün Batı’yı olduğu gibi adeta klonlayarak aldığını unutup Batı düşmanlığı yapıyorlar”
AB süreci Türkiye’ye insani bakış ve medeniyet getirmeye çalışıyor. Çünkü az gelişmiş ülkelerde iç dinamikler çok zayıftır, ancak dışarıdan tetiklemeyle harekete geçer. Atatürk Devrimi bundan ibarettir. Hazindir ki bugünlerde “Atatürkçüyüm, Kemalist’im” diye gezenler Atatürk’ün Batı’yı olduğu gibi adeta klonlayarak aldığı (örneğin Medeni Kanun tamamen tercümedir) gerçeğini unutup Batı düşmanlığı yapıyorlar ve tekrar ediyorum, bunun da çok albenili bir adı var: Anti-emperyalizm.

“Ekonomik çıkarlar çatıştığında hoşgörü kalmıyor”
Toktamış Ateş (Akademisyen):

İttihatçılar bir milli burjuvazi yaratma hevesinde oldukları için, o dönemde azınlıklara dönük bir yıpratma politikasını seçmişlerdi. Cumhuriyet’in aynı politikayı devam ettirdiğini söylemek oldukça güç. Çünkü hem zaten gayrimüslim azınlık pek kalmamıştı, hem de Lozan Antlaşması’nın Cumhuriyet’e getirdiği bazı ekonomik yükümlülükler vardı. Bu durumda azınlıklara karşı bir politika izlemeleri de mümkün değildi.

Cumhuriyet’in kuruluş dönemi ile ilgili olarak konuşuyorum. 6-7 Eylül olayları Kıbrıs meselesinde dünyaya bir fotoğraf vermek için yapılan ama kontrolden çıkan, inanılmaz olaylardır. Bununla azınlık politikasını birleştirmek istemiyorum.
Benim bildiğim kadar 1950’ye kadarki dönemde metotlu olarak yapılmış olumsuz bir uygulama yok. Yalnız Yahudilerin Trakya’dan ayrılması Cumhuriyet’in bir politikasının sonucu muydu, yoksa Edirne’nin hinterlandı kalmadığından iş yapma imkânlarının kalmamasından mıydı bilemiyorum.

Türkiye toplumunun hoşgörülü olduğu bir mit değildir. Ancak ekonomik çıkarlar çatıştığında pek hoşgörü kalmıyor. En son Altınova olaylarında da bu var.

Avrupa ülkelerinde farklıya olan düşmanlık buradan daha fazladır”

Bugün itibariyle azınlıklara bakışta çok değişiklik olduğunu düşünmüyorum. Milliyetçilik nedeniyle yükselen bir tepki olduğunu da zannetmiyorum Milliyetçilik her zaman vardı. Hatta 1960’larda belki biraz daha fazlaydı. Ekonomik refah arttıkça milliyetçi tepkilerin azaldığını düşünüyorum. Yine de garip bir milliyetçilik bazı çevrelerde maalesef esiyor. İnsanlar kendisinden farklı olana tepki gösterme eğiliminde. Üstelik Avrupa’da da bu böyle. Benim tanıdığım bildiğim Avrupa ülkelerinde farklıya olan düşmanlık buradan daha fazladır.

Yorum yazın