Gündem

Fırat’ın ötesi: ÖHD, ÖKK, JİTEM, Ergenekon…

Yazan: Ahmet Şık

Ergenekon soruşturması kapsamında Şırnak’ın Cizre ilçesinde sürdürülen kazı çalışmalarında bulunan kemiklerle ilgili iki tanığın verdiği ifadeler üzerine Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı Albay Cemal Temizöz dün (23 Mart 2009) gözaltına alındı. Faili meçhul ve kayıp iddialarıyla ilgili Cizre’nin Kuştepe köyünde yapılan kazılarda 20 kemik parçası bulunmuş gözaltına alınan 6 kişiden eski Cizre Belediye Başkanı ve […]

Ergenekon soruşturması kapsamında Şırnak’ın Cizre ilçesinde sürdürülen kazı çalışmalarında bulunan kemiklerle ilgili iki tanığın verdiği ifadeler üzerine Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı Albay Cemal Temizöz dün (23 Mart 2009) gözaltına alındı. Faili meçhul ve kayıp iddialarıyla ilgili Cizre’nin Kuştepe köyünde yapılan kazılarda 20 kemik parçası bulunmuş gözaltına alınan 6 kişiden eski Cizre Belediye Başkanı ve Korucubaşı Kamil Atak’ın oğlu tutuklanmıştı. Kaçak durumdaki Korucubaşı Atak da geçtiğimiz günlerde yakalanmıştı. Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı Temizöz’ün ismi kazılarla ilgili gözaltına alınan kişilerin ve halen sorgulanan Kamil Atak’ın ifadelerinde yer alıyordu. Temizöz’ün Cizre’de görev yaptığı 1993-96 yılları arasındaki dönemde kaybolan ve faili meçhul cineyetlerin kurbanı olan kişilerle ilgili sorgulanmak üzere Diyarbakır’a götürülmesi bekleniyor. Daha önce de Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı BOTAŞ tesislerindeki kuyularda araştırma yaptırtmış ve 10 günlük arama sonunda 3 kuyudan kemik parçaları, bir kafatası, elbise parçaları ve düğümlü ip gibi materyaller bulunmuştu. Bölgede JİTEM’in adının sıkça anıldığı hukukdışı uygulamaların Ergenekon kapsamında incelemeye alınmasıyla soruşturma Fırat’ın öte yakasına geçti. Yıllardır JİTEM’le ilgili bir çok suç duyurusunda bulunup ensonunda bir dava açılmasını sağlayan Diyarbakır Barosu avukatlarından Tahir Elçi sorularımızı yanıtladı:

Albay Cemal Temizöz’ün gözaltına alınmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Albay Cemal Temizöz Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan Arif Doğan ve Levent Ersöz’den sonra en önemli isimlerden biri ve gözaltına alınması önemli bir gelişme. Temizöz’le birlikte, tabloyu oluşturan üçlünün önemli bir eksiği de tamamlanmış oldu. Şimdi henüz soruşturmanın içeriği ve suçlamaların niteliğine ilişkin elimizde yeterli veri yok ancak Ergenekon soruşturması kapsamında ve bölgede geçmişte yaşanan ancak şimdi soruşturulmaya başlanan faili meçhuller ve gözaltında kayıplarla ilgili gözalıtana alındığını biliyorum. 1994 – 1995 yıllarında Cizre’de yaşanan faili meçhul ve gözaltında kayıp olayları bağlamında Kuştepe köyündeki infaz mekanında bulanan kemiklerle ilgili olarak suçlandığı anlaşılıyor. Soruşturma gizli ve elimizde bilgi yok ama son soruşturma kapsamında bu adamla ilgili hem tanık beyanları, hem de itiraflarda bulunanlar var.

