Haber ve Çeviri:
Üç aydır tutuklu bulunan HaberVseditörü Ahmet Şık, dünya basınında yer bulmaya devam ediyor. Almanya’da haftalık yayımlanan Focusdergisinin son sayısında yer alan bir makalede Ahmet Şık’ın tutukluluğuna dikkat çekildi. Derginin Yakın ve Orta Doğu Uzmanı Dr. Andrea Claudia Hoffmann tarafından yazılan makalede “Yargının keyfi tutumunun başlıca örneği marttan beri tutuklu olan Ahmet Şık’tır” denildi.
“Sultan Tayyip Erdoğan”başlıklı yazıda Türkiye’de son dönem gelişmeler ele alındı. Yazıda Türkiye’de hükümeti eleştirmenin gazeteciler açısından işinden olmakla eşanlamlı olduğu vurgulandı. Türkiye’de halen 68 gazetecinin tutuklu olduğuna dikkat çekilen yazıda yargının keyfi tutumunun başlıca örneğinin marttan beri tutuklu olan Ahmet Şık olduğu belirtildi. Ahmet Şık’ın kitap taslağının savcılık emriyle silinmesine karşın internette elden ele dolaştığı ifade edildi. Yazıda kitap şu sözlerle tanıtıldı:
“Ahmet Şık ‘İmamın Ordusu’nda Erdoğan’ın Akpartisine ideolojik olarak yakın duran, İslami muhafazakar Gülen Hareketi üyelerinin Türk polisinin içine sızdığı iddiasını ileri sürüyor. ‘Bu hareket İslam ile Milliyetçilik arasında bir bağ kurmaya çalışıyor’ diyor Ahmet Şık hapisten.”
Dr. Hoffmann ayrıca yazısında kitap taslağından da şu alıntılara yer verdi:
“2000 yılından itibaren Türkiye’nin yönetici kadrosunu dönüştürmek için bu hareket 80li yıllardan beri eğitim alanında aktif olmuştu: Bu kadro kendine Altın Nesil adını vermişti ve gerçekten de Gülen öğrencileri bugün içeride önemli pozisyonlara sahip. Polisin, yargının ve eğitim sisteminin içinde. Amaçları İslam inancını bürokrasiye iyice yerleştirmek.”
Focusdergisinde yer alan “Sultan Tayyip Erdoğan” başlıklı yazının tamamını aşağıda bulabilirsiniz.
Andrea Claudia Hoffmann
Focus / 30 Mayıs 2011
Türk sanatçı Bedri Baykam kemerinde bir tabanca taşıyor. Bunun için geçerli nedenleri var. Kısa süre önce İstanbul’da sokak ortasında bıçaklandı. “Pis herif bir milimetre daha derine saplasaydı, şimdi ölmüş olacaktım” diyor ve karnındaki bıçak yarasının üstüne sardığı beyaz sargı bezini gösteriyor. Baykam şuna inanıyor: “Bu manyak bir İslamcının yaptığı münferit bir saldırı değil. Onu bir infaz timi yollamış”
Recep Tayyip Erdoğan ve onun tarafından kurulan İslami Akparti hükümetinin Türkiye’deki 9. yılındayız. Başbakan hiç zorlanmadan 12 Haziran’daki parlamento seçimlerini de kazanacak. Hareketi hiç olmadığı kadar güçlü ve imajı eskisinden de iyi. Erdoğan göreve gelirken bir çokları, siyasi hocası Necmettin Erbakan’a bağlı, eski İslamcı olan Erdoğan’ın Türkiye’yi bir İslam cumhuriyetine dönüştürmeye çalışacağını sandığından, bugün ülke ayaklanan Arap devletleri için bir model olarak değerlendiriliyor. Demokrasi ile İslam’ın başarılı bir kombinasyonu olarak.
Batıda tüm Yakındoğunun Türkiye’yi örnek alması isteniyor. Arapların kendileri de durumu büyük ölçüde aynı görüyor: Friedrich Ebert Vakfı tarafından desteklenen bir ankete göre; Mısır, Ürdün, Lübnan, Suudi Arabistan, Suriye, Irak ve İran’da yaşayanların yüzde 66’sı Türkiye’nin bölge için bir model olabileceğine inanıyor.
