2020 Türkiye’de, koronavirüs pandemisinin de etkisiyle podcast yayınlarının hem sayıca hem de nitelik olarak büyük sıçrama yaptığı yıl oldu. Nevşin Mengü, Mirgün Cabas, Can Kozanoğlu, Mehviş Evin, Nilay Örnek, Faruk Eren gibi yıllarca ana akımda çalışan onlarca gazeteci ilk kez bu mecraya adım atarken, bu isimlerin bir kısmı mesleki faaliyetlerine sadece podcast üzerinden devam etmeyi tercih etti.
Hukukçu Akademisyen Özgür Mumcu, Gazeteci Eray Özer ile Yeni Haller podcast dizisini hazırlıyor. Türkiye’nin belli başlı yargı muhabirlerinden Kemal Göktaş ise, başka birçok gazetecinin program ürettiği Kısa Dalga podcast kanalının yayın yönetmenliğini üstleniyor.
Eylül 2018’de Cumhuriyet Vakfı’nın yönetiminin değişmesine kadar Cumhuriyet gazetesinde çalışan Mumcu ve Göktaş, “Neden podcast” sorusunu cevaplamak üzere HaberVesaire Soruyor programının konuğu oldular.
İki gazeteci, podcast’i tercih etmeleri için farklı gerekçeler sıralarken, bir noktada buluşuyor:
“Türkiye’de haber yapmanın, medyada var olmasının zor olduğu bir dönemden geçiyoruz. Birçok insan gibi ben de, büyük bir devrin sona erip dünyada yeni bir devrin başlayacağı bir geçiş döneminde yaşadığımızı hissediyorum. Böyle bir dönemde öne çıkan kavramları ya da bu döneme ruhunu veren olayları, duyguları tartışalım diye yola çıktık” diyor Özgür Mumcu. Mumcu’nun “geçiş dönemi” tespitine katıldığını dile getiren Kemal Göktaş, podcast’in böyle bir dönemde gazetecilik için uygun bir mecra olduğunu söylüyor:
“Nedeni medya ve siyasetin yeni düzeninde aramak gerekir”
“Uzun bir medya tahliline gerek yok ama bizim podcast‘te ne yapmaya çalıştığımızı anlamak için bugün Türkiye’de medyaya ve siyaset düzenine bakmak gerekir: Ana akım medya ortadan kalktı ve bir iktidar basını var. İktidar basının karşısında da yeni ana akımlaşan, zaman zaman ana akım özellikleri gösteren, zaman zaman da alternatif medya özellikleri gösteren yeni medya araçları var. Biz podcast’i gazetecilik yapmak için bir araç olarak düşündük.”
Bir burs kazanarak gittiği Oxford’ta tanıştığı podcast’in bu kadar yaygın bir medya aracı olduğunu İngiltere’de fark ettiğini söyleyen Kemal Göktaş, “Öncelikle kendi araştırma dosyalarımı haberleştirmeyi düşünmüştüm ama sonra bir ekip haline geldik. Hakikaten Türkiye’de bu alanda sanırım ilk olduk. Odağımızda haber var” diyor.
“Podcast, gazetecilere özlediği çalışma ortamını sunuyor”
“Ana akım medya çöktüğü için artık habere yatırım yapılmıyor. Bahsettiğim alternatif medyada da temel amaç daha çok görünür olmak ve onun için daha çok haber girmek. Dolayısıyla araştırmacı gazetecilik ya da haber dosyası hazırlamak için kimse zaman ve para ayıramıyor. Bu olmayınca da gerçek bir habercilik eksikliği ortaya çıkıyor. Olaylar sadece yüzeysel bir biçimde verilebiliyor. Özetle podcast, ihtiyaç duyulan derinlemesine haberciliğe çok uygun bir mecra.”
“Yaptığımız soğuk gazetecilik değil”
“Yaptığımız işe bazıları ‘soğuk gazetecilik’ diyor. Ben katılmıyorum. Çünkü zaman ayırarak, konunun taraflarına ulaşarak, arka plan bilgisi vererek, derinlemesine araştırarak yapılan bir habercilik. Gazetecilik hayatımız boyunca, gündelik haber baskısının olmadığı bir ortamda, bir dosyaya kendimizi verip, bir hafta çalışabileceğimiz bir platform özledik. Kısa Dalga gazetecilere bu imkânı veriyor ve hepsi de gerçekten severek yapıyor.”