Temizöz neden bu kadar önemli bir isim?
Olayın somut ya da genel yanı yargısız infazların sıradanlaşıp rutin hale geldiği 1994 – 1996 yılları arasında Cemal Temizöz komutasında başka bazı jandarma istihbarat görevlileri, itirafçı sanıklar ve korucu olan ve olmayan başka bazı kişilerle birlikte ölüm timleri oluşturup Cizre-Silopi bölgesinde infazlar yapılmasıdır. Cizre İlçe Jandarma Komutanı Cemal Temizöz’ün komutasında bir tim oluşturulmuştu. Bir ölüm mangasıydı bu. Bu timde Temizöz dışında, Abdülhakim Güven, Adem Yakın ile isimlerine ulaşamadığımız jandarma istihbarat subayları var. O tarihlerde Cizre Jandarma Komutanlığı istihbarat biriminde kimler görev yapıyordu, bunlar çok açık. Savcılar bunu soruştursa, bir günde çıkarırlar. Bunu tüm bölge biliyordu çünkü gizli saklı değildi. Yıllardır mağdurlar, tanıklar suç duyurusunda bulunup ifade verdiler ama o yılların dehşet verici ortamında genel olarak korkudan adli makamlara beyanlarda bulunulamamasına daha sık rastalanıyordu. Zaten adli mekanizma da işlemiyordu. O dönemde bölgede, ne yazık ki hukuk devletinin bilinen ilkeleri ve adli yargı işleyişi çökmüştü. Zaten sonradan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) götürülen ve Türkiye’nin ceza aldığı kimi dosyalardaki kararlardaki saptamalarda bu yönde idi. Mesela sağ olarak gözaltına alındaktın sonra gözaltında kabledilen Muhsin Taş’ın davasında verilen kararda adli yargının işletilmediğine vurgu yapılıyordu. Ve o dönemde Temizöz orada görevliydi. Ancak şunu da gözden kaçırmamakta fayda var; Cemal Temizöz ve benzer suçlara karışmış diğer askeri görevliler ya da itirafçılar, korucular kişisel çıkarları için bu suçları işlemedi. Bu örgütlü bir suçtur, bu organizasyon hukukdışı bir örgüttür, kamu gücüne dayalı bir hukuk dışı yapılanmadır.

Bu kamu gücünün bileşenleri neler?

Devletin resmi dokümanlarına da geçmiştir bunun adı jandarma istihbarattır ya da bilinen adıyla JİTEM’dir. 1997 yılında müdahil olduğum ve JİTEM görevlilerinin suçlandığı bir davada İdil Savcısı İlhan Cihaner’in fezlekesinde bunu adı konmuştur. Savcının ciddi saptamaları vardır. Savcı fezlekesinde kamu görevlileri, itirafçılar ve başka bazı kişilerin de içinde olduğu ve adam öldürme, bombalama, gözaltında kaybetme gibi suçları işleyen ülke genelinde örgütlü bir suç örgütü var diyor. Bu fezlekenin sanıklarının 1. sırasında yer alan isim Ahmet Cem Ersver’dir ki JİTEM’in kurucusu olduğunu herkes biliyor. Sonra 2. sıradaki sanık, şimdi Ergenekon soruşturmasının tutukluları arasında yer alan ve yine JİTEM’in kurucularından olan Arif Doğan’dır. Kendisi de beyanında Jandarma Gruplar Genel Komutanı olduğunu söylüyor.

Askeri hiyararşi içinde Jandarma Gruplar Genel Komutanı diye bir birim var mı?

Bu ne demek savcıların kendisine sorması gerekir. Askeri bürokraside böyle bi yapı ya da rütbe var mı ben duymadım. Bu kişi Ergenekon’dan tutuklu. Demek ki askeriyenin de içinde yer alan hukukdışı bir örgüt var ve ortaya çıkması gerekir. Bu örgütün işlediği suçların tümü belirlenmeli ve sorumlularının adalet önüne çıkarılması sağlanmalıdır. Bu ağır suçların kirli mirasının daha fazla geleceğe taşınmaması gerekiyor.

İdil’deki olayın ne olduğunu da anlatır mısınız?

