Dünya genelinde ve Türkiye’de, daha önce adı bu tarz terör saldırılarıyla anılmamış başkentlerde art arda meydana gelen terör saldırıları, büyük şehirlerde yaşayan vatandaşları korku ve endişeye sürüklüyor. Her an terör saldırısına maruz kalabileceği korkusuyla yaşayan vatandaşlar günlük yaşamına devam etmekte zorlanıyor. Öyle ki, neredeyse her gün yeni bir eylem istihbaratı alınıyor, konsolosluk ve elçilikler kapatılıyor, okullar gezilerini iptal ediyor, Batılı ülkeler Türkiye’de yaşayan vatandaşlarına ülkelerine dönme çağrıları yapıyor, konser, maç ve etkinlikler erteleniyor. Vatandaşlar ne zaman, nereden geleceğini bilmedikleri terör saldırılarından kendini korumak için toplu taşıma kullanmaya, meydanlara ve kalabalığa çıkmaya çekiniyor.
Psikologlar, böyle bir korku ortamında en büyük zararı çocukların gördüğünü söylüyor. Çocuklar, her şeyi hissettiği halde etrafında olup bitenleri anlamlandırmakta zorlanıyor ve endişeye kapılıyorlar. Onların bu dönemde kalıcı psikolojik zararlar görmemesi için ailelerinin aldığı tutum oldukça önemli.
Uzman Klinik Psikolog Rıdvan Uçar, terörün insanlar üzerinde travmatik etkilere yol açtığını, doğrudan veya dolaylı olarak teröre maruz kalan kişilerin günlük yaşantılarında ve düşünce yapılarında önemli değişimler gerçekleştiğini söylüyor. Terör olayları sonrasında bireylerin büyük çoğunda yoğun stres ve davranış değişikliği yaşandığını, ölüm ve kendileri ile ilgili farklılaşmalar gözlemlendiğini belirten Uçar, teröre maruz kalan insanların, saldırı sonrası dünya ile yeniden bütünleşmek için psikolojik dönüşüm geçirdiğini, bu dönüşüm için çoğunlukla kişiye göre değişen bir yas ve iyileşme süreci gerektiğini ve bu yas ve iyileşme sürecinin ebeveynler ve çocukları arasındaki iletişimi de etkilediğini söylüyor. Uçar’a göre ebeveynlerin doğru tutumları sonucunda terörün çocuk üzerindeki etkisi azaltılabileceği gibi, yanlış ebeveyn tutumları olumsuz etkiyi şiddetlendirebilir.
Çocuklar terörden nasıl etkileniyor?
Sekiz yaşındaki Burak’ın annesi Hülya Akay, oğlunun terör olaylarından etkilenmemesi için evde televizyon açmadıklarını ve yanında olaylarla ilgili konuşmadıklarını fakat yine de duymasına engel olamadıklarını söylüyor. Bir gün oğlunu okuldan almaya gittiğinde gördükleri karşısında üzüntüden kahrolduğunu söyleyen Akay, okul çıkışında, oğlunun sınıf arkadaşı olan bir kız öğrencinin elindeki pet şişeyi mikrofon gibi yapıp “Dikkat! Dikkat! Burak’ın çantasında bomba ve mayına rastlandı. Ondan uzak durun” diye bağırdığını söylüyor. Konuyla ilgili oğluyla konuşan ve böyle oyunlar oynamamaları gerektiğini söyleyen anne, oğlunun kendisine verdiği cevap karşısında tekrar kanının donduğunu söylüyor, “Anne ben zaten onlara bomba ve mayın bir arada olmaz, mayın saklı olur dedim”. Sekiz yaşındaki oğlunun bombalarla ilgili bu farkındalığı kazanmış olmasına üzülen Akay, üzüntüsünü, “Sekiz ay önce ülkenin doğusuna gittim. Orada ellerinde silahlar yapıp oynayan çocuklar gördüm, içim parçalandı. Bugün benim çocuğum İstanbul’da bunu kanıksar hale gelmiş” sözleriyle dile getiriyor.
