İlknur Aydoğan
iaydogan@medyakronik.com
Meltem Ürüt
murut@medyakronik.com
Ergenekon operasyonu kapsamında sabaha karşı yapılan polis baskınlarında gözaltına alınanlar arasında İlhan Selçuk olmasaydı, muhtemelen pek az bir ses çıkacaktı. Fakat İlhan Selçuk’un da bu isimler arasında bulunması, onunla aynı siyasi görüşleri paylaşmayanlarca da en azından önemli bulundu. Selçuk’un gözaltına alınış biçimi ise ayrıca üzerinde durulan konuydu.
Çetin Altan (Milliyet Gazetesi yazarı)
Bu olay nedir, ne değildir, anlamı nedir, bilmiyorum? Sadece vakayı biliyorum, ama vaka ne olursa olsun çok ayıp, çok ilkel, vahşi şeyler bunlar. Eziyet derler buna. Sabah 04:30’da alınması hiç hoş değil. İki sene önce hastaydı, ben götürdüm hastaneye. 84 yaşındaki adam, yazar, bir sürü şey yapmış. Sadece 40 yılda yetişen adamlardır bunlar. Ayıp diye bir şey var. Kalem düşmanıdır burası.
İlhan Selçuk’la beraber Kartal Cezaevi’nde beraber yattık. Kim yoktu ki orada? Yaşar Kemal, Sabahattin Eyüboğlu…
Hukuksal tarafına girmiyorum, çünkü bilmiyorum. Yine serbest bırakırlar onu, ama eziyet ediyorlar. Hep bunu yaparlar; şekil olarak hoş değil. Sadece Türkiye’ye özgü bir hikaye bu. Ondan sonra demokrasi! Şaşırdım kaldım. Çocukluğumuzdan beri hep aynı şey, bir gerekçe bulunuyor. Ayıp yahu.
Ben bir hukukçu gözüyle bakmıyorum olaya, bir dostum, bir kalem sahibi olarak bakıyorum. İlhan benim dostum, biz onunla bu konuları konuşmayız; gençliğimizi, edebiyatı konuşuruz, sadece Türkiye’den ibaret değil dünya. Sadece Türkiye’nin içinde yaşamaz bir yazar.Gündemde bütçe, milli gelir, ekonomi yok. Ne var peki? Laiklik var, şeriat var, yapay gündemler var; bu kadar da yapay olmaz ki bu işler.
Nazlı Ilıcak (Sabah Gazetesi yazarı)
Türkiye’de bazı aydınların darbe girişimlerine katkıda bulunabildiğini biliyoruz. Bazı siviller şimdiki süreçte de darbe girişimlerine katkıda bulunmuş olabilir. Bunu İlhan Selçuk için demiyorum. İktidarın çok büyük bir kusuru ‘nereye giderse’ demiş olmasına rağmen Şemdinli davasının altında kalmış olması. Şu noktada en doğru çözüm erken seçim.
Aydın Engin (Gazeteci)
Bence bu olayda hukukun değil, siyasetin ağır bastığının bir kanıtıdır bu. Siyasal İslamcılar ile ulusalcı olarak anılan kesimin itiş kakışının, erk kavgasının yansısıdır. Ne yani, İlhan Selçuk’a “İfadenize başvurulacak, savcılığa kadar gelmenizi rica ediyoruz” denseydi, İlhan Selçuk kaçıp illegal çalışmaya mı geçecekti. Bu bir burun sürtme ve gözdağı verme operasyonudur. Ve AKP’nin kapatılması girişimine karşı bir “rövanş”tır. Sanırım bunu “rövanşın rövanşı izleyecek ve olan da zaten kavruk bir fidan olan demokrasinin büsbütün kuruması olacak. Yani olan –yine ve her zamanki gibi- bizlere olacak.
AKP’nin kapatma davasında ‘yargı siyasallaştı’ eleştirileri yapılırken, Ergenekon operasyonu için bağımsız yargı operasyonu değerlendirmeleri yapanların aslında yargıdan değil, siyasetten söz ettikleri besbelli değil mi? AKP’nin kapatılma davasının ardından Ergenekon operasyonu kapsamındaki son gözaltılar intikam değil; iki siyasal gücün, milliyetçiler ile siyasal İslamcılar arasındaki karşılıklı itiş kakışın, bilek güreşinin, demokrasi dışı mücadele alışkanlık ve tercihlerinin bir yansıması. Siyasal terminolojideki terimle söylersek “rövanşizm”.
