Çamaşırlar yıkanmış ve ütülenmiş. “Dışarıdaki bir anne”nin, içerideki oğluna hazırladığı elbiselerin kokusu evi sarmış. Yarın, hapishanede görüş günü. Oğlunun, neredeyse 31 aydır uzak olduğu evinin kokusu, onlarla “içeri” girmiş olacak.
Yarın görüş günü. Ama anne neredeyse 31 aydır tutuklu oğluna sarılamayacak. Çünkü ayda sadece bir kez “açık görüşme” hakkı var, anne ve oğulun. Diğeri, ayda üç kez yapılanı ise “kapalı”: Kalın bir camın iki tarafında, ellerinde karşısındakinin sesini metalikleştiren telefon ahizesiyle 45 dakika “sohbet” edecekler. Neredeyse 31 aydır yaptıkları gibi.
Tutuklu öğrenci Ali Deniz Kılıç’ın evindeyim. Kılıç’la aynı gün, 6 Haziran 2009’da, DTP’lilerin Ümraniye’de düzenlediği bir protesto sonrasında gözaltına alınan Baran Nayır’ın annesi de bizimle. Evdeki resimlerle, güzel anılarla ve kısıtlı zamanda giderilen hasretliklerle avunuyor her ikisi de. Yüzlerce aile de aynı şekilde avuyor belki. Öğrenim gören çocukları, benzer ama bir türlü somutlaşamayan gerekçelerle tutuklanan… Türkiye’deki tutuklu öğrenci sayısı 700’ü geride bıraktı çünkü. Ve bu öğrencilerin neredeyse tamamı Kürt.
Ali Deniz ve Baran’ın paylaştığı pek çok şey var.
İkisi de ailelerinin tek çocuğu. Ve ikisi de Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) üyesi. Molotofkokteyli eylem düzenledikleri gerekçesiyle tutuklandılar. Bu gerekçe 31 ayda ispatlanamadı. Deliller, tanıklıklar, polis ifadeleri bunu doğrulayamadı… Ama 31 ayı, “kuvvetli suç süphesinin mevcudiyeti” gerekçesiyle özgürlükten uzak geçirdiler. 28 Haziran’da, yargılandıkları İstanbul 10 Ağır Ceza Mahkemesi’nde yedinci kez hakim karşısına çıkacaklar.
Başka ortak noktaları da var Ali Deniz ve Baran’ın. Düşünüyorlar örneğin… Söyleyecek sözleri, yaşadıkları ülkenin dile getirilmesi gereken sorunları olduğuna inanıyorlar.
Aileleri haftada 10 kitap götürüyor Baran ve Ali Deniz’e. Yüzlerce kitap okudular hapishanede.
Bir ara, ailelerinden ayrılarak aynı evde de oturdular. Ama kaldıkları evi beğenmeyerek ailelerinin yayına döndüler. Gözaltına alındıklarında polis evlerinin adresini istedi. Yaşadıkları evlerin adresini verdiler doğal olarak. Polis yine de eskiden oturdukları boş evi bastı. Tutanağa ise bilinçli olarak yanlış adrese yönlendirildiklerini yazdı. Üstelik bu boş ev basılana kadar aileleri, çocuklarının gözaltında olduğunu da bilmiyordu. Baskının, baskın olabilmesi için haber verilmemişti kimseye! Ali Deniz’in annesi Dilek Kılıç’ın aktarımına göre, polisler sık sık “Sizin burada olduğunuzu kimse bilmiyor” demişti çocuklarına.
Söylemeye gerek var mı bilmiyorum: Tutuklu yargılanmaları hayatlarından üç yıl çaldığı gibi, her ikisinin de öğrenimini engelledi. Ali Deniz, Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Bilgisayar Mühendisliği bölümü hazırlık sınıfı öğrencisiydi tutuklandığında. Hapishaneden okula gidemiyordu ama iki yıl boyunca harçları ödendi. Devamsızlık nedeniyle okulla ilişiği kesilene kadar… Bu yıl, tıpkı geçen yıl olduğu gibi üniversite sınavına tekrar girdi. “Küçüklüğünden beri halk, hak, eşitlik kavramlarıyla ilgilendi” diyor Deniz hanım. Belli ki bu nedenle, hukuk öğrenimi görmek istiyor Ali Deniz.
Baran, Marmara Üniversitesi Türk Dili Edebiyatı bölümünü kazandı. Ama o da hapishaneden okula gidemiyordu. İkinci girişinde Yıldız Teknik Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü kazındı. “Çıktığım zaman hemen okula gideceğim’ diyormuş her görüş gününde annesi Tuna Nayır’a.
Ali Deniz’in bir sağlık sorunu var. Tek böbrekle yaşıyor. Ama sağlık kontrolüne bir daha gitmek istemediğini söylemiş annesine. Bunun sebebi ise yaratılan terörist imajı yakıştırması. “Millet, etrafında o kadar askeri görünce azılı bir şey sanıyor” diyor Dilek Kılıç.
Yaşananların büyük bir haksızlık olduğunu söylerken gözleri doluyor Dilek hanımın. Konuşmakta zorlanıyor, elleri titrerken sigaraya sarılıyor. Kılıçların evinin bir odası Ali Deniz’in fotoğraflarıyla kaplı. Kitapları, eşyaları sanki o evdeymiş gibi tertemiz, özenli… Anne Nayır’ın gözleri ise hep nemli.
çok romantik olmuş…ancak Türkiye'de sadece tutuklu olanlar öğrenciler değiller. Bunu da unutmamanızı tavsiye ediyorum.