Şırnak’ta yaşayan müvekkillerimin yakınları olan Tahsin Sevim, Hasan Caner ve Hasan Utanç, 1989 yılında kendilerine ait özel bir araçla Şırnak’tan Cizre’ye gelirken Kasrik Boğazı civarında bir grup JİTEM üyesi tarafından alınarak Arif Doğan’ın JİTEM Grup Komutanı olduğu Silopi Jandarma Merkezi’ne götürüp burada sorgulanıyorlar. Daha sonra Cizre-Nusaybin karayoluna yakın bir yerde iki jandarma astsubayı ve ‘Gijo’ kod adını kullanan, Kasrik köyünden geçici köy korucusu ve JİTEM mensubu Faysal Şanlı tarafından kurşuna diziliyorlar. Gözaltına alınma ve öldürülme emrini o dönemde JİTEM komutanı olan Binbaşı Cem Ersever. Olayla ilgili İdil Cumhuriyet Savcılığı’nca bir soruşturma dosyası oluşturuluyor. Ancak Jandarma’dan gelen birkaç satırlık tutanakta, olayın muhtemelen PKK tarafından işlendiği ifade edilerek faillerin aranmaya başlandığı belirtiliyor. 7-8 yıl boyunca birkaç ayda bir jandarmadan savcılığa iki satırlık rutin bir yazı gönderilerek faillerin arandığı ancak henüz bulunamadıkları belirtiliyor. Dosya bu şekilde yıllarca raflarda bekletiliyor. Susurluk olayı patlak verdikten sonra Kırklareli Cezaevi’nde tutuklu bulunan ve aslen Suriyeli olan, JİTEM içinde İbrahim Babat sahte kimliğini kullanan eski bir PKK itirafçısı, TBMM Susurluk Komisyonu’na kendi el yazısıyla 11 sayfalık bir mektup yolluyor. Babat, mektubunda, JİTEM’e nasıl girdiğini anlatıyor ve 1980’lerin sonları ila 199O’lı yılların ortalarına kadar bu üç kişinin de aralarında yer aldığı birçok faili meçhul cinayeti kendilerinin işlediğini itiraf ediyor.

Peki İdil Savcılığı’nın fezlekesinde ne deniyordu?
JİTEM’ci Cem Erserver’in talimatını verdiği söylenen Şırnak İdil’de Tahsin Selin, Hasan Utanç ve Hasan Caner’in öldürülmesi olayında Ergenekon tutuklularından, JİTEM kurucularından Albay Arif Doğan’ın adı ilk defa geçti bu fezlekede. İdil Cumhuriyet Savcılığı yaptığı araştırma sonucunda Arif Doğan ismine ulaştı ve Genelkurmay’dan Doğan için soruşturma izni istedi. Ancak Genelkurmay, Doğan için bir soruşturma iznine gerek olmadığına, eğer varsa soruşturulması gereken bir durumun, askeri savcılık tarafından yapılacağını bildirdi. İdil Cumhuriyet Savcılığı da görevsizlik kararı vererek dosyayı Diyarbakır DGM’ye gönderdi. Genelkurmay, Diyarbakır DGM savcılığına da benzer bir yanıt verince soruşturma rafa kaldırıldı. O günden Ergenekon’dan gözaltına alınıncaya kadar Arif Doğan hakkında hiçbir işlem yapılmadı. Aynı dosyada adı geçen JİTEM mensubu Hacı Hasan kod adlı PKK itirafçısı İbrahim Babat da cezaevindeyken Susurluk Komisyonu’na yazılı bir ifade verdi. Babat’ın ifadesinde de İdil’de yaşanan olayda Albay Arif Doğan’ın yer aldığı, cinayetlerin talimatını ise Binbaşı Cem Ersever’in verdiği bilgisi yer aldı.

