Genel

Josef Koudelka’yı tanımak

Yazan: [email protected]

Belkıs Yağız) Sanırım, Ermeni asıllı olan Güler kadar profesyonel ve cesur fotoğrafçı da olamamıştır Koudelka, bir “Çek” olarak Çekoslavakya’da, çoğunluk olduğu halde. Koudelka’nın cesareti, objektife yansıyan fotoğraf karelerindedir, “kurgusuz” ve yalın, ama gene de sanatsal… Her bir öğenin, karenin içindeki yeri, duruşu ve fonksiyonunu daha çekerken, oluşa müdahale etmeden o hengamede kurgulamış olmak sanatın kendisi […]

Belkıs Yağız
)

Sanırım, Ermeni asıllı olan Güler kadar profesyonel ve cesur fotoğrafçı da olamamıştır Koudelka, bir “Çek” olarak Çekoslavakya’da, çoğunluk olduğu halde.

Koudelka’nın cesareti, objektife yansıyan fotoğraf karelerindedir, “kurgusuz” ve yalın, ama gene de sanatsal… Her bir öğenin, karenin içindeki yeri, duruşu ve fonksiyonunu daha çekerken, oluşa müdahale etmeden o hengamede kurgulamış olmak sanatın kendisi değil midir zaten.

Ama Koudelka, bunun ötesinde sanki anı, gerçekten dondurmuş gibidir de… Bir işgalin anısını… Herhangi bir askeri müdahalenin, dünyanın neresinde olursa olsun, yaşatacağı insanlık dramının simgesini…

Çırılçıplak bir çingene kız çocuğunun yapağı saçlarının altından bakan, hala masum ama cesur, kapkara gözleri geliyor gözümün önüne… Böylesine keskin hatlı bir fotoğraftan sonra “Başlangıçlar” dizisindeki başka bir karenin, tezat bir biçimde fluluğuna kayıyor hafızam. Belli belirsiz, elleri cebindeki, beyazın içinden yürüyerek gelen karanlık adamı düşünüyorum., bozuk kaldırım taşlarında. Daha yakın plandaki yine belli belirsiz ve kim bilir belki dalsız iki ağacın veya iki kaldırım lambasının yan çaprazında, bana yakın duran dört ayaklı tanımsız “şey” den, yılan gibi adama doğru uzanan figürün ne olduğuna anlam veremedim daha… Düşünüyorum.

Hâlâ “Başlangıçlar” dayım. Koca bir ağaç kovuğunun ortasından gördüğüm yapraklardayım, dalları ışık huzmelerinden oluşmuş sanki. Işık sızıyor sanki, süzülüyor her yere…

Gözleri görmeyen birine bunu nasıl anlatabileceğimi düşünüyorum. Gözleri görmeyen birinde bu görüntüyü canlandırmaya çalıştığımızı hatırlıyorum; Parmaklarıyla onu görmeye çalışmasını… Kendi varoluş alanımızı daraltarak, onun kendi sınırlarını aşmayı başarmasını izlemek…

“Görmeyen” birine Koudelka’yı anlatmak çok zor. Görmeden Koudelka’yı algılayabilmek, daha da… Ama Koudelka o kadar çarpıcı ki, görene de görmeyene de mutlaka bir şeyler algılatıyor.

1986 yılından itibaren çalışmaya başladığı panaromik fotoğraf makinesi ile, doğadaki bozulmanın izlerini takip eder ve insan-doğa arasındaki o incecik dengeyi hatırlatır bize Koudelka. Bir dünya gezgininin gözünden, artık “Kaos”tur yeryüzü, “Retrospektif” te… (tdk; “dünden bugüne”).

1997’ye kadar olan fotoğraflarını içeren serbest tasarlanmış bu dizinin bir kısmı; tezatlar ve benzerlikler üzerine kurulan üç farklı görüntünün, aynı çerçeve içinde sunulduğu fotoğraflardan; diğer kısmı da peyzaj görüntülerden oluşur. Sanki boyanmış gibi duran bu fotoğraflarda, yaratıcı ve dahiyane bir dışavurumculuk gözlenir.

Bir haymatlos’un sürgün acıları… Etnik bir topluluğun yokluklarla yaşayışları, heyecanları… Doğa katliamıdır yüreğimize dokunan…13 Nisan itibariyle, bir Josef Koudelka geldi geçti retrospektiften, işte öyle…

Gözlerimize değen; “Şov devam etmeli” dedirtircesine aynı zamanda sanatın ve yaratımın da ustası olan insanın, Koudelka’nın fotoğrafçılığıydı; o resimdeki adam gibi belli belirsiz, bir gezgin misali geldi-geçti Pera’dan….

Kaynakça:
Pera Müzesi.
Can Dündar, “O Gün” Belgesel Dizisi,“Utanç Gecesi” Belgeseli.

Yorum yazın

Arşivler

© HaberVesaire 2016