“Haber su ise, ortamı sel basmış durumda”
Podcast’i, enformasyon bombardımanı altındaki internet sitelerine kıyasla daha dingin ve odaklanmaya daha uygun bir mecra olarak gören Özgür Mumcu, bu mecrada üretmenin teknik olarak YouTube’a göre daha kolay olduğunu ifade ediyor:
“Podcast, dinleyen açısından daha sakin bir liman. Eğer habere ‘su’ dersek, şu anda burayı sel basmış durumda. Selin içinde çar çöp de oluyor, çamur da oluyor. İnternet siteleri yarış halinde, sürekli haber giriyor. Biz de bunun dışına çıkmak istiyoruz. Ya siz de SEO tuzağına düşeceksiniz, içeriğinizi buna göre oluşturup provokatif şekilde kitlenin ilgisini çekmeye çalışacaksınız ya da daha derinlikli, bir meselenin her yönünü anlamaya çalışan bir yayın yapacaksınız, ki bu ikincisini bugünkü ortamda yapmak mümkün değil.”
“Dinleyici profili diğer mecralara kıyasla daha yüksek”
“Biz de bu nedenle podcast’e yöneldik” diye devam ediyor Mumcu:
“Belki dinleyicilerinin de daha bilinçli bir tüketici olduğu bir mecra. Görebildiğim kadarıyla dinleyici profili diğer mecralara kıyasla daha yüksek. Bu durum sizi de disipline ediyor, sıradan iş çıkaramıyorsunuz, çalışmanız gerekiyor. Türkiye’de medyanın genel seviyesine baktığınızda podcast’lerde içerik kalitesinin yüksek olduğunu görüyoruz.”
Program süresini belirlerken “sözle bir meseleyi anlatmak için gereken süreyi” dikkate aldıklarını söyleyen Özgür Mumcu, bir bölümün 40 ile 45 dakika sürdüğünü ama podcast’te sürenin içeriğe göre değişeceğini düşünüyor.
Kemal Göktaş ise haber podcast’lerinin süresi konusunda daha ketum:
“Haber podcast’i 25 dakikayı geçince dikkât dağılıyor”
“Özgür ile Eray’ın sohbetini dinleyici 45 dakika dinleyebilir ve sıkılmaz. Ama, örneğin bugün yayına verdiğimiz maden dosyasını 30 dakika dinlemez. Çünkü dinleyicinin habere gösterdiği tahammülün daha az olduğun gördük. Denemelerle, dinleyicinin habere dikkat verebilme süresinin 20 ile 25 dakikayı geçmediğini tespit ettik. Ve haber dosyalarında bu süreyi geçmemeye çalışıyoruz. Sohbetler, sanırım daha keyifle dinlendiği için daha uzun olabiliyor. İnsanların, daha seçim aşamasında uzun süreli podcast’leri tercih etmediğini düşünüyorum.”
Kemal Göktaş, Sırrı Süreyya Önder ile gerçekleştirdikleri ve Kısa Dalga’nın yayın hayatında önemli bir yeri olan podcast dizisinin öyküsünü aktarıyor:
“Kayıt 80 dakikaydı ve bunu ikiye bölerek yayınlayabileceğimi düşündüm. Podcast yayıncılığının henüz başındaydık ve bu işi daha iyi bilen bir arkadaşım 20’şer dakikalık dört bölüm yapmamızı önerdi ve çok fazla dinleneceğini iddia etti. Onu dinleyerek dörde böldük ve gerçekten de yayınladığı çarşamba günleri Sırra Süreyya Türkiye’de ‘trend topic’ oldu. Çünkü tek bir başlık altında verseydik, gazetecilik diliyle manşete çıkabilecek birçok ifadesi tek bir başlığın altında kaybolacaktı. Sırrı Süreyya ‘Pehlivan tefrikasına döndürdün‘ diye bana takılmıştı.”
“Röportajı bölerek yayınlamayı ‘etik dışı’ bulan gazeteciler oldu”
Sırrı Süreyya sonuçta bir politikacı ve onun ne söyleyeceğini bir an önce öğrenmek isteyen bir kitle vardı ve bize çok kızdılar. Hatta bazı gazeteciler bunun yanlış olduğunu söylediler. İşi ‘etik değil‘ demeye kadar vardıranlar oldu. Ama podcast de böyle bir yayıncılık türü ve çok da iyi bir sonuç aldık. Ondan sonra da bazı söyleşileri bölerek, her hafta bir bölümünü yayınlayarak ilerledik. Örneğin Etyen Mahçupyan’da da böyle yapmıştık. Kısa Dalga’nın tanınmasında çok etkili oldu bu söyleşi dizisi.”
