O gün Maltepe’de sadece bir kalabalık değil, kolektif hafıza toplandı. Susturulmuş her talep, bir pankartla hatırlatıldı. Sesi duyulmayan canlılardan Roblox yasağına, sahne kokusuna duyulan özlemden Andımız’a kadar; Maltepe, sadece İmamoğlu için değil, susturulmuş herkesin talepleri için haykırdı…
29 Mart’ta meydan, 8 Mart’taki gibi pankartların düellosuna sahne olmadı, aksine yan yana durdu. İstekler farklı ama sesler aynıydı.
İstanbul Maltepe’de CHP’nin düzenlediği miting, ne sadece bir CHP buluşması ne de yalnızca Ekrem İmamoğlu’na yapılanlara duyulan tepkinin ifadesiydi. Alan, farklı sol örgütlerden sağcı gruplara, ulusalcılardan Türkçülere, feministlerden Kürt siyasi hareketine kadar geniş bir yelpazeye ev sahipliği yaptı. Birbirine benzemezler, ortak bir özgürlük talebinde buluştu.
Bu taleplerin en berrak görüldüğü yer ise pankartlardı. Kalabalık içinde yükselen o yazılar, bastırılmış öfkelerin, unutulmuş adaletin, görmezden gelinen hayallerin sesi oldu. Biz de mikrofonu, bir kez daha pankartlara uzatıyoruz.
“Gaz değil sahne kokusu istiyoruz”
Sanatçılar Sendikası’nın taşıdığı pankartın üstünde bir piyano ve zarifçe dönen bir balerin vardı. Sanatçılar bu kez sahneden değil, meydandan konuşuyordu. Alkışlara alışmış sanatçılar, susturulmak isteniyordu.
Ne olmuştu?
Pandemi döneminden bu yana konser yasakları, tiyatro iptalleri ve festival engellemeleri sanatçıları hedef haline getirdi. Örneğin, 2022 yılında Eskişehir Valiliği tarafından iptal edilen Anadolu Fest, o yıldan beri düzenlenemiyor. Bursa’nın Nilüfer ilçesinde düzenlenen Nilüfer Müzik Festivali ise en son 2023 yılında getirilen kamp yapma ve içki içme yasaklarının ardından 2024 yılında yapılamadı.
“Toplumun ahlaki yapısına uygun değil” denilerek sansürlenen sanatçılar, bu mitingde baskısız bir sahne istediklerini haykırdı.
“İlla birine çiçek verecekseniz Berkin’in mezarına gidin”
Saraçhane’de bir polisin protestocu kıza çiçek verdiği görüntüler sosyal medyada viral oldu. Bir pankart ise bu sahneye tepki göstererek, gözden uzak kalan bir yaraya dokunuyordu. Çocukların öldürülmesini unutanlara, Berkin Elvan’ı hatırlatıyordu.
Ne olmuştu?
Berkin Elvan, 2013 Gezi Direnişi sürerken polisin attığı gaz kapsülüyle vurulmuş, 269 gün komada kaldıktan sonra 15 yaşında hayatını kaybetmişti. Berkin’i vuran polis yıllar sonra ceza alsa da, toplumsal hafızada adalet yerini bulmadı. Bu pankart, o adaletsizliğin sesi oldu.
“Bizi kurtaracak şey parlamenter sistemdir”
Kimi pankartlar yalın cümlelerle en karmaşık sorunların özüne dokunuyordu. Bu cümle, sadece bir yönetim biçimini değil, hesap verilebilirliği, kuvvetler ayrılığını ve denetimi talep ediyordu.
Ne olmuştu?
2017 referandumuyla birlikte Türkiye, “Türk Tipi Başkanlık” sistemine geçti. Meclisin etkisi azaldı, yargı bağımsızlığı tartışıldı, karar alma mekanizmaları tek elde toplandı. Bu pankart, parlamenter sisteme duyulan özlemi dile getiriyordu.
“Roblox yasak olamaz!”
Mitingin en dikkat çekici pankartlarından biri, küçük bir çocuğun ellerindeydi. Harfleri kendi yazmış gibiydi. Ne siyaset bilirdi, ne sistem eleştirisi. Ama onun da yasaklanan bir dünyası vardı.
Ne olmuştu?
Roblox adlı oyun platformu, “çocuk istismarı” içerdiği gerekçesiyle 7 Ağustos 2024 tarihinde Türkiye’den erişime engellendi. Adana Cumhuriyet Başsavcılığı Bilişim Suçları Bürosu’nun başvurusu üzerine, Adana 6. Sulh Ceza Hakimliği, roblox.com ve bağlantılı bazı linklere erişimi yasakladı. Roblox, “Türkiye ile her anlaşmaya varız” açıklaması yaparak iş birliğine açık olduğunu bildirdi. Tahminler 21 Ağustos’ta erişimin açılacağı yönündeydi fakat yasak kaldırılmadı. Bir ay sonra şirket mahkemeye itiraz dilekçesi sundu. 18 Kasım’da ise 13 yaş altı kullanıcıları kapsayan yeni güvenlik güncellemelerini devreye soktu. Ancak erişim hâlâ engelli. Bu yasak, dijital çağın çocuklarını ilk kez sokakta, kendi oyunlarını savunmak zorunda bıraktı.