JİTEM nasıl bir yapı?
JİTEM’in örgütsel yapısını tartı olarak bilmek mümkün değil. Ama jandarma içinde merkezi Ankara’da, çoğunluğu Güneydoğu’da olmak üzere belli bölgeler de grup komutanlıkları şeklinde örgütlendiği, illerde jandarma alay komutanlıklarının bünyesinde, emirleri doğrudan Ankara’daki merkezden alan, istihbarat, sorgu ve operasyon şeklinde üçlü faaliyet gösteren bir yapı olduğu anlaşılıyor. 1980’li yılların ortalarında Siirt, Mardin ve daha çok da Silopi merkezli ve Cem Ersever öncülüğünde ve maiyetindeki bazı subaylar ile eski PKK itirafçıları tarafından PKK’ya karşı illegal ve hukuk dışı kontrgerilla faaliyetleri şeklinde başlayan örgütsel çalışmalar daha sonra resmi ve merkezi bir oluşuma gitti. Örgüt bölgede muhbirlerden yararlanarak PKK yanlısı kişilerin öldürülmesi, gerilla kılığıyla köylere baskın düzenlenmesi, kişilerin gözaltına alınarak işkenceden geçirilmesi veya kaybedilmesi gibi eylemler gerçekleştirdi. Örgüt içinde bazı gruplar örgüt yanlısı kişileri öldürerek, “PKK’lıyı ölü ele geçirdik” diyerek prim alıyorlarmış. Kelle avcıları tabiri, bu dönemdeki uygulamalardan kalma bir deyimdir. Ahmet Zeyrek ve kendisi gibi muhbir olduğu ileri sürülen amcası Hacı Zeyrek cinayetlerinin JİTEM’deki örgüt içi infazlar olduğu ortaya çıktı.

Ergenekon’u nasıl tanımlarsınız peki?
Ergenekon, sadece AKP’ye yönelik darbe girişiminde bulunmuş bir yapı değil. Bu yapı bir bütün olarak, Özel Harp Dairesi’yle başlayan, Özel Kuvvetler Komutanlığı ile devam eden, JİTEM’le ortaya çıkan bir mekanizmadır. Gladio denen yapı budur işte. Bu yapı Türkiye’de 1980 sonrası Kürt sorununa bağlı güvenlik bahanesiyle başka bir konseptle yola devam etti. Özellikle Kürt toplumuna karşı çok ağır suçlar işledi. Dolayısıyla Ergenekon’un sadece iktidara yönelik suçlarla yargılanması kalıcı sonuçlar doğurmaz. Yerel savcılar yetersiz, bu işin üstesinden gelemiyor. Ergenekon soruşturması bir fırsat.

JİTEM’in Ergenekon’la bağını nasıl kuruyorsunuz?

Cem Ersever ekibi tasfiye edildikten sonra, örgütün üst düzey yöneticiliğine bugün Ergenekon’dan tutuklu olan Veli Küçük ve Arif Doğan gibi isimler getirildi. JİTEM sözüm ona PKK’ya karşı ‘gayri nizami harp’ faaliyetleri yürütmek üzere kuruldu, ama hiçbir zaman doğrudan PKK’nın kırsaldaki silahlı gruplarıyla karşı karşıya gelmedi. Tersine, hep masum insanlara yöneldi. Bence Ergenekon veya adı her ne ise, Türkiye’deki bu derin yapılanma çok daha eskiye dayanıyor. JİTEM ise, aynı oluşumun bünyesinde Kürt sorunu bağlamında ortaya çıkan ve Güneydoğu’da PKK’ya karşı faaliyetler için örgütlendirilen bir yan örgüttür. Tabii Cem Ersever’in örgütü ifşa eden bazı çalışma ve açıklamaları üzerine, değişik bir forma sokulmuş veya dönüştürülmüş olabilir.