11 yaşındaki Ali’nin annesi bir ilkokul öğretmeni. “Bugün nasıl hissediyorsun?” sorulu bir tablo hazırlayıp sınıfının duvarına asmış, çocukların işaretlediği duygu durumlarına göre olumsuz bir şey sezdiğinde onlarla konuşabilmek için böyle bir yöntem geliştirmiş. Terör eylemlerinin yaşandığı günleri takiben, sınıftaki bazı çocukların “Kaygılıyım, endişeliyim” seçeneğini seçtiğini ve onlarla konuştuğunda, sebebinin terör olayları olduğunu söylüyor. Oğlu Ali ise başka bir okulda eğitim görüyor. Ali’nin Türkçe öğretmeni Ankara’da meydana gelen ilk patlamanın olduğu hafta sınıftaki çocuklardan kendi şiirlerini yazmalarını istiyor. Ali, şiirinde, “Bombalar patlamasın, ailem güvende olsun” diyor.
Sekiz yaşındaki Emir’in annesi Betül Sungurlar, oğlunun terör olaylarıyla bağlantılı kabuslar gördüğünü, anne-babasının evden çıkıp dönememesinden ve ölmesinden çok korktuğunu, yoğun olarak kaygı ve güvensizlik hissettiğini söylüyor. 19 Mart’ta Beyoğlu’nda meydana gelen patlamanın ardından Emir, annesine, “Ben sokağa çıkmayacağım. Okula da gitmek istemiyorum. Anne beni okula sen götürür müsün? Teröristler servisin önünü kesip beni kaçırırlar mı?” diyormuş. Babasının bir şeyler almak için alışveriş merkezine gitmesine tepki gösterip, evin üzerinden helikopter geçince “Anne biz terörist değiliz değil mi? Bizi alıp götürmezler değil mi?” diye soruyormuş. Emir, askere de gitmek istemiyor. Çünkü o hep askerlerin öldüğünü duyuyor ve şöyle söylüyor annesine,“Ben askere gitmek istemiyorum, çünkü ölmek istemiyorum”.
“Çocuklarınıza karşı demokratik bir tutum sergileyin”
Uzm. Klinik Psk. Rıdvan Uçar, çocukların eğitiminde demokratik ebeveyn tutumu, aşırı koruyucu ebeveyn tutumu ve aşırı baskıcı ebeveyn tutumu olmak üzere üç temel tutum olduğunu söylüyor. Terör sürecinde ebeveynlerin aşırı hoşgörülü tutum sergilemesinin çocukta şiddeti artırıcı bir etkiye sahip olabileceğini belirten Uçar, şiddet göstermek isteyen çocukların, şiddeti gözlemlediği terör eylemlerinden öğrenebileceğini söylüyor. Bu yüzden ailelere, fiziksel şiddet kullanan çocuklarıyla öfke ve kızgınlığını anladığınızı, ancak böyle yapmaması, sorunu çözmek için başka yollar denemesi gerektiğini konuşmalarını tavsiye ediyor. Çünkü, ebeveynlerin tutumunun aşırı hoşgörülü olması durumunda şiddet içerikli davranış çocukta kalıcı olabilir. Uçar, çocuğun istenmeyen duygularla baş edebilmesi ve sağlıklı biçimde büyüyebilmesi için ebeveynlerin kuralları kendilerinin koyduğunu unutmaması gerektiğini, fakat aşırı baskıcı tutumun terörle birlikte çocukta meydana gelen olumsuz etkiyi daha fazla derinleştirebileceğini söylüyor. Bu yüzden ailelere, demokratik ebeveyn tutumu sergilemelerini tavsiye ediyor. Uçar, demokratik bir aile ortamında yetişen çocukların, rahat, bağımsız, kendini ifade edebilen, girişimci, sorumluluk alabilen ve temel güven duygusu gelişmiş kişiler olarak yetiştiğini, sınırlandırmalar olduğu gibi teşvik edici bir tutum da sergilendiğini, bu nedenle ebeveynlerin aşırı baskıcı veya aşırı hoşgörülü tutum sergilemek yerine demokratik tutum göstermelerinin çocuklarının terörden olumsuz etkilenmesini en aza indireceğini söylüyor.