“Çocukları serbest bırakın”
19 Mart sonrası İstanbul’da başlayan gözaltı dalgası sadece yetişkinleri değil, gerçleri da hedef aldı. Protestolara katılan ya da sadece orada bulunan lise öğrencileri, üniversiteliler, daha hayatı yeni tanımaya başlayanlar bir sabah kelepçeyle uyandı. Yakınları gözaltına alınan aileler, arkadaşlarını kaybeden gençler ve aktivistler, aynı pankartın ardında buluştu.
Ne olmuştu?
İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesinin ardından başlayan protestolarda, İstanbul Barosu’nun verilerine göre, 2000’i aşkın gözaltı ve 310 tutuklama yaşandı. Lise ve üniversite öğrencileri; slogan attıkları, alanda bulundukları ya da sosyal medya paylaşımları sebebiyle hedef alındı. Bu pankart, sadece bir serbest bırakılma çağrısı değil; bir neslin geleceği için duyulan endişeydi.
“Hayvanları da, sokakları da savunuyoruz! AYM yasayı iptal et!”
Miting alanında bir grup, sadece kendi özgürlüğü için değil, sesi duyulmayan canlılar için de yürüyordu. Ellerindeki pankart, sokakların en savunmasız sakinlerine sahip çıkan bir vicdanın ifadesiydi. Sahipsiz hayvanların yaşam hakkını tehdit eden yeni yasa teklifine karşı, Anayasa Mahkemesi’ne son bir umutla seslendiler.
Ne olmuştu?
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde sunulan yeni bir kanun teklifi, mevcut Hayvanları Koruma Kanunu’nda önemli değişiklikler öngörüyor. Mevcut yasada, sahipsiz hayvanların belirli durumlar dışında öldürülmesi yasaklanmışken, yeni teklifte “ötanazi” seçeneği gündeme getiriliyor. Bu durum, hayvan hakları savunucuları tarafından büyük tepkiyle karşılandı ve yasa teklifinin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvuruldu. Mitingde taşınan bu pankart, sokak hayvanlarının yaşam hakkını savunanların sesi oldu.
“Andımız ve çıkma teklifi geri gelsin”
Miting alanında bir pankart, hem ulusal bir kimlik hem de gençlik ruhu taşıyordu. “Andımız ve çıkma teklifi geri gelsin” cümlesini taşıyan bu pankart, bir yandan Atatürkçü talepleri dile getiriyor, bir yandan da alana ince bir mizah serpiştiriyordu. Kimlik ve aidiyet meselelerinin, gençlerin dilinde nasıl dönüştüğüne güzel bir örnekti.
Ne olmuştu?
2013 yılında AK Parti hükümeti, ilkokullarda her sabah okutulan “Öğrenci Andı” uygulamasını kaldırdı. Karar, laik ve ulusalcı kesimler tarafından Türkiye’nin kurucu değerlerinden uzaklaşma olarak yorumlandı. Andımız kaldırıldığında dönemin Başbakanı Erdoğan, AK Parti grup toplantısında, her sabah Türküm demekle Türk olunmayacağını belirterek “Andımız’ın Metin yazarı tartışmalı bir isim olan doktor Reşit Galip, Türkçe ezan zulmününde yazarlarındandı.” demişti. Uygulamanın kaldırılması büyük bir hukuki ve toplumsal tartışma başlattı. Yıllar süren yargı mücadelelerine rağmen Andımız yeniden okutulmadı. Maltepe’deki bu pankart, ciddi bir talebi hatırlatırken aynı zamanda gülümsetmeyi başardı.
“Can’ı geri alacağız”
TİP’in kortejinde yükselen bu pankart, sadece bir kişinin değil, halkın iradesinin gasp edildiğine inanan binlerin haykırışıydı. Can Atalay’ın ismi, artık yalnızca bir vekil değil; anayasanın, hukukun ve adaletin sınandığı bir simgeye dönüştü.
Ne olmuştu?
Gezi Davası kapsamında yargılanarak tutuklanan avukat Can Atalay, cezaevindeyken 2023 genel seçimlerine Türkiye İşçi Partisi’nden Hatay milletvekili adayı olarak katıldı ve seçildi. Milletvekili seçilmesinin ardından yapılan tahliye başvurusu Yargıtay tarafından reddedildi. Bunun üzerine Atalay, 20 Temmuz 2023’te Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
25 Ekim 2023’te AYM, “seçilme ve siyasi faaliyette bulunma” ile “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiğine karar verdi. Ancak İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi bu kararı uygulamayarak dosyayı Yargıtay’a gönderdi. Yargıtay, AYM kararının hukuki değeri olmadığını belirtti.