Dediğim gibi bölgedeki hukukdışı uygulamalarda tüm deliler JİTEM’i işaret ediyor. Mesela birkaç davanın iddianamesinin bir araya gelerek oluşan JİTEM davasında da bu yapıdan bahsediliyor. JİTEM itirafçısı Abdülkadir Aygan’ın beyanlarından sonra yapılan suç duyuruları üzerine savcı Mithat Özcan tarafından 2005 yılında bir iddianame düzenlendi. O iddianamede de Susurluk’un tetikçisi Yeşil olarak bilinen Mahmut Yıldırım ve diğerleri ile ilgili orada da Arif Doğan ve başka JİTEM subayları ile birlikte JİTEM’den de söz ediliyor. Cem Ersever’in adı geçiyor. Erserver JİTEM’i kuran kişidir. Arif Doğan, Silopi grup komutanıdır. Bunlar birlikte suç işlemiş. Levent Ersöz,Şırnak’ta acayip bir adamdı. Silopi Kayıpları davasında da adı geçiyor. Çok açık bir şekilde onları öldürttü. Erveser’in ardından işi Veli Küçük devralmış. Ve bunu kendisi de söylüyor. Ortada bu kadar somut veri varken JİTEM ayrı Ergenekon ayrı diyebilir misiniz? Bu bölgede JİTEM adı altında işlenen suçlar da Ergenekon’un eylemleridir. Yani JİTEM ve Ergenekon arasında tam bir bağlantı sözkonusudur ve bu açıdan olayın örgütsel niteliği gereği bütün bu oluşumun bir arada değerlendirilerek davanın yürütülmesi gerekir. Ama Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi, “JİTEM askeri birimdir, sözkonusu sanıklar da askeri personeldir, zanlılar iddia edilen suçları da haklarında dava açılamayan rütbelilerle birlikte işlemişlerdir bu nedenle dosyaya askeri mahkeme bakmalıdır” diyerek görevsizlik kararı verdi. Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı’nın hazırladığı JİTEM iddianamesi sivil ve askeri mahkemelerin görevsizlik kararı vermesi nedeniyle uyuşmazlık mahkemesinde aylarca bekledrikten sonra daha yeni dava aşamasına geçti.

Zanlılar asker de olsa infazlar, gözaltında kaybetme ve işkence gibi bir çok hukuksuz uygulama askeri görev tanımı içinde değil. Dolayısıyla sivil mahkemeler de yargılama yapamaz mı?

Askerlerin, askeri mahkemede yargılanması ve askeri savcılar tarafında soruşturulması gibi bazı engeller var. Ama mevcut yasal mevzuata göre de sivil savcılar soruşturabilir. Çünkü bu suçlar askeri suçlar değil. Bunun içinde siyasal iradenin olması ve savcıların bu türden soruşturma yapmalarını kolaylaştıracak tarzda donatılması gerekiyor. Ama bu görevsizlik kararı bir korkunun ifadesidir. Şemdinli olaylarını soruşturan savcının başına neler geldiği herkesin malumu. Ama biz şimdi bunu tartışmıyoruz, hukuki usul ayrı bir tartışma konusu. Önemli olan İdil savcısının fezlekesi ve Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi’nin görevsizlik kararında bile bile kökü devlette olan bir örgütle ilgili saptamalarıdır. Örgütün tespiti ve varlığının adli makamlar tarafından da kabülü anlamına gelir bu. JİTEM’le ilgili benzer suçlamaları Susurluk çetesi soruşturmasında ifade veren ve 1992 – 1993’te Diyarbakır’da Emniyet İstihbarat Şube Başkanı olan Hanefi Avı da dile getirmişti.

Bölgede 1990’lı yıllarda yaşananlarla ilgili daha o yıllarda bile çok sayıda suç duyurusunda bulunulmuştu. Hatta şimdi ceset kalıntısı aranan Kuştepe köyü ile ilgili de sizin suç duyurularınız vardı. Bunca yıl savcıların herhangi bir yasal işlem başlatmaması görevi ihmal değil mi?
Kesinlikle görevi ihmal var. Elbette o zamanlar da savcıların, hakimlerin siyasi iradeyi arkasına alması önemliydi ama maealesef Türkiye’nin gerçeği bu. Çizgi dışına çıkan, dürüst hukuka inanan kişilere ne olduğunu Şemdinli soruşturmasında gördük. Yıllar yılı JİTEM’le ya da benzer iddialarla ilglili hukuka uygun yapılan en somut örnek İdil savcısının fezlekesidir ve gereğini yapmıştır. Konu, bir ilçe savcısı olarak benim değil DGM Başsavcılığının görev alanındadır diyerek görevsizlik kararı vermiş. Savcı fezlekesinde suç örgütüdür, örgütlüdür ancak failleri saptayamayadım diyor. Teşhisi yapıyor, adresi gösteriyor, elindeki bilgi ve belgeyi ekleyip değerlendirmesini yapıyor. Kısacası bir savcının yapması gereken her şeyi yerine getiriyor.