“İyi podcast dinleme sayılarında da kendini gösteriyor”
Kemal Göktaş “izlemeler göz önüne alındığında haber podcast’lerine haksızlık edildiğini düşünüyor musunuz” sorusunu kısaca “hayır” diye cevaplıyor:
“Batı’yla kıyaslandığında bizdeki dinleme oranlarının çok düşük olduğu gerçek. Podcast yeterince tanınmıyor. Hakikaten, pandemi öncesinde ‘podcast nedir’ sorusunu pek çok insandan işitiyorduk. Yola çıkarken tespit ettiğimiz en büyük eksiklik, Türkiye’de insanların haberin ne olduğuna dair bir fikri olmamaya başlamasıydı. Fakat bizim de içimize sinen, başarılı bulduğumuz işler çok dinleniyor. Dolayısıyla bir haksızlık olmuyor. Aksine, iyi podcast dinleme sayılarında da kendini gösteriyor. Büyük medya kuruluşları da podcast yapmaya başladı ama onların yayını ne ki podcast’i ne olsun? Biz onlardan daha çok dinleniyoruz.”
Podcast mezarlığı
Özgür Mumcu, kısa süre denenip çabuk vazgeçilen işlerin çokluğu nedeniyle podcast dünyasını bir mezarlığa benzetiyor:
“Dünyadaki podcast evreni ile Türkiye’deki arasında çok büyük fark var. Dünyada büyük bir ekonomiye sahip. Televizyonda reklamları dönüyor. Hatta televizyon dizileri, podcast’lerde reklam veriyor. Bizde yeni yeni başladı, emekleme aşamasında. Ama yakın gelecekte Türkiye’de de yurt dışındakine benzer reklam modellerinin podcast’e uygulanmaya başlayacağını sanıyorum. Bir hevesle bu işe girildiğine ve özellikle maddi meselelerden dolayı sebat edilemeyerek vazgeçildiğine çok sık tanık oluyoruz Türkiye’de. Öyle ki ortam podcast mezarlığına dönmüş durumda, dünyada da burada da. Oysa en azından bir yıl boyunca bunun bir maddi getirisinin olmayacağını kabul edip sabırla bu mecrada yer almak gerekiyor ki dinleyici sizi keşfedebilsin.”
Podcast, kültür ve demokrasi
Özgür Mumcu, podcast’in sağladığı özgür yayın ortamının demokrasi mücadelesine katkı vereceğini düşünüyor:
“Avrupa Konseyi’nin kültür ve demokrasi arasında ilişkiyi ele alan bir endeksi var. Kültürel altyapının gelişkin olduğu ülkelerde demokrasinin de yüksek olduğunu görüyoruz. Kültür ve demokrasi arasında doğrudan bir bağlantı var. OECD ve yine Avrupa Konseyi üyesi ülkeleri arasında yapılan araştırmalarda ise Türkiye 2017’de demokraside sondan dördüncü, kültürde ise sonuncu çıkıyor. Biz bir noktadan sonra ‘bir kültür podcast’leri ağı kurabilir miyiz’ diye düşünüyoruz.”
Türkiye gibi medyası çökmüş ülkelerin avantajı, sizi alternatif keşfetmek zorunda bırakması.
“Tabii bir mecranın da fanatiği olmaya da gerek yok. Şimdi podcast üretiyorsam hayat boyu buna devam edeceğim anlamına gelmiyor. Mühim olan medyanın dijital dönüşümündeki eğilimleri (trend) yakalamak ama bunların esiri de olmamak. İçeriği her zaman ön planda tutarak, bu dönüşümü yakalamak gerekiyor. Türkiye gibi medyası çökmüş, ana akımı ortadan ülkelerin bir avantajı, sizi bu tür yolları keşfetmek zorunda bırakması. Podcast bize geç geldi ama hâlâ bir takım şeylerde öncü bile olabiliriz; ihtiyaç bizim için daha önce doğduğu için ve dünyadaki gelişmeleri de takip ettiğimiz için.”