Ayçin Kırbaş – Duygu Ertürk
Her günkü gibi işyerine gidiyordu. Ama gün 1 Mayıs’tı; devlet terörünün zirveye tırmandığı, insanların üzerine gaz bombalarının yağdığı, “ayaktakımı”nın ayaklar altına alındığı o gün. Cumhuriyet gazetesi muhabiri Ali deniz Uslu da bundan payına düşeni ziyadesiyle aldı; iş yerine girerken arkasından yaklaşan polisin cop darbesiyle kolu kırıldı.
“Arkamdan geldi. İkaz etmeye çalıştım. Uzun saçlıyım ya, beni oradaki eylemcilerden biri sandı sanırım. Bir an göz göze geldiğimi hatırlıyorum. O kadar gözü dönmüştü ki, güvenlik “O bizden” demesine rağmen dinlemedi. Kılıcını kınından çeker gibi gerildi, tek darbeyle kolumu kırdı” diyor Uslu ve ekliyor “Kapıya tutunmasam camdan içeri girecektim. O zaman ne olurdu merak ediyorum. O da benimle içeri girecekti herhalde.”
Güvenlik kılını kıpırdatmadı
“İçeri de gaz bombası atmışlardı. Zaten herkes perişandı. Muhabir arkadaşım Esra Açıkgöz, gazeteci olduğunu söylemesine rağmen darp aldı. Onu korumaya çalışan arkadaşlar da darbe yediler” diyen Uslu’ya göre gazetenin güvenliği de kılını bile kıpırdatmamış. Uslu, güvenliğin müdahalesi olsaydı kolunun kırılmayacağı düşüncesinde.
Uslu daha önce polis şiddetiyle ilgili pek çok haber yapmış, ama bu kez kendisi şiddete maruz kalmış. “Bu 1 Mayıs’ta restleşme vardı. Toplumda şiddet o kadar meşrulaştı ki polis, öldürmek için vuruyor, üstelik buna hakkı olduğunu düşünerek. Kız yere düşmüş, ne diye suratına vurursun? Taksim’de kız arkadaşıyla yürüyen turiste niye vurursun? Eylemciler polis düşmanı değil ki” diyor.
Şiddet olaylarının, münferit polis hareketlerinden ziyade hükümetten talimat alan kitlesel polis hareketleri olduğunu söyleyen Uslu, tüm bu yaşananlarla nereye varılabileceği konusu üzerinde ciddi ciddi düşünülmesi gerektiği görüşünde.