Sanat

Mustang ve Elit İşcan

Yazan: Bensu Kaplan

Fransa’nın Oskar aday adayı, Türk oyuncuların rol aldığı “Mustang”, Türkiye’de bugün gösterime girdi. HaberVs’den Bensu Kaplan başrollerden Elit İşcan’la konuştu.

Türkiye gündeminin çok karışık olduğu, üzgün ve kızgın olduğumuz bir dönemde ilaç gibi gelen, bu ülkede gurur duyulacak şeyler de oluyor dedirten bir haber aldım. Türkiye’yi bu sene Oscar’da temsil edecek Sivas filmi dışında, Türkiyeli bir yönetmen ve oyuncuların imzasını taşıyan bir film daha Oscar’a gitti: İlk gösterimi Cannes’da yapılan Mustang, Fransa’nın Oscar aday adayı oldu. Türkiye’nin kadın cinayetleri, çocuk gelinler gibi yaralarına parmak basan Mustang, gösterildiği festivallerde büyük övgüler alan film. Yönetmen Deniz Gamze Ergüven’in ilk uzun metrajlı bu filmi Türkiye’de bugün vizyona giriyor. Başroldeki beş kız kardeşten birini canlandıran Elit İşcan’la filmi ve oyunculuk yaşamını konuştuk.

***

Filmin isminden başlayalım. Bu soruyu belki de filmin yönetmeni Deniz Gamze Ergüven’e sormalıydım. Neden Mustang?
Mustang, adını vahşi ve yabani atlardan alıyor. Beş kız kardeşin özgürlük için verdiği mücadeleyi, mitolojik ve masalsı motiflerle anlatıyor.

 

Filmin Cannes’da gösterime girdi, şimdi de Oscar aday adayı. Senaryoyu ilk eline aldığında bunları tahmin edebiliyor muydun?Senaryoyu ilk okuduğumda çok sevmiştim. Deniz [filmin yönetmeni Deniz Gamze Ergüven] çok cesur, ayakları yere basan bir kadın ve çok başarılı bir yönetmen. En başından beri onunla çalışacağım için çok heyecanlıydım ve sonuçta iyi bir iş çıkacağından emindim ama bu kadarını tahmin etmemiştim.
Cannes nasıl bir deneyimdi senin için?
Filmimiz ilk kez orada seyirci ile buluştu ve ekip olarak biz de ilk kez orada seyrettik. Çok heyecanlı ve duygu dolu bir deneyimdi. Uzun zaman sonra ekiple tekrar bir araya gelmek ve film için koşuşturmak çok keyifliydi. Film herkes tarafından çok iyi tepkilerle karşılandı, bunu görmek de tabi ki de çok gurur vericiydi.
Orada film ile ilgili ne tepkiler aldınız?
İlk gösteriminden sonra dakikalarca ayakta alkışlandı. Hepimiz sonuçtan ve bu işin bir parçası olmaktan çok mutluyduk. Seyircilerin bizimle ağlamasına, gülmesine şahit olmak, filmin ortasında alkışları duymak oldukça şaşırtıcı aynı zamanda da çok çok güzeldi.
Oscar’a dönecek olursak, oynadığın bir filmin aday adayı olması nasıl bir duygu?
Çok heyecanlı bir süreç ve çok gurur verici. Fransa bize güvenip filmimizi temsilcisi olarak seçtiği için çok onurluyuz, biz de bu görevi en iyi şekilde yerine getirmek için elimizden geleni yapacağız.

 

Bu başarılarınız Türkiye’de nasıl karşılandı? Mesela filmin Cannes’da gösterime girmesi Oscar adaylığı biliniyor mu?Maalesef gündemimizden düşmeyen savaş meselesi yüzünden, kültür sanat konuları pek yer bulamıyor.
Oynadığın filmi izlerken ne hissettin?
Bir kadın olarak bu filmin parçası olmaktan çok mutluyum. Filmde kadınlar acınası varlıklar olarak değil, sapasağlam güçlü karakterler olarak resmediliyorlar. Çekimlerde kendimi hep çok özgür ve güçlü hissediyordum. Upuzun saçlarımızla koştururken, isyan ederken, oynarken… Ve filmi izlerken de aynı şekilde.