Ahmet Taşgetiren (Bugün Gazetesi yazarı)
Karşılıklı iddialar ortaya konabilir. AKP’ye kapatma davasında hukuka saygıdan söz eden insanlar Ergenekon soruşturması için de hukuka saygıdan söz etmeli. AKP laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline gelmekle suçlanıyor. Türkiye’de demokrasi karşıtı eylemlerin odağı bir yapılanmanın olduğuna inanıyorum. Tabii ki karşılıklı iddialar ortaya konacak. AK Parti’ye açılan davaların Ergenekon’la bağlantılanması gibi, bu gözaltıların da AK Parti’yle bağlantılanması olacaktır. Türkiye’de rutin dışı işler yapanların varlığı oldukça tehlikeli. Türkiye’de ne nasıl yürüyor? Bir takım derin odaklar varsa ortaya çıkarılmalı. Tabii bunlar arasında gözaltına alınanlar var mı bilmiyoruz. Bu isimler çok tartışılan isimler. Özellikle İlhan Selçuk’un son yazıları çok tartışıldı.
Ali Sirmen (Cumhuriyet Gazetesi yazarı)
Kendimi 12 Mart günlerinde hissettim. 12 Mart’ta da bazı insanları böyle gözaltına alınmışlardı. Şu anda sivil bir darbe oluyor. Bu darbeyi de Cumhuriyet Başsavcısının kapatma davası açtığı kişiler yapıyor. İlhan Selçuk böyle bir gözaltı beklemiyordu, ama Türkiye’de her şey beklenebilir. Başbakan’ın ve Kültür Bakanı’nın kapatma davası açılır açılmaz hemen Ergenekon’u öne sürmeleri ilginç.
Orhan Birgit (Cumhuriyet Gazetesi yazarı)
Bu gözdağıdır. Tırmanmayın. Ben Türkiye’nin kamplara bölünmesinin ne demek olduğunu biliyorum. Yaşadım, tanık oldum. Böyle bir bölünmeye doğru mu gidiliyor? Türkiye’ye huzur mu batıyor, anlamak mümkün değil.
Oktay Ekşi (Basın Konseyi Başkanı)
Böyle bir oluşumla ilgili olduklarını düşünmüyorum. Sadece şoke olduğumu söylemek istiyorum. Sayın Selçuk’un gözaltına alınış biçimi de çok çirkindir. Birileri sanki bundan haz duyarmış gibi. Bakarsınız eli kanlı birine gayet iyi davranırlar. Bizim tarihimiz bu tür uygulamalarla dolu. Ayıptır, yapana da ayıptır, yaptırana da ayıptır. Bu tür işlemlerden polisin kazancı yoktur. Devlet yıpranır.
Nazmi Bilgin (Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanı)
Bu konu cadı avı haline gelmiştir. Açılan bir kazana herkesin atılma çabasıdır. Yaşamını demokrasi için veren bir kişinin böyle bir şeyin içine alınmasını, iktidarın kendilerine karşı çıkan herkese bir tuzak haline getirdiği bir olay olarak değerlendiriyorum. Çaresizlik bazen pek çok yanlışlıklar yaptırabilir. Ama bağımsızlığına inandığımız yargının ve emniyet sistemin siyasete alet olmaması gerektiğine inanıyorum.
Ahmet Abakay (Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanı)
Demokrasiyi, insan haklarını, Avrupa Birliği kriterlerini hiç ağzından düşürmeyen AKP iktidarında sabaha karşı evler, basın-yayın organları basılıyor. 12 Mart ve 12 Eylül darbe dönemlerindeki uygulamaları hatırlatan gözaltına almalar yaşanıyor. Savcılığın gerekli gördüğü konularda ve davalarda ihtiyaç duyduğu kişilerin ifadesine, bilgisine başvurma hakkı kuşkusuz vardır. Ancak, bunun darbe dönemlerinde yaşanan geceyarısı ya da sabaha karşı operasyonlarıyla yapılmasının artık gerilerde kaldığını sanıyorduk. Öte yandan, gözaltına alınan meslektaşların ortak özellikleri ise yazılarıyla, yayınlarıyla, açıklamalarıyla bugünkü iktidara, bu iktidarın uygulamalarına karşı olmalarıdır. Bu durum ise muhalif yazarlara, yayıncılara, muhalif basına karşı bir sindirme ve korku salma eylemidir.
Metin Özkan (Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği Başkanı)
Ne olduğu belirsiz, nereye gideceği konusunda ciddi kuşkuları olan ve iddianamesi bile ortada olmayan bir soruşturma kapsamında bu tür gözaltıları çok şaşırtıcı buluyorum. Türkiye’nin en tanınmış yazarı İlhan Selçuk, sabahın dördünde evi basılıp alelade bir suçlu gibi içeri alınıyorsa, bu süreci ve bu sürecin gideceği noktayı çok iyi tahlil etmek gerek.