Peki sonra ne oldu?
Dosya Diyarbakır DGM Başsavcılığı’na geliyor ve Genel Kurmay Başkanlığı’ndan, dönemin bölge komutanları hakkında ve iddialarla ilgili bilgi isteniyor. Olaylarda dönemin Asayiş Kolordu Komutanı Hikmet Köksal’dan Cem Ersever’e, Arif Doğan’dan Veli Küçük’e kadar çok sayıda değişik rütbelerden jandarma görevlilerinin ve eski örgüt üyesi itirafçıların isimleri geçiyor. Savcılık Genelkurmay Başkanlığı’na bir yazı göndererek, ismi geçen asker kişilerin daha önce görev yaptıkları yerler ve benzeri konular hakkında bilgi istiyor. Genelkurmay, adı geçen kişilerin asker olduklarını, sözü edilen olaylarla ilgili olarak kendilerince bir işlem başlatıldığını bildirir ve istenen bilgileri vermez ve soruşturmanın önü kesilir. Şimdi burada adli mekanizma nasıl işler? Diyarbakır savcılığı ya dava açaçak, ya takipsizlik verecek ya görevsizlik verecek ya da suç yargı alanımda değil diyerek yetkisizlik kararı verecekti. Bunlardan birisin yapması gerikiyordu. Ama hukuk tarihine geçecek bir şekilde bu sayılanlardan hiç birisini yapmadı.

Ama bir dava açıldı…

Savcılık sadece bazı itirafçılar ve korucular hakkında dava açtı, ama dosyada isimleri geçen asker kişiler hakkında hiçbir işlem yapamadı. Daha sonra Diyarbakır DGM, görevsizlik kararı vererek dosyayı normal suçlara bakan Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. Ağır Ceza Mahkemesi, gelen belgelere bakarak itirafçıların çoğunun JİTEM üyesi oldukları, Diyarbakır Asayiş Komutanlığı’nda sivil memur kadrosunda çalıştıkları, işledikleri suçları JİTEM komutanları Cem Ersever, Arif Doğan ve diğer rütbelilerle birlikte işledikleri sonucuna vardı. JİTEM’in jandarmanın içinde bir birim olduğuna, bu nedenle yargılamayı askeri mahkemenin yapması gerektiğine karar vererek dosyayı 7. Kolordu Askeri Mahkemesi’ne gönderdi. Askeri mahkeme de görevsizlik kararı verince dosya uyuşmazlık mahkemesine gitti. Uyuşmazlık Mahkemesi de en sonunda davaya Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi’nin bakmasına karar verdi ve orada görülüyor. 10 yıllık bir süreç bu ve her aşamasında yazılı olarak savcılığa, mahkemeye başvurdum. İtirafçılar aleyhinde açılan davada iddialarla ilgili Genel Kurmay Başkanlığı’na, askeri savcılığın yaptığı gereğin ne olduğunun sorulmasını istedim. Ne yapmışlar sonucunu bilelim ve buna göre de bir ikinci adımı atalım dedim. Ama mahkeme bunu bile sormadı. 1999’da açılan davada bugüne dek neredeyse 100 duruşma yapıldı. Nihayet geçen ay yapılan celsede talebin değerlendirilmesine karar verildi.

