Gündem

‘Yumurta eylemi hürriyeti kısıtlayıcı cezaya tabi olamaz’

Yazan: Pınar Palabıyık

Hukukçular, Melih Gökçek'e yumurta atan Nebiye Merttürk ve Neslihan Uyanık’a verilen hapis cezasını birçok açıdan tartışmalı buluyor.

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’i yumurtayla protesto eden Nebiye Merttürk ve Neslihan Uyanık’a verilen cezalar hukukçulara göre tartışmalı.

Ankara 24. Asliye Ceza Mahkemesi, 2 Haziran 2012’de esnaf ziyaretinde bulunduğu sırada Melih Gökçek’e yumurta atan iki kadın için toplam 5 yıl 2 ay 20 gün hapis cezası hükmü vermişti. Bu cezanın toplam 3 yıl 4 ayıtehdit”, 2 yıl 7 ay 20 günü ise “kamu görevlisine hakaret” gerekçesiyle verilmişti.

Halkevleri üyesi Merttürk ve Uyanık savunmalarında, kamuoyunda “kürtaj yasası” olarak bilinen ve sezaryene tıbbı zorunluluk şartı getiren kanunun tartışıldığı dönemde “kimsenin ‘beden benim istediğimi yaparım’ demeye hakkı olmadığı” ve “çocuğun suçu ne, anası kendisini öldürsün” sözleri nedeniyle Melih Gökçek’i yumurtayla protesto ettiğini söylemişti. 

Bir yumurta atma eyleminde ilk kez “tehdit” suçunun isnat edildiği sanıklar, Ankara 24. Asliye Ceza Mahkemesi’nin kararıyla bu suçlamadan hüküm giyen ilk örnek oldu.

HaberVs’nin görüşüne başvurduğu akademisyenler Merttürk ve Uyanık’e gerek “tehdit” ve  gerek “kamu görevlisine hakaret” gerekçeleriyle verilen cezaları tartışmalı buluyor. Hatta bu hüküm, Türk Ceza Kanunu’yla da çelişiyor.

Doç. Karan: “Önemli olan eylemin arkasındaki niyet”

İstanbul Bilgi Üniversitesi Kamu Hukuku ABD Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ulaş Karan, yumurta atma eyleminin iki şekilde değerlendirilebileceği görüşünde. “Protesto bir ‘sivil itaatsizlik’ eylemi olarak planlanabilir ve sonuçlara katlanılır. Ya da eylem ifade özgürlüğü kapsamında ele alınır” diyen Karan’a göre yargılama sürecinde belirleyici olan, eylemin arkasındaki niyet.

Mevcut yasa veya tasarıların halkın menfaatine aykırı bulunarak protesto edildiği, yasalaşma sürecine karşı yapılan direnişlerin daha geniş bir suç yelpazesi yarattığını belirten Karan, fiillerin ifade özgürlüğü çerçevesinde ele alınmasından yana.

Karan, sanıkların “tehdit” suçuyla yargılanmasını ve hüküm giymesini mahkemenin yorumuna bağlıyor. “Sanıkların ‘hesap soracağız’ gibi bir ifade kullanması durumunda bile mahkeme bunu bir tehdit unsuru olarak yorumlayıp, suç kapsamına almış olabilir. Bizim ifade özgürlüğü olarak algıladığımız bir fiilin, failce ‘siyasi bir eylem’ olarak savunulması suçlama ve hüküm alanını genişletiyor.”

Doç. Gül: “Hakaret, hürriyet kısıtlayıcı bir cezaya konu olamaz”

Tüm dünyada hakaret fiilinin suç olmaktan çıkarılması yönünde kuvvetli bir eğilim mevcut” diyen Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Yüksek Lisans Programı Direktörü Doç. Dr. İdil Işıl Gül, “Hakaret, insan hürriyetini engelleyici bir yaptırıma konu olamaz. Bu nedenle ceza hukuku alanından tamamen çıkarılmalı. Büyük manevi zararlara sebebiyet vermesi durumunda sadece hukuk mahkemelerinde tazminat istemleri gündeme gelebilir” görüşünde.  Gül, özellikle politikacı ve kamuya mal olmuş bireylere, görevleriyle ilgili yöneltilen eleştirilerin hakaret suçu kapsamında değerlendirilmesini “absürd” buluyor.

Kolektif yumurta tarihi

Yumurta atma eyleminin kısa tarihi boyunca üniversite öğrencilerine, farklı suçlar isnat edildi. Siyasetçiler farklı tepki verirken, yargı tutarsız kararlara imza attı.

Gül’e göre Batı demokrasilerinin neredeyse tümünde, hükümet görevlileri ve kamuya mal olmuş bireyler hakaret iddiası ile tazminat isteminde dahi bulunamıyor. Ancak benzer fiillerin hapse varan cezai yaptırımlara tabi tutulması Türkiye’de ifade özgürlüğünün ne denli kısıtlı olduğunu ortaya koyuyor.  

Yargıtay: “İfade özgürlüğü ile mağdurun hakları dengelenmeli”

Türk Ceza Kanunu (TCK) da, kamu görevlileri ve kamunun gözü önünde olan bireylere yöneltilen eleştiriler için esasen daha geniş bir özgürlük alanı öngörüyor.  Protesto niteliğindeki eleştiri ve eylemlerin, özel şahısları küçük düşürücü söylemlere kıyasla çok daha geniş bir hukuki korumaya tabi tutulması Yargıtay Ceza Dairesi içtihatlarınca da kabul görmekte.   