Bu gözaltı rejimi, geçmişteki 12 Mart gibi ara rejimleri, 12 Eylül gibi darbe günlerindeki uygulamalarını çağrıştırıyor. Üstelik, bunlar demokratikleşmenin ve hukukun üstünlüğü ilkesinin iktidar partisi tarafından olanca gücüyle savunulduğu bir dönemde yapılıyor. Bu uygulama polis devleti imajı veriyor. Şüphesiz ki yargıya herkes gibi biz de güveniyoruz. Ancak, AB reformlarını gerçekleştirmek iddiasıyla iş başında bulunan bir iktidar döneminde İlhan Selçuk gibi yazmanın dışında hiçbir eylemi olmayan birinin böyle kabul edilemez biçimde gözaltına alınmasını kınıyorum.
Vahap Munyar (TOBB Medya ve İletişim Meclisi Başkanı)
Meslek büyüğümüz, 83 yaşındaki İlhan Selçuk’un bu sabah saat 04.00’te hem de evine baskın yaparcasına gözaltına alınmasını, gerekçesi ne olursa olsun, şekil açısından doğru bulmadığımızı belirtmek isterim. İlhan Selçuk, Cumhuriyet gazetesi gibi saygın bir yayın organının başında bulunuyor, devletin sağladığı iki korumayla dolaşıyor, kısacası adresi biliniyor. Selçuk’un başta 12 Mart dönemi olmak üzere geçmiş yıllarda yaşadıkları, onun herhangi bir şekilde emniyetin, savcıların çağrılarına uyduğunu da ortaya koyuyor. Yani kaçmıyor, göçmüyor. Eğer bir gereği varsa, kendisine haber verildiğinde rahatlıkla emniyete gitmesi söz konusu olan İlhan Selçuk’a dönük gerçekleştirilen uygulama, tüm meslektaşlarımızı derinden üzdü, tepkisine yol açtı. İlhan Selçuk’la ilgili gelişmeleri yakından izliyoruz, gözaltına alınış gerekçesinin ne olduğunun bir an önce açıklanmasını bekliyoruz.
Ali Doğanoğlu (Ekonomi Muhabirleri Derneği Başkanı)
Böyle bir şeyi kesinlikle doğru bulmuyoruz. Bu tür soruşturmalarda yeterli delil ve belge olmadan insanları çeşitli suçlamalar altında bırakarak, kamuoyuna teşhir etmek son derece yanlıştır. Başta İlhan Selçuk, olmak üzere gözaltına alınanlar, yıllardır göz önünde olan ve siyasi düşünceleri, görüşleri bilinen insanlardır. Bu anlamda yeterli delil ve belge olmadan bu şekilde bu insanların gözaltına alınması çok yanlıştır.
Deniz Baykal (CHP Genel Başkanı)
Adalet ve Kalkınma Partisi kendi derin devletini inşa etme çabası içindedir. Bu böyle gitmez, gidemez ve gitmemelidir. Bunun doğal bir sınırı vardır. Böyle gitmesinin bedelini Türkiye hukuku ve insanı ödüyor. Her geçen gün, Türkiye’nin varlık ve kimlik sorunlarına zarar veren yeni bir ipucu ortaya çıkaran hükümet derhal kapsamlı bir açıklama yapmak zorundadır. Türkiye, çok tehlikeli bir çatışma ortamına sürükleniyor.
Nur Serter (CHP İstanbul milletvekili)
Son derece üzgün, son derece şaşkınım. Vatanını seven, laik cumhuriyeti seven, bu değerler için mücadele veren insanlar gözaltına alınıyorsa Türkiye’de herkes tehlike altındadır. Kemal Alemdaroğlu, laik cumhuriyet ve Atatürk ilkeleri için mücadele vermiştir. Hiçbir gizli örgütle bağlantısı yoktur. Gözaltına alınan isimlerle Ergenekon gibi ne olduğu bilinmeyen, iddianamesi dahi ortada olmayan örgütsel bir yapı arasında bağlantı kurulması son derece şaşırtıcı. Herkese basiret diliyorum. Bu bir intikam planıdır. Yargı en doğru kararı verecektir.
Ergin Cinmen (Hukukçu)
Türkiye’nin geleneksel bir uygulaması bu. Hiçbir şüphelinin durumu göz önüne alınmaksızın aynı şekilde insanlar gözaltına alınıyor. İlhan Bey’e bir çağrı yapılsaydı, emniyet müdürlüğüne davet edilseydi kendisi gelecekti. Ama kalkıp da apar topar evinden alınıp götürülmesi uygarlığa sığmaz.