Ergenekon ya da hukuk dışı eylem gerçekleştiren çeteler bir siyasi iradeden bağımsız hareket edebilir mi?
Ergenekon, JİTEM ve buradaki hukukdışı yapı bir bütündür derken bunu anlatıyoruz. Bu devasa örgütlü yapının tek suç faaliyeti darbe yapmak değil. Yıllardır bölgede süren savaştan ve hukuk dışılıktan beslenmiş bir kara deliktir bu oluşum. Hukukdışı bir karadeliğe sahip olmak da ülkeyi yutar. İnsanlar sokaklardan, işyerlerinden ya da çocuklarının arasından alınıp götürüldükten sonra ensesine kurşun sıkılırken harekete geçmeyen devlete ve adalete olan güven yitirilmiştir. Bu hukukdışı yapı da yıllar boyunca bundan güç alarak beslendi, büyüdü ve darbe yapma noktasına geldi. Tüm bu hukukdışı yapı soruşturma kapsamına alınmazsa Ergenekon soruşturmasından başarılı bir sonuç almak mümkün olmaz. Öte yandan tam seçimler öncesi Ergenekon soruşturmasının Fırat’ın öte yakasına geçmesi, bölgedeki seçmenlere yönelik siyasi bir manevra mı kuşkusu doğuruyor. Sokaktaki insan bunu dillendiriyor. Dolayısıyla seçimden sonra ne olacak emin değilim. Açıkçası pozitif bakmak istiyorum. Dileğim soruşturmanın ciddiyetle ve seçim sonrasında da derinleşip genişleyerek devam etmesidir. Öte yandan bu örgütün sadece mevcut siyasi iktidara yönelik faaliyetlerinin sorgulanması doğru değildir. Bu örgüt gerçekten tümüyle ortaya çıkarılmak isteniyorsa, Türkiye‘nin demokrasisi ve geleceği önemseniyorsa, sadece AKP‘ye yönelik eylemlerin değil bütün topluma yönelik eylemlerin birlikte soruşturulması gerekir.

Ergenekon davası sanki Susurluk’un gelip tıkandığı nokta olan asker ayağının soruşturulması gibi. Şimdi askerler de soruşturuluyor. Ama buna rağmen ortada eksik kalan, soruşturulamayan kısımlar var mı?

Elbette var. Bugüne dek bu hukukdışılığın yanında ya da sorumluların arkasında yer alan bir siyasi irade vardı. Hiçbir yerde kamu görevlileri arkasında siyasi güç ve çıkar ilişkisi olmadan, bürokratik destek olmadan bu işi yapamaz. Yani bu soruşturmanın en önemli eksiklerinden biri dönemin siyasetçilerinin ya da bürokrasi içinde yer almış kişilerinin dahil edilmemesidir. Öte yandan bahsedilen hukukdışı uygulamalar sadece askerler ya da JİTEM’lı sınırlı değil emniyetin, polisin de karıştığı bir çok hak ihlali yaşanmıştır. Kısacası soruşturma bu yönde de genişletilmeli ve en önemli eksik olan politikacılar ve eminyet ayağının da dahil edilmesi gerekir. Onların sorumululukları da ortaya çıkarılmalıdır. Henüz bunu göremiyoruz ama sanki iyiye doğru bir işaret var gibi. Ama yine de bunun ete kemiğe bürünmesi gerekiyor.

Bugüne dek JİTEM’in karıştığı hukukdışı uygulamalar hep dile getirildi. Susurluk soruşturmasında devletin raporlarında anlatıldı ama hiçbir şekile soruşturulmadı. Şimdi yürütülen Ergenekon soruşturmasında Genelkurmay nerede duruyor?
Anlaşılıyor ki Ergenekon kapsamında tutuklanan suç örgütünün ana gövdesi bölgede görev yapmış ve iddianamedekinden daha büyük suçlar işlemişlerdir. Bu kişiler hakkında şimdiye kadar birçok kez savcılıklara suç duyurularında bulunuyorduk. Ama sonuç alınamıyordu. Umarım bu kez sonuç alınır. Ama Genel Kurmay bu soruşturmaya ne ölçüde izin verdi tam olarak bilimiyorum. Sonuçta Ergenekon ya da bölgede yaşanan hukukdışılıklar sadece tutuklanan ya da gözaltına alınan kişilerin sorumlu olduğu bir mesele değil. Bugüne kadar ya kurumsal olarak ya da kişi kişi kimi askerler işaret edilmiş, haklarında soruşturma açılsın denmiş ancak bir şey yapılmamış. Şimdi ise soruşturuluyor gibi görünüyor. Ama dediğim gibi sadece ismi zikredilen kişilerden ibaret bir yapı değil bu. Ya da soruşturna Genel Kurmay’ın izin verdiği ölçüde yapılacaksa bundan da bir şey çıkmayacağın söyleyebiliriz. Yarın öbür gün bu soruşturmada komuta kademesinden daha ciddi isimlere ulaşılırsa bunun engeleneceğini düyünüyorum. Adaletin bağımsız, tarafsız ve gereği gibi işlemesi önemli. Kimse suç ve cezadan bağımsız kalamaz. Pozisyonu ve konumu ne olrusa olsun bu ülkenin anayasasna ve yasalara aykırı davranış varsa savcıların hiç bir engelle karşılaşmadan, etki altında kalmadan bunu soruşturması gerekiyor ama bugüne dek böyle olmadı. Bu soruşturama ismi öne çıkmış, yıpranmış, işlenen suçlarla ilgili gizlenemez sanıkların harcanmasıyla sonuçlanması çok büyük tehlikeler doğurur. Bu kişiler kişisel amaçla değil silsile halindeki bir hiyerarşi ve ideoloji çerçevesinde bu suçları işledi. Dolasıyla konunun bu yanının da ortaya çıkarılmasını sağlayacak etkili soruşturmalar yürütülmesi gerekiyor.

