Spor

Ömer Onan

Yazan: Gökhan Tan

Bugün onun doğum günü. Ve kariyerinde ilk kez All-Star'ın afişini süslüyor. Ömer Onan, 33 yaşında yıldızlığa terfi eden ilk basketbolcumuz…

Hafta sonu gerçekleşecek “Beko 2011 All-Star” organizasyonunun afişinde Türk oyunculardan sadece onun resmi var. Basketbolun “oskar töreninin” yıldızı olarak sunuluyor.

Geçen hafta, takımının Valencia’ya karşı oynadığı Euroleague maçında sahanın en çok sayı atan oyuncusuydu. 22 sayıyla bu ligdeki kariyer rekorunu elde etti.

Euroleague yorumcusu, Avrupa’nın gelmiş geçmiş en iyi oyuncularından Jiri “George” Zidek onu, “Euroleague’ın en iyi ‘combo’ gardı” (şutör ve oyun kurucu özellikleri en iyi birleştiren oyuncu) olarak görüyor.

Futbol (spor değil, futbol) programı Maraton’da iki haftadır o konuşuluyor. Şansal Büyüka, her sporcuya örnek gösterdiği bu adamla “Bugüne kadar onunla oturup bir kahve içmediysem benim ayıbımdır” diyor.

Grafiğini yükselten ve en başarılı sezonunu geçiren bir basketbolcu için yukarıdakileri duymak olağan karşılanabilir. Ama Ömer Onan için bu geçerli değil. Tüm bunları sıradan kabul etmek, basketbolumuzun en sıra dışı performansını görmezden gelmek olacaktır. 15 yıllık kariyeri “en iyi altıncı adam” cenderesine sıkıştırılan, çoğu kez sadece savunmacı özelliğiyle akla gelen, fiziğiyle ve tekniğiyle göz doldurmayan bir oyuncunun 33. yaşına erdiği günde (4 Şubat doğumlu) ilk defa, yerel ve Avrupa liglerinin yıldızı haline gelmesi yeterince sıra dışı değil mi? Oynadığı döneme imzasını atmış ya da izlemesi size en çok keyif veren çok başka isimler söyleyebilirsiniz bana. Vereceğiniz isimler kim olursa olsun, kariyerinin “son düzlüğünde” ulaştığı yer Ömer Onan’ınkine benzemeyecektir.

Beko Basketbol Ligi ve Euroleague’de tarihinin en iyi sezonunu geçiren Fenerbahçe Ülker’in bu noktaya gelmesinde en büyük pay ona ait. Ligde, maç başına 16 sayıyla oynuyor. Sezon başından bu yana rakip potaya bıraktığı toplam sayı ise 272. Onan, her iki istatistikle de ligin en skorer 13 oyuncusu içinde yer alıyor. Ve Fenerbahçe lig lideri olmasına rağmen takım arkadaşları içerisinde ilk 20’ye giren bir başka isim yok.

Euroleague’de durum çok farklı değil. Avrupa liginde onun 8,9 sayı ortalamasını geride bırakan tek isim maç başına 13,3 sayı ile Hırvat gard Roko Ukiç.

“Bu adam milli takıma nasıl çağrılır”

Oysa 2011’de ligin yıldız olarak afişini süslediği All Star turnuvasına en son 2008’de katılabilmiş, 2003’teki Avrupa Şampiyonası’nda kaybettiği milli formaya ancak altı yıl sonra aynı turnuvada kavuşmuş, yıllarca ilk beşin değil “kenarın” en iyisi olmasına alışılmış bir oyuncudan bahsediyoruz.

Geçmişte onun için yapılan yorumlar da tümüyle haksız sayılmaz üstelik. Ekşi Sözlük’te örneğin, 2002’deki bir yorumda “şut atarkenki hali ‘bu adam milli takıma nasıl çağrılır’ dedirten safkan arap tipi atlet” denmiş. Onan’ın, olduğu yerde bir karış yükselerek, yeterince yükseltemediği topu emanet savar gibi elinden çıkarmasını hangi basketbol okulunda örnek olarak gösterebilirsiniz?

Ülkerspor’a transfer olduğu 2005’te “Hızlıdır, hırslıdır başka da bir halt yoktur bu adamda. Zaten öyle olmasa Efes bu adamı bırakır mıydı” yorumu yapılmış. Gerçekten de 1996’dan 2004’e formasını giydiği Efes, ne kadar da kolay vazgeçmişti Onan’dan. Tabiri caizse bu transfer, kimsenin canını acıtmamıştı.