İlhan Selçuk’un bir önemi var Türkiye’de. Düşüncelerini benimseyin veya benimsemeyin, bu şekilde bir uygulama bu operasyonun yanlış anlaşılmasına da sebep olur. Yani Ergenekon diye bir suç ilişkisi mutlaka vardır. Bu bekleniyor. Ben şahsen bekliyordum böyle bir operasyonu, çünkü bu faaliyetler ve davranışlar belliydi. Ama eğer siz burada şüphelilerin durumunu göz önüne almadan gözaltı işlemini yaparsanız, herkese aynı şekilde yaparsanız bu olmaz.
Gözaltı, kişinin birdenbire alınması, hakkında var olan kanıtları değiştirmemesini sağlamak için yapılabilir. Kaçmasını önlemek için de yapılır. Ama kalkıp da İlhan Bey gibi bir insanın palas pandıras evinden alınıp götürülmesi operasyonun yanlış anlaşılmasına sebep olacaktır.
Hazırlık soruşturmasına bağımsız yargı diye bakmamak lazım. Hazırlık soruşturmalarını savcı yapar. Savcı ve polis yapar. Bunlar doğrudan Savcılar ve Hakimler Yüksek Kurulu’na bağlıdır, ama onun emrindeki polis İçişleri Bakanlığı’na bağlıdır. Dolayısıyla, soruşturmalarda yargı gereği bağımsızlık aramak gerekmez. Bu yasal olarak da doğru bir şey değildir. Şu anda bağımsız bir soruşturma sürmüyor, bütün soruşturmalarda sürmediği gibi. Şu anda bir bağımsızlık söz konusu değil.
İddianame mahkemeye verilip dava açıldıktan sonra yargı bağımsızlılığından bahsedebiliriz. Bu çok yanlış anlaşılan bir olay. Hazırlık soruşturması bölümünde bağımsız yargı diye bir kavram yoktur. Hiçbir hazırlık soruşturmasında bağımsız yargıda aranması gereken özellikler aranmaz. Soruşturmanın kovuşturulması doğrudan hükümete bağlıdır. Mesela adalet bakanları savcılara ‘dava aç’ diye emir verebilir yasal olarak. Açma diyemez, ama aç emri verebilir. Çok haklı olarak yürütülen operasyonların böylesine yakışıksız şekilde yürütülmesi onun haklılığını da ortadan kaldırır. Toplum gözünde aşağı seviyelere indirebilir. Bunlara dikkat etmek lazım. Özellikle de İlhan Bey gibi bir şahsiyet söz konusu olduğunda.
Ümit Kardaş (Emekli hakim Albay, avukat)
Ergenekon operasyonuyla ilgili soruşturma AKP’ye kapatma davası açılmadan önce bir yerde kalmıştı. Kapatma davasından sonra bu AKP’nin varlık yokluk meselesi haline geldi ve şunu idrak ettiler herhalde: hakikaten ne varsa bunun üzerine gidip, devlete doğru giden uzantılarını da ortaya çıkarmak lazım. Bu artık bir var olma mücadelesi.
Ne gibi kanıtlardan hareket edilerek gözaltına alınan isimlere uzanılıyor, bilemiyorum. Fakat Türkiye’nin önüne bir fırsat gelmiştir. Bu fırsat, işte bu hukukdışılığın ve bunu oluşturan örgütlenmelerin ve devletin içinde uzantıları olan bu yapılanmaların üzerine gidip, temizlenmesi Türkiye’de demokrasinin, hukukun önünü açacak bir şey.
Tabii bu noktada temkinli olmak lazım. Türkiye sancılı bir sürece, bir hesaplaşmaya giriyor. Bu hesaplaşmada artık herkes saflarını tutacak. Türkiye bundan demokrasinin yolunu açarak çıkar diye düşünüyorum. Önemli günler yaşıyoruz. Ergenekon’la ilgili yapılanmanın bugüne ait bir yapılanma ve anlayış olmadığı, tarihsel bir takım nedenlerin bulunduğu, bugüne kadar gelindiği açık.
Ben buna AKP’nin kapatma davasına karşı intikam ve hukuku kullanma olarak bakmıyorum. Köşeye sıkıştırılmış durumdaki AKP bir varolma mücadelesi içinde. Bunu demokrasi için mi yapıyor, yoksa kapatma davası sebebiyle köşeye sıkıştığı için mi yapıyor, bunu sorgulayamayız şu anda. Ama eğer bu gidiş Türkiye’nin yapması gereken hesaplaşmanın yapılması şeklinde tezahür ederse, bundan dolayı kaotik bir süreç yaşanabilir, ama bunun sonucunda iyi bir açılım olur diye düşünüyorum. Burada hükümetin samimiyeti çok önemlidir.