Onları en çok da ülkenin ekonomik başarısı etkiliyor. Küreselleşme ve komşularla sıfır sorun hedefiyle tanımlanmış Türk dış politikası ışığında Osmanlı Ticaret İmparatorluğu eski parlaklığına kavuşmuş gibi görünüyor. Türk inşaat ve otomotiv sektöründe bir patlama yaşanıyor. Eski Kıtanın hiçbir yerinde Boğazdaki kadar televizyon üretilmiyor ve tüm bölgede en büyük beğeniyi Türk dizileri yaratıyor. Daha şimdiden Türkler 60’tan fazla ülkeye vizesiz seyahat edebiliyor ve Türk ekonomisi yüzde 8.9’luk büyüme ile rekora gidiyor. 2050 yılına gelindiğinde Türk ekonomisinin Avrupa’daki ikinci büyük ekonomi olması bekleniyor. Bu sırada Türkiye’nin nüfusu da 73 milyondan 100 milyona büyümüş olacak ve tüm Avrupa Birliği ülkelerinin nüfuslarını geçmiş olacak.
“Arap dünyası için model olmak mı? Bunu düşünmek bile ayıptır” kanaatinde, bıçaklı saldırı mağduru Baykam. “Bu Arap özgürlük savaşçılarına bir hakarettir. Demokrasiye de.” Hükümete muhalif sanatçı kendisini bir kan davası kurbanı olarak görüyor: Buçaklanmadan kısa süre önce Kars’ın Ermenistan sınırında Başbakan Erdoğan tarafından “ucube” olarak nitelenen ve bu yüzden derhal yıkılan bir anıtı savunmuş. 35 metre boyundaki anıt birbirine düşman komşuların barışmasının bir simgesi olsun diye yapılmış. Baykam anıtın yıkılmasını Afganistan’ın Bamyan kentinde Buda heykellerinin Taliban tarafından yıkılmasına benzetiyor.
Istanbul Maslak Hastanesi doktorlarının hayatını kurtardığı Baykam “Türkiye dışarıdan görüldüğü gibi değil” uyarısında bulunuyor. “Türkiye demokratik görünümlü bir sivil diktatörlüktür.”
Avrupa Birliği üyeliğine aday ülke hakkında ağır ithamlar. Ancak Baykam bu iddialarda bulunan tek kişi değil. Birçok entelektüel bu dönem Erdoğan’a karşı cephe oluşturmuş durumda. Gücünün farkında olan Başbakan halk ağzıyla “Sultan I. Tayyip” olarak niteleniyor. Zira gerçek şu: Başbakanı, ailesini veya yönetimini eleştirenleri bıçak sırtında bir hayat bekliyor.
Bu en çok da muhalefet partilerindeki siyasetçiler için geçerli. Geçen haftalarda MHP’nin en az 10 milletvekili kendilerini mahcup eden seks videoları nedeniyle erkenden emekliye ayrılmak zorunda kaldı. Zira müslüman ülkede sadakatsizlik hoşgörüyle karşılanmıyor. Geçen sonbaharda benzer bir skandal videosu CHP lideri Deniz Baykal’ın bile kariyerini bitirmişti. Güvenlik uzmanları bu tarz kapsamlı materyallerin elde edilebilmesi için, muhalefete yönelik 24 saat süren bir gözetleme faaliyetinin icra edilmiş olması gerekliliğinden yola çıkıyorlar. Ve bunu yapabilecek konumda olan bir tek gizli servis var.
I. Tayyip’in saltanatında Erdoğan’la anlaşmazlığa düşen herkesin başına bir şey gelebilir. Hatta görece daha zararsız uyuşmazlıklar sözkonusu olduğunda bile: Başkent Ankara’da Erdoğan’ın kızı Sümeyye’nin de izlediği bir temsil sahneleyen tiyatro oyuncusu Tolga Tuncer de bunu hissedenlerden biri. İddialara göre Tuncer sakız çiğnemesini taklit ederek Sümeyye Erdoğan ile dalga geçmiş. Sümeyye temsil sırasında başörtülü olduğu için Tuncer’in bunu yaptığını ileri sürüyor. Ortalık karışıyor. Ankara’daki Devlet Tiyatrosu önce Tuncer’e karşı bir dava açıyor, son olarak da işine son veriliyor.
