“Türkiye’de kalmadık, ta Moğolistan’a gittik. Orada havaalanı falan yoktu ha! Uçakla tarlaya indik. Baktık tarlada inekler otluyor. Uçağın geldiğini görünce kaçmaya başladılar ve ondan sonra adeta bir çöl safarisi yaptık… ‘Karakurum’dan Orhun Abideleri’ne kadar o bölgenin yolunu biz yapacağız’ dedik. 42 kilometrelik yolu yaptık, açılışına gittik (…) Diyecekler ki, ‘Bir zamanlar AK Parti iktidarı vardı, buralara gelmiş. Allah razı olsun (…) Büyük devlet olmanın gereğini yerine getiriyoruz’”
Büyüklüğümüzün vitrinindeki son ürün Ataşehir’de TOKİ eliyle kurulması planlanan “dünyanın en büyük finas merkezi”. Allah izin verirse ay sonunda Kartal’da, yapımına 2006’da başlanan “dünyanın en büyük adliye sarayını” da bitiriyoruz. “Dünyanın ikinci en uzun asma köprüsü”nün temelini ise yine bu aralar, hayırlısıyla İzmit Körfezi’nde atacağız. İstanbul’u karadan İzmir’e bağlamak için elbette… Büyüklerimizi ifade etmeye bu sayfa yetmez. AVM ve gökdelenlere hiç girmiyorum. Ama sırada “dünyanın en büyük havaalanı” var.
Mevcut iki havaalanında yılda toplam 34 milyon yolcuyu ağırlayan İstanbul’un bu yeni alanına yılda 60 milyon yolcunun gelmesi hedefleniyor. Yani var olanın neredeyse iki katı daha insan, trafik, karbon, beton, vs. sipariş ediliyor. Kentin imara kapalı kuzey ormanlarına 60 milyon insan çağırmanın bedeli bununla da sınırlı değil: Güneyde, Marmara kıyılarında (Silivri-Büyükçekmece) var olan yapılaşma tümörünün Karadeniz kıyılarıyla birleşmesine ve İstanbul için sürdürülebilir yaşam umudu tarım alanlarının, su havzalarının tükenmesine de yol açacak.
Küresel köyün ağası
Çocukluğu Rize Güneysu’da geçen Başbakan bu dürtüyle konuşmasa, Karakurum’da gördüğü “inekleri” belki yadırgamaz, onları ağalık politikasına alet etmezdi. Karakurum’a Başbakan’dan 12 yıl önce gitmiştim. Büyükbaş hayvanlardan ziyade insan eli değmemiş hissi veren coğrafyaya odaklandığımdan olsa gerek, ortak ecdadımızın Orhun Yazıtları’nı dikerken doğayla barışık yaşamına tanık olduğum için heyecanyan duymuştum. Erdoğan’ın aklında yer eden hayvanların inek olduğu konusunda da önemli şüphelerim var: Belki Moğolların en çok beslediği yaklara (Tibet sığırı) denk geldi Başbakan; coğrafyanın diğer evcilleri deve, at, keçi ve koyunları görseydi inekten ayırt edebilirdi çünkü. Türleri her ne ise, Başbakan’ın 8. yüzyıla ait Orhun Yazıtları’nı 2005’te hâlâ görebilmesini onca yıldır asfalta ihtiyaç duymadan orada otlayan hayvanlara borçlu olduğunu sanıyorum.
İşte üzerinde “yükselecek” gerçek bir kutu… O kutu küçüldükçe dünya, yükseldiğimize belki ikna olabilir.
https://twitter.com/gomalak
____
*birikimdergisi.com'da 22 Ocak'ta yayınlanan yazı
|