Yargıtay 4. Ceza Dairesi, Haziran 2014 tarihli bir kararında, hakaret fiilinin suç oluşturabilmesi için hakarete maruz kalan kişinin onur, şeref ve saygınlığını ağır derecede rencide etmesi gerektiğine vurgu yapıyor. Kararda “failin ifade hürriyeti ile mağdurun onur, şeref ve saygınlığına ilişkin hakların dengelenmesi esas. Ancak, düşünce açıklaması vasfında görülmeyen, sövme niteliğindeki fiiller ifade özgürlüğü korumasından yararlanamaz” deniyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ilgili içtihatlarına değinilen karar gerekçesinde, eylem ve sözlerin sarsıcı olsa dahi eleştiri hakkı ve ifade özgürlüğü kapsamında kabul edilmesi gerekliliği vurgulanıyor.

Merttürk ve Uyanık’ın sadece “kamu görevlisine alenen hakaret” suçundan toplam 2 yıl, 7 ay 20’şer gün hüküm giymesi ise Yargıtay içtihadından farklı bir yöne sapmışa benziyor.

İfade özgürlüğü ve “omlet”

Dünyanın birçok yerinde benzerlerini gördüğümüz yumurtalı eylemler, hemen hemen her vakıada ifade özgürlüğü düzleminde ele alınıyor.

Geçtiğimiz yaz Tunus Kültür Bakanı Mehdi Mabrouk’u “yumurtalaması” üzerine bir ay tutuklu kalan belgesel film yönetmeni Nasreddine Shili’nin tutukluluk süreci, dünyanın dört bir yanında insan hakları aktivistleri ve sivil toplum kuruluşlarınca eleştirilmiş, “ifade özgürlüğü” talep eden Tunus halkı Shili’nin tutulduğu cezaevi önünde günlerce nöbet tutarak eylem yapmıştı. Bir aylık tutukluluk sonrası eylemin “ifade özgürlüğü” sınırları içerisinde kaldığı kararı verildi ve Shili serbest bırakıldı.

Olaydan kısa bir süre sonra İngiliz İşçi Partisi Lideri Ed Miliband’e yapılan yumurta atağında ise Miliband, “Başıma ilk kez gelen bir durum değil, son olmayacağını da biliyorum. Birkaç yumurta kırılmadan bir omlet yapamayız” açıklamasında bulunmuş, protestocu hakkında cezai veya hukuki işlem yapılmamıştı.

“Sembolik şiddet” sınırı

Somut olaydaki tüm veriler dikkatle incelenip, fiilin ifade özgürlüğü kapsamı dışında kaldığı ve suç unsurunun saptanabildiği durumlarda ise “ölçülü yaptırım” uygulamasının kritik önem kazanacağını savunan Ulaş Karan, “Kamu görevlilerini yalnızca söz ile eleştiren bireylere hiçbir cezai yaptırım uygulanmamalı. Eylemler ancak şiddet içerdiği takdirde, cezai bir incelemeye konu edilmeli” görüşünde.

Karan, Avrupa’da da örneklerini gördüğümüz yumurta fırlatma/boya dökme gibi protesto amaçlı eylemlerde ‘sembolik şiddet’ sınırı aşıldığı tespit edilse dahi, hürriyeti bağlayıcı ceza söz konusu olmaması gerektiğini söylüyor. Kamu hukuku uzmanı, Gökçek’e atılan yumurtaları ise “ifade özgürlüğü kapsamında korunması gereken bir basit sembolik şiddet eylemi” olarak yorumluyor.

Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Asuman Aytekin İnceoğlu eylemin sembolik şiddet sınırını aştığı kabul edilse dahi hürriyet bağlayıcı cezanın ölçüsüz olduğu görüşünde. İnceoğlu’na göre sembolik şiddetin ifade özgürlüğü kapsamında ele alınmaması yanlış bir saptama. “Sınır aşımı” değerlendirmesinde ise eylemin muhatabının kim olduğu dikkate alınmalı. Kamu görevlilerinin görevlerine ilişkin eleştiriler ile sıradan bir vatandaşa atılan yumurta ile aynı şekilde değerlendirilemez:

Doç. İnceoğlu: “Hakaret suçlaması, eylemin protesto düzleminde ele alınması gerektiğinin bir kanıtı”

“Herhangi bir vatandaşa atılacak yumurta fiziksel bir zarara sebebiyet verdiği takdirde ‘basit yaralama’ suçuna konu olabilecekken, politikacı ve tanınmış bireyler için aynı fiilin ‘hakaret’ suçu üzerinden incelenmesi olayın protesto düzleminde ele alınması gerektiğinin kanıtıdır. Bu tip fiiller için hürriyeti bağlayıcı ceza verilmesi ancak ağır fiziksel veya maddi zarar söz konusu olduğunda değerlendirmeye alınmalı.”

İnceoğlu’na göre “ifade özgürlüğü” düzleminde tartışılan fiillerin özgürlüğü bağlayıcı cezalara konu olabilmesi ancak toplumu nefret söylemi veya şiddete yönlendiriyor ve hedef gösteriyorsa mümkün. Bu tip eylemlerin ifade özgürlüğü sınırlarını aştığı saptandığı takdirde de “ölçülü bir ceza” gündeme gelebilir. Yumurta atma, boya dökme gibi sembolik eylemler ciddi fiziksel zarar olmadığı sürece iki kriteri de sağlamıyor.

Asuman İnceoğlu, Nebiye Merttürk ve Neslihan Uyanık’ın “tehdit” suçlamasından hüküm giymesini ise şöyle yorumluyor: “Kanun -lafzı- ile meşrulaştırılabilecek suç unsurları ile ifade özgürlüğü arasında denge kurulması gerekiyor. Bu dengenin gözetilmesi, Gökçek davasındaki gibi sürpriz kararları önlemede hayati öneme sahip.”
(PP/GT)

Yorum yazın