Olayları Sultan’dan farklı gören gazetecilerin iş güvencesi çok daha az: Seçimlere kısa bir süre kala bunlardan 68’i hapisteydi. Bu, dünya çapında en yüksek tutuklu gazeteci oranlarından biri. İstanbullu Medya Araştırmacısı (İstanbul Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Sistemleri Yrd. Doç. Dr. ç.n.) Esra Arsan izlenen yöntemi şu şekilde açıklıyor: “Sözkonusu gazeteciler hiçbir zaman yaptıkları haberler nedeniyle tutuklanmıyorlar, tersine Ergenekon örgütüyle güya ilişkili olmak gibi herhangi bir karanlık suç işledikleri iddiasıyla tutuklanıyorlar. Hemen hemen tüm olaylarda ileri sürülen kanıtlar saçma.” Ancak alınan tedbirler etkisini gösteriyor: Arsan’ın anket yaptığı gazetecilerin hemen hemen yarısının habercilik sebebiyle yaptıkları sırada polisle ve yargıyla kişisel bir tecrübeleri olmuş. Bunların neredeyse üçte ikisi tutuklanmaktan korktuklarını açıkça belirtiyorlar.
Yargının keyfi tutumunun başlıca örneği marttan beri tutuklu olan Ahmet Şık. Yayımlanmamış kitabının metni kendisinin ve hemen hemen tüm arkadaşlarının hard disklerinden silindi. Ahmet Şık “İmamın Ordusu”nda Erdoğan’ın Akpartisine ideolojik olarak yakın duran, İslami muhafazakar Gülen Hareketi üyelerinin Türk polisinin içine sızdığı iddiasını ileri sürüyor. “Bu hareket İslam ile Milliyetçilik arasında bir bağ kurmaya çalışıyor” diyor Ahmet Şık hapisten. “2000 yılından itibaren Türkiye’nin yönetici kadrosunu dönüştürmek için bu hareket 80li yıllardan beri eğitim alanında aktif olmuştu: Bu kadro kendine Altın Kuşak adını vermişti ve gerçekten de Gülen öğrencileri bugün içeride önemli pozisyonlara sahip. Polisin, yargının ve eğitim sisteminin içinde. Amaçları İslam inancını bürokrasiye iyice yerleştirmek.”
Şık’ın taslağı internette elden ele dolaşıyor. Ancak taslağın bulundurulması cezaya tabi. Avrupa Birliği konuyla ilgili endişe belirtti. Erdoğan buna karşı çıkarak şöyle dedi: “AB dönüp kendisine baksın, demokrasiye giden yolumuzda ilerlemeye devam edeceğiz.”
Neye benzeyecek bu? Başbakan hazirandaki seçimlerden sonra yeni bir anayasa hazırlayarak Türk anayasasını değiştireceğini saklamıyor. Tepede güçlü bir adamın olduğu, muhtemelen bu adamın adı Recep Tayyip Erdoğan olacak, bir başkanlık sisteminin hayalini kuruyor.
Geride kalan yıllarda Türkiye’yi bir parça daha demokrasiye yaklaştırdığı konusunda sadece çok küçük bir kesim Erdoğan ve AKP’ye karşı çıkıyor. Özellikle de eski Kemalist seçkinleri ve orduyu iktidardan düşürdükleri için. Ne var ki gözlemciler şimdi tam da iktidarlarının zirvesindeyken ölçüyü kaçırmalarından endişe duyuyor: “Aynı ‘Yüzüklerin Efendisi’ romanındaki yüzük gibi: Kahramanlar yüzüğü çıkarıp atmaları gerektiğini biliyorlar. Ancak yüzük sayesinde inanılmaz bir kudrete sahip olduklarını göz önüne getirdikleri zaman ondan ayrılmak zor oluyor” diyor Zaman gazetesi eski köşeyazarı Andrew Finkel. Hep yüksekten uçan hükümetin sahip olduğu konumdan dürüst olmayan tarzda çıkar sağlamasını da Yüzüklerin Efendisi’ndeki kahramanların durumuna benzetiyor. Ve o da işinden oluyor.
Bütün bunlara rağmen Türk seçmenlerin çoğu kadirimutlak AKP’ye bir alternatif göremiyorlar. Ve bu da izlenen ekonomi rotası ile birlikte politik hedeflerin bir kez daha arka planda kalmasına neden oluyor.
Arap Devrimi sırasında olanlar da gözlemlenmeli: Tunus ve Mısır’da göstericilerle aynı safta dövüşülürken Libya halkına verilen mesaj o kadar da net değildi. Türkiye kendisiyle iyi ticari ilişkiler geliştiren Kaddafi’ye karşı askeri harekatı desteklemedi. Ve elbette komşu Suriye’deki Esad rejimi de Ankara tarafından asla kesin bir dille mahkum edilmedi.
Türkiye mallarını satmak için önemli bir pazar niteliği taşıdığı için Araplara ihtiyaç duyuyor. Mallarını kah devrimcilere kah diktatörlere sağlıyor.