Fenerbahçe formasını giydiği 2008’de ise “Yetenek olarak süper sıradan bir oyuncu olup, zaten sene boyunca yine süper sıradan bir sene geçiren, amma velakin ligde final serisinde konsantrasyonla başarılı olabilen basketbolcudur” denmiş. Yorumu yapan, Fenerbahçe Ülker’in sadece final serisini seyretmiş olabilir. Ama Onan’ın gösterişsiz, hatta gayri estetik ya da Ekşi Sözlük yazarının söylediği gibi “sıradan” bir basketbol oynadığı düşüncesi sadece ona mı ait?

“Kendi oynamıyor, ama rakibi de oynatmıyor”

Peki “Oynamıyor, ama rakibi de oynatmıyor” denen adam, rakibi oynatmazken kendisi de oynar hale geldi?

“Aldığım süre arttığı için skora katkım da çoğaldı” diye cevaplıyor Valencia maçından sonra HaberTürk’e verdiği kısa röportajda. Doğrusu kendi cevabı bile bu onu “birinci adam” yapan performansı açıklamak için yeterli değil. Gerçekten de bu sezon Euroleague’de 12 maçta ortalama 25:19 dakika oyunda kalarak süresini arttırdı. Ama son üç sezonda sırasıyla 20:35, 22:27 ve 24:46 dakika süre almıştı. Ortalamaya vurduğumuzda Onan’ın geçen üç sezonda 22:36 dakika sahada kaldığını görüyoruz. Bu sezonla, geçmiş sezonlar arasındaki 2 dakika ve 43 saniyelik fark onu takımın en skorer ismi yapmaya sizce de yeterli mi?

Bogdan Tanjeviç “genç bir takım yaratma” gerekçesiyle Onan’ı 2006 Dünya Şampiyonası ve EuroBasket 2007 kadrosuna almamıştı. EuroBasket 2009 aday kadrosuna çağrılması ise sürprizdi. Şampiyonanın hazırlık döneminde, Tanjeviç’in takımın son durumu hakkında NTV’den Murat Kosova’ya yaptığı açıklamayı unutamıyorum. Koç, yıllarca forma vermediği Onan’ın “Hazırlık döneminde potadan potaya takımın en hızlı ismi” olduğunu fark etmişti!

Bu idrak etmenin bir sonucu olsa gerek Ömer Onan, EuroBasket 2009 boyunca ilk kez takımın ilk beşinde yer aldı. Bu durum 2010 Dünya Şampiyonası’nda da devam etti. O “potadan potaya takımın en hızlısı”ydı ama Tanjeviç’in savunma öncelikli oyun anlayışında ilk beşte oynamasının nedeni yine savunmacı özellikleriydi. Spanoulis, Ponkrashov, Batum, Dragic, Lakovic, Barea gibi gardlara “adım attırmadı”. Sırbistan’la oynanan yarı final karşılaşması öncesinde Milliyet’ten Ümit Avcı’ya şunları söylüyordu:

“Kendimi ‘aman sayı atayım’ diye şartlandırmıyorum. Sadece ihtiyaç olduğunda atsam yetiyor bana… Bu turnuvada da sayı ortalamam 9’u buldu ama benim için önemli olan bu değil…

“Benim görevime gelince: Ben rakibin en etkili ismi kimse onu tutuyorum, tutarım da… Ben bundan zevk alıyorum. Çok skorer bir oyuncuya istediğini yaptırmamak bana keyif veriyor.”

Belki de Ömer Onan “çok skorer bir oyuncuya istediğini yaptıramamak” kadar, çok önemsemediği sayı atmaktan da keyif alır oldu. Peki bu değişimde, üç yıldır onu çalıştıran Bogdan Tanjeviç’in yerine gelen Neven Spahija’nın payı olabilir mi?

***

Size çok abartılı gelebilir ama, Ömer Onan’ın basketbol sahasında yaptığı işler bana, Sports Illustrated’ın 1989’da Michael Jordan için yaptığı kapağı hatırlatıyor. Dergi, Chicago Bulls’u sırtlayan Jordan için “How high can he fly” (Daha ne kadar uçabilir) başlığını atmıştı. Jordan 1998’e kadar “uçtu”. Görünen o ki, Onan henüz başladı. 33. yaş gününde.

Yorum yazın