Ergenekon davasına müdahil olacak mısınız?

Benim Ergneekon örgütünün suçlarını da kapsayan 3 ayrı suç douyurum oldu daha önce. Eğer ki bu suç duyurularım soruşturulup da konuyla ilgili suçlamalar da Ergenekon soruşturmasına dahil edilirse elbet müdahil olacağım. Zaten bu konu Türkiye’de biraz sıkıntılı. Eğer ki suçtan doğrudan zarar görmüş bir müvekiliniz yoksa bu tür davalara müdahil olamazsınız. Son 1 yıldır bunun altlapısını oluyturmaya çalışıyorum. Ergenekon soruşturmasının yürütüldüğü İstanbul Cumhuriyet Başssavcılığı’na kapsamlı bir suç duyurusu dilekçesi gönderdim. İdil savcısının hazırladığı fezlekeye ve Diyarbakır’da JİTEM itirafçılarını yargılandığı dava dosyasına dikkat çekerek savcının bilgisine sundum. Levent Ersöz’ün yakalanmasının hemen ardından Silopi kayıplarının avukatı olarak da başvurdum ve kayıp davasıyal ilgili dosyayı gönderim. Bu olayların da soruşturulması gerektiğini vurguladım. Şimdi başvuruların sonucunu bekliyoruz. İddialarımızın bundan sonra açıklanacak iddianamelerde yer alıp almayacağına bakacağız artık. Eğer yer verilirse doğal olarak müdahil olacağım davaya.

Kuştepe köyünde yapılan kazılarda daha doğrusu delil aramasında iş makineleri kullanıldığın görüyoruz. Bu sağlıklı bir delil arama yöntemi mi?

Kesinlikle haklısınız, keknik olarak delil araması sağlıklı yapılmıyor. Suç delili aramak ciddi bir iştir. Hele ki böyle bir suçlamada, delileri soğumus eski bir suç meselesinde daha hazırlıklı, teknik destekle ve kriminoloji konusunda uzman kişilerin soruşturmaya dahil edilmesi gerekirdi ama yapılmıyor. Bu süreç nereye kadar gider? Bölgede geçmişte bazı kamu görevlilerinin içinde olduğu hukuk dışı yapıların ortaya çıkarılmasının süreci mi başladı? Eğer öyleyse bu çok önemli. Adalete ve devlete olan güvenleri kırılan Kürtlerin devlete ve adalete olan güvenlerini yeniden sağlayabilir. Daha ötesi Kürt sorununun çözümüne de çok ciddi bir katkı sağlar. Geçmişle yüzleşme başladı şeklinde kesin bir yargıya varmak; benim için henüz erken. Ama bu bir adımdır, bunu küçümsemek mümkün değildir. İyi bir şeydir, bunun geliştirilmesi, derinleştirilmesi gerekiyor.

Yorum yazın