“Yaşanan olayları anlayacakları dilde açıklayın”
Uzman Klinik Psikolog Ece Yılmaz, çocuklarla terörü konuşurken yaşlarına uygun kelimeler seçilmesinin önemli olduğunu söylüyor, “Açıklama yaparken sakin ve rahatlatacak bir ses tonu tercih edin. Basit ve net ifadelerle, çocuğun yaşına ağır gelmeyecek gerçeklikte bilgileri aktarın. Kaygı veya korkularınızı basitçe ifade etmekten çekinmeyin. Unutmayın ki çocuklar daha çok gözlemleyerek öğrenir. Duygularını bir ebeveyn net olarak gözlemlerse, o da rahatça ifade edebilmeyi öğrenecektir. Bunu öğrenmesi, olumsuz duyguların deşarjını saptamasına yarayarak kaygı bozukluğu gibi psikolojik problemlerin önünü kapamış olur”. Yılmaz, küçük yaştaki çocuklara açıklama yapılırken soyut kavramlar kullanılmaması gerektiğini söylüyor. Örneğin, “Ankara’da bir patlama yaşandı ve bazı insanlar bu patlamada zarar gördü” şeklinde açıklanabileceğini, bu açıklama yeterli gelmezse çocuğunuzun soru sormak için tekrar geleceğini söylüyor ve ebeveynlerin, çocukların sorduğu sorunun fazlasını cevaplamamalarını, çünkü çocuk kendi içinde hazır olduğunda ikinci soru ile geleceğini de ekliyor. Ayrıca Yılmaz, “Korkuyorum” diyen çocuğunuza “Korkman çok normal. Herkes böyle bir durumda endişelenir ama biz senin yanındayız ve sen güvendesin” gibi destekleyici konuşmalar yapmanın faydalı olacağını belirtiyor.
“Çocuklar medyadaki haberlerden uzak tutulmalı”
Uzm. Klinik Psk. Ece Yılmaz, sağlıklı koruma yöntemlerinden birinin, çocukların yaşlarına uygun olmayan haberleri izlemesini engellemek olduğunu söylüyor. Televizyon, internet ve sosyal medya kullanımının baskıcı olmadan kontrol edebileceğini, bu kontrolün öneminin çocuklara anlatılması gerektiğini, çünkü bunun onların güvenini kırmadan uzlaşmanızı sağlayacağını söylüyor ve ekliyor, “Sürekli müdahale edip, neyi nasıl yapması gerektiği söylerseniz çocuklar büyük tepki verirler çünkü onlar bunu güvenliklerinin sağlanması olarak değil, insan olarak değer verilmemek veya kendisine güven duyulmaması şeklinde algılarlar.”
“Toplumsal hayattan izole etmeyin”
Ece Yılmaz, terör olayları gibi toplumu etkileyen şiddet durumlarında ebeveynlerin çocuklarını koruma içgüdüsü ile hareket ettiğini, dolayısıyla onları sosyal hayattan izole etmeye başladığını söylüyor. Bunun doğal bir tepki olduğunu ancak çocuklarınızın zorlukla mücadele yeteneklerinin gelişmesini istiyorsanız, kuralları birlikte belirlemenizi ve insan olarak saygı göstermenizi tavsiye ediyor. Aksi takdirde, aşırı denetleme, çocuğunuzun can güvenliğini sağlayabilir ancak psikolojik gelişimine zarar verebilirsiniz.
Sınırlama talebi olan ebeveyn için çocuğuyla yapacağı olumlu bir diyalog örneği:
“Bana on dakikanı ayırabilir misin? Bir konuda fikrimi ve duygularımı paylaşmak istiyorum. Son dönemlerde ülkemizde hepimizi endişelendiren terör olayları yaşanıyor. Bazı insanlar bu olaylarda zarar görüyor. Ben de herkes kadar endişeliyim. Senin benim için değerin ve önemin çok büyük. Bu sebeple bir süre için eve daha erken saatlerde gelmemizi, hafta sonları çok kalabalık yerlerde vakit geçirmememizi istiyorum. Amacım seni sıkmak değil. Beraber bir düzenleme yapalım mı? Senin fikirlerini de dinlemek istiyorum.”
Yılmaz’a göre çocuklarınıza bu şekilde yaklaşmanız, sürekli nasihat verilen veya sosyal yaşantısı engellenen çocuğun ters tepki vermesinin veya psikolojik olarak problem yaşamasının önüne geçmiş olur. Aksi takdirde, çocuklarda, ebeveyne bağımlı yapı, öz güven problemi, kaygı ve uyku bozuklukları, mücadele yeteneği sorunları, çekingenlik veya agresif tutumlar görülebilir.
Son olarak, acil durumlarda neler yapacağınızı ve çocuklar sizlerin yanında değilken eve nasıl ulaşacakları konusunu önceden planlamanız faydalı olur.