Hayvan hakları Söyleşi Yaşam

Hayvanlara şiddet eğilimi tedavi edilebilir mi?

Yazan: Berk Bekgöz
Psikolog ve yazar Mehlika Dülger

Psikolog Mehlika Dülger’e göre “kişilik bozukluğu” olarak değerlendirilen “hayvanlara şiddet eğilimi” tedavi ile düzelebilir.

Bir TV yarışmasına katılması nedeniyle kamuoyunda tanınan Murat Özdemir‘in, önceki gün beslediği papağana şiddet uyguladığı görüntüleri Instagram hesabından paylaşması büyük bir tepkiye neden oldu. Vatandaşların Beşiktaş İlçe Emniyet Amirliği’ne giderek şikâyette bulunması üzerine göz altına alınan Özdemir adliyeye sevk edildi. Savcılık, idari para cezası uygulayarak Özdemir’i serbest bıraktı ancak daha sonra akli dengesinin yerinde olup olmadığının tespiti için Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne sevkine karar verdi. Bu arada Murat Özdemir’in ruh sağlığının yerinde olmadığı konusunda pek çok kişi de paylaşımda bulundu.

HaberVs, hayvanlara şiddet eğilimi olan insanların ruh hallerinin gerçekte nasıl olduğunu, tedavi görüp göremeyeceklerini psikolog yazar Mehlika Dülger‘le konuştu.

Hayvanlara şiddet eğiliminin kaynağı nedir?  Diğer pek çok psikolojik sorun gibi bunun kaynağı da geçmişte, çocukluk çağındaki travmalar mı?

Mehlika Dülger kimdir?
1976 İzmir Bergama doğumlu Mehlika Dülger, 1998’de Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü mezunu. Profesyonel yaşama, eğitim kurumlarında psikolog olarak başladı. Dülger çalışmalarını Yeditepe Üniversitesi’nde sürdürüyor. Dülger’in KEDRA: Azap veren sancıların büyük hediyeleri vardır isimli romanı 2016’da yayınlandı.

Hayatta yaşadığımız her zorlanmanın bir şekilde yaşanmışlıklarla bağı varken, hayvanlara şiddet gibi normallik sınırlarında değerlendirilemeyecek bir davranışın yaşanmışlıklarla bağı olmaması imkansız. Çocukluk çağında yaşanan gerek duygusal gerek fiziksel örselenmelerin çocuğun içinde yarattığı korku, dışarı öfke olarak yansıyacak kanal arayacaktır. Bir çocuk için de bunun en rahat yansıma şekli hayvanlar veya çevreye zarar verme davranışı olarak görebiliriz. Çocuk bunu yapabildiğinde kendince dış dünya üzerinde kontrol gücü hissederek kendine bir nevi güç alanı yaratır. Tabii ki bu sağlıksızdır ama çocuğun aile içinde yaşadığı örselenme için geliştirdiği ilkel bir baş etme  tepkisidir. Çocuğun küçük yaşta gösterdiği bu davranışları aile normalize ederse, bu ileride yaşanacak büyük sorunların habercisi olacaktır. Suçlu profillerine baktığımızda, çocukluklarında hayvanlara şiddet gösterdiklerine yönelik bulgular mevcuttur.

Hayvanlara şiddet uygulayan insanlar psiklojik tedavi görse düzelirler mi? Nasıl bir yol izlenmelidir?

Kişilik bozuklukları kategorisinde değerlendirilecek bu davranış tedavi edilirse düzelebilir. Sadece ilaç tedavisi değil, hastanın tanısı koyulup, altında yatan dinamiklerin saptanıp, kişinin gelişimsel ve bilişsel kapasitesine, bireysel ihtiyaçlarına uygun bir tedavi planıyla iyileşebilir. Bu çerçevede kişinin travma geçmişine yönelik müdhaleler, bilişsel davranışçı müdhaleler, kişinin çevreyle ilişkisinde sorumluluğu, empati, öfke kontrolü psiko eğitimlerle interdisipliner bir yaklaşımla tedavisi mümkündür.

Bu insanların medyadaki  temsili sizce nasıl? Medyanın “hayvanlara şiddet” konusunda rolü nasıl olmalı?

Bu kişilerin medyada görsellerinin paylaşılmasının bir caydırıcı etkisi olduğunu düşünmüyorum. Bu aksine halkın kaygı, korku ve öfke duygusunu körükler. Olanların bir haber değeri olsa da, bu haberlerin toplum üzerinde nasıl bir etki yaratacağı ile ilgili medyanın bir sorumluluk taşıması gerekir. Yangını körükleyici değil, yatıştırıcı haberler yapılmalıdır. Sosyal medyadaki kirliliğin etkisiyle halk zaten yeterince kaygılanıyor. Bu tarz olaylar toplumun güvende hissetme duygusunu zedeleyeceği için, bilgilendirici haberler dengeye hizmet edecektir.

Aileler çocuklarını büyütürken neye dikkat etmeli?

Nasıl ağaç yaşken eğilirse sevginin temeli ailede atılır. Bu anlamda çocuk modellediğini uygular. Ailede sevgi dolu bir ortam varsa, çocuk kendiliğinden bunu çevresine yansıtacaktır. O yüzden ben ailelere tabi ki hayvan sevgisini aşılamaları gerektiğini söyleyebilirim. Bence esas önemli kesim bu sevgiyi göstermekte zorlananlar, hayat ile baş etmekte zorlanan yaralı insanlar. Bu anlamda medyanın toplumun ruh sağlığı ile ilgili bir sorumluluk taşıdığını düşünüyorum. Reyting kaygısı ile halkın beynini uyuşturan programlar yerine onların ruhsal gelişimlerini destekleyecek programların arttırılması gerektiğine inanıyorum çünkü herkes psikolojik destek alamayabilir.

Televizyonlar böyle programlarla toplumun bilinç seviyesinin arttırılmasında çok önemli işleve sahip olabilirler. Bir zamanlar TRT’de bir programda yetişkinlere okuma yazma dersi veriliyordu. Ne kadar değerliydi! Bu programdan kaç kişi okuma ve yazmayı öğrendi. O yüzden her kanal, bugüne kadar kazandığı gücün bir parçasını milletine vermek ile sorumludur. Bu tip programlardan hiç bir kazancı olmayacak olsa bile, bu milletini seven insanın vatana olan borcudur. Bu anlamda medya çok büyük güçtür. Her birimiz sahip olduğumuz gücün, bir parçasını karşılıksız olarak vereceğimiz gün bu dünya değişir. Hem bizler vicdanlarımıza olan borcumuzu öderiz, hem de hayata bir katkı yapmış oluruz.

Yorum yazın