30 Ocak 2024’te Atalay’ın milletvekilliği TBMM Genel Kurulu’nda düşürüldü. AYM ise bu işlemin yok hükmünde olduğunu açıkladı.
“Demokrasi için, demokratik seçim!”
Seçim sandığına duyulan güvensizlik, sadece siyasilerin değil, halkın da yüreğindeydi. Bu pankartı taşıyan kişi 65 yaşının üzerindeydi. Elindeki kartonu gösterip şöyle dedi: “Ben bu ülkede 25 seçim gördüm, birinde bile gerçekten seçilmiş gibi hissetmedim.” O cümle, sessizce yükselttiği pankart kadar sarsıcıydı. Bu kez sadece oy değil, oya duyulan güven de isteniyordu.
Ne olmuştu?
Seçim süreçlerinin şeffaflığına dair artan tartışmalar, seçim güvenliği endişeleri, belediye başkanlarının görevden alınarak yerlerine kayyum atanması ve 2019 seçimlerinde 13 saat boyunca veri akışının durması gibi olaylar, Türkiye’de seçimlere duyulan güveni ciddi ölçüde zedeledi. Bu güvensizlik yalnızca Türkiye kamuoyunda değil, dünya basınında da sıkça dile getiriliyor. Economist Intelligence Unit’in 2024 verilerine göre Türkiye, Demokrasi Endeksi’nde 167 ülke arasında 103. sırada yer alıyor. Bu pankart ise yalnızca Türkiye’nin sandık kurmasını değil, o sandığın gerçekten halkın iradesini yansıtması gerektiğini haykırıyordu.
“Eski sevgilimin diplomasını da iptal edebilir miyiz?”
Mizahın siyasete attığı en tatlı tokatlardan biriydi bu. İmamoğlu’nun diplomasına dair iddiaları tiye alan pankart, halkın bu karara verdiği cevabın ironik bir örneğiydi. Bir aşk göndermesiyle başlayan cümle, aslında bir ülkenin demokrasi sınavına verilen yanıttı.
Ne olmuştu?
18 Mart 2025’te İstanbul Üniversitesi Yönetim Kurulu, aralarında Ekrem İmamoğlu’nun da bulunduğu 28 kişinin diplomasını “yokluk” ve “açık hata” gerekçeleriyle iptal etti. Gerekçe, 1990 yılında usulsüz yatay geçiş yapıldığı iddiasıydı. Kararın ardından İmamoğlu, “hukuksuz” diyerek itiraz etti. Bu gelişme, İmamoğlu’nun olası cumhurbaşkanlığı adaylığını riske attı. 19 Mart’ta gözaltına alındı; onu destekleyen protestolar ülke geneline yayıldı. 23 Mart 2025’te tutuklandı ve görevinden uzaklaştırıldı.
“İstanbul Sözleşmesinde inat ediyoruz”
Kadınlar bu ülkede yıllardır sadece kendi hayatlarını değil, birbirlerinin hayatını da savunarak direniyor. Her 8 Mart, Türkiye’ye direnişin ne olduğunu öğretiyorlar. Bu pankartla beraber, vazgeçmeyenlerin inadını, kaldırılan bir sözleşmenin ardından devam eden mücadelelerini bir kez daha meydanlarda haykırdılar.
Ne olmuştu?
Türkiye, kadınlara yönelik şiddeti önlemeyi ve toplumsal cinsiyet eşitliğini güvence altına almayı amaçlayan İstanbul Sözleşmesi’ni 11 Mayıs 2011’de ilk imzalayan ve 24 Kasım 2011’de parlamentosunda ilk onaylayan ülkeydi. Üstelik sözleşmeyi imzalayan da bugünkü iktidarın kendisiydi. Ancak 2021 yılında, bir gece yarısı Cumhurbaşkanı kararıyla sözleşmeden çekildi. Kadın cinayetleri artarken, yasal koruma zayıfladı. Bu pankart, o karanlık geceye karşı verilen uzun soluklu mücadelenin bir direniş cümlesiydi.
Kolektif hafıza Maltepe’deydi
Bu mitingde sadece pankartlar taşınmadı. Unutmaya meyilli bir toplumda, unutulmak istemeyenlerin yürüyüşüydü.
Maltepe, bu anlamda bir miting alanı değil; kolektif hafızanın açık hava arşiviydi.
Çocuklar oradaydı çünkü oyunları ellerinden alınmıştı. Kadınlar oradaydı çünkü hayatları bir gece kararnameyle değişmişti. Gençler oradaydı çünkü adaletin sesi üniversitelerin duvarlarına çarparak geri dönmüştü. Ve sanatçılar, hayvan hakları savunucuları, avukatlar, işçiler…
Hepsi oradaydı. Birbirinden çok uzak, birbiriyle hiç tanışmamış binlerce insan, farklı taleplerini aynı meydanda, tek bir sesle dile getirdi.