Nasıl bir hazırlık süreci geçirdin rolüne hazırlanırken?
Çekimlere başlamadan önce kızlarla ve yönetmenimiz Deniz ile pek çok kez biraraya geldik. Sahneleri çalıştık, senaryo üzerine konuştuk, birlikte başka filmler izledik ve bunun gibi daha bir çok paylaşımda bulunduk. Oyuncu koçumuz ve aynı zamanda filmde Lale’nin öğretmenini oynayan aktris Bahar Kerimoğlu ile ayrıca egzersizler yaptık, oyunlar oynadık, sarıldık, güldük, didiştik. Ve bir baktık kardeş gibi olmuşuz. Ve tam da Deniz’in istediği gibi enerjisi birbirine çok uyumlu ve yüksek, beş kafalı on kollu ve on bacaklı bir canavar olarak hareket ediyoruz. Aramızda çok güzel bir güven ilişkisi vardı ve bence bunu yaratan en önemli şey birbirimize kalbimizi açmış olmamız.
Filmde beş kız kardeşin ilişkisi çok gerçekçi. Ekip içinde anlaşamadığınız kısımlar oldu mu? Çünkü bilirsin, kadınların anlaşması biraz zordur derler.
Ben hiç öyle düşünmüyorum (gülüyor). Biz en başından beri çok iyi anlaştık, gerçekten de kardeş gibi olduk. Her kardeş ilişkisinde olan şeyler de oluyordu tabi. Birbirimizi gıcık ettiğimiz de oluyordu, koyun koyuna uyuduğumuz zamanlar da. Biz filmde beş kız kardeşiz ama gerçekte bir kız kardeşimiz daha var, o da Deniz. Çok güçlüyüz ve gücümüzü de Deniz’den alıyoruz.

Türkiye’nin hassas konularına dokundu Mustang. Çocuk gelinlar, mahalle baskısı gibi… Bu cesaretine rağmen basının ilgisi yeterli mi sence?
Mustang
“Türkiye’de kadın olmak” temasını işleyen bir film. Ve bu tema, Türkiyeli bir kadın yönetmen tarafından çekildiği için ayrıca önemli. Muhafazakar kesimi kızdırabilecek şeyler olabilir filmde, çünkü özgürlük mücadelesi veren bu beş kız, birlikte veya ayrı ayrı, asi, isyankar ve güçlü karakterler. Senin de dediğin gibi Türkiye’nin hassas noktalarına değiniyor. Yüzleşilmesi, tartışılması, üzerine gidilmesi gereken konular. Kadınların bir cinsel obje olarak görülmesinden, “ev hanımlığı” rollerinin dayatılmasına kadar. Karanlık temalardan bahseden ama umut dolu, mizahla yoğrulmuş, dolu bir film. Türkiye’de bugünden itibaren başka sinema salonlarında gösterime girdi, umarım insanlar duymuştur ve filmimizi görmeye giderler.

 

Sana dönecek olursak, Koç Üniversitesi’nde Medya ve Görsel Sanatlar bölümünde öğrenim görüyorsun. Oyunculuk, öğrenimini etkiliyor mu?
İkisine de zaman ayırmakta zorlanmıyorum. Öğrencilikten de oyunculuktan da çok keyif alıyorum bu yüzden de içinde yer aldığım projeleri, okulumu aksatmayacak şekilde seçmeye çalışıyorum. Ailem de, küçüklüğümden beri sanata ve özellikle de sinema ve oyunculuğa ilgimin  farkında. Başından beri beni destekliyorlar ve kendimi en iyi şekilde geliştirebilmem için bana bir sürü fırsatlar sunuyorlar.

 

21 yaşındasın ve 12 yaşından beri setlerdesin. Reha Erdem’in yönettiği Beş Vakit (2006) ve Hayat Var (2008) filmlerinde ve Küçük Kadınlar (2008-2010) ve A.S.K. gibi dizilerde rol aldın. Senin için en özel proje hangisi?
Parçası olduğum her projeden ve birlikte çalıştığım insanlardan çok şey öğrendim. Böyle bir ayrım yapmak çok zor ama profesyonel olarak oyunculuğa başladığım ilk proje Reha Erdem’in Beş Vakit filmi. Reha Erdem benim için çok değerli, onunla tanıştığım ve çalıştığım için çok şanslıyım, Deniz ile tanışmam ve çalışmam da dolaylı olarak onun sayesinde oldu. O olmasaydı bu güzel deneyimleri de yaşıyor olmazdım. Ve Deniz’in de hayatımda çok çok önemli bir yeri var, paylaştıklarımız benim için çok değerli. Hem ablam hem arkadaşım gibi ve ikisinden de sinemaya dair çok önemli şeyler öğreniyorum.

 

Dizi oyuncusu olmak mı, yoksa sinema mı ?
İkisi çok farklı. Sinema sanatın çok güçlü bir dalı ve ben bunun bir parçası olmaktan, buna kafa yormaktan çok keyif alıyorum. Dizi setinde olmaktan da keyif alıyorum tabi ama o sektörde herşey daha hızlı ilerliyor. Üretim de tüketim de. Bu yüzden de her zaman çok tatmin edici olmuyor. Keşke daha çok değer verilse ve insanlar ite kaka çalışmak zorunda kalmas. O zaman herkes işini daha çok sever ve sevdikçe de ortaya daha güzel, daha kaliteli işler çıkar diye düşünüyorum.
Son soru: Türkiye’de oyuncu olmak?Gelir getirisi diğer meslek gruplarından fazla olduğu için, emek sömürüsü gözardı edilen bir meslek. Sigortasız, belirli çalışma saatleri olmadan, sağlık güvencesiz bir meslek. Ama maddi getirisi diğer mesleklerden fazla olduğu için, maalesef bunlar gözardı ediliyor.
(BK/GT)

 

 

 

 

 

1 Yorum

Yorum yazın