Duygu Ertürk
Myanmar bugüne kadar cunta yönetimine karşı çıkan rahip ayaklanmalarıyla gündeme geliyordu. Son olarak 2007’de yakıt fiyatlarının aşırı artmasını protesto amaçlı çıkan, rahip ayaklanmalarında askeri güçler eylemlere katılanları gözaltına aldı, tutukladı ve içlerinde bir Japon gazetecinin de bulunduğu 31 kişi öldürüldü. Cunta yönetiminin antidemokratik tutumuna karşı çıkan, içinde ABD ve Avustralya’nın da bulunduğu ülkeler Myanmar’a ekonomik ve siyasi ambargo koydu.
1988’den bu yana iç çatışmalarla boğuşan Myanmar’ı bu sefer geçen Cumartesi ülkeyi vuran Nargis Kasırgası yerle bir etti. 20 bini aşan can kaybının yanısıra 40 binden fazla insanın kaybolmasına yol açan Nargis, dünyanın gözünü Myanmar’a çevirdi.
46 yıldır ülkeyi demir yumrukla yöneten ordu, siklonun uğrattığı zararı engellemekte ve telafi etmekte yetersiz kaldı. Afetten ancak birkaç gün sonra ortaya çıkan asker, yuvası yıkılan, yakınları ölen veya zayi olan halkı dinlemekle yetindi, ülkeye dışarıdan gelecek olan yardımları geri çevirdi ve yardım taleplerini izne bağladı. Felaketten sonra gıda fiyatlarını fırlaması nedeniyle halk açlık tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Birleşmiş Milletler ülkede 5 bin kilometrekarelik alanı su bastığını ve yardım ulaşamayan bu bölgelerdeki biriken sularda binlerce cesedin yüzdüğünü bildirdi.
Darbe ve ayaklanmaların gölgesinde…
Myanmar, Güneydoğu Asya’da Andaman Denizi ile Bengal Körfezi kıyısında yer alan bir ülke… Eski adı Burma’ydı, ardından Birmanya… 1989’da askeri cuntanın verdiği bir kararla adı Myanmar oldu.
İlk ve ortaçağlarda zengin yeraltı kaynaklarının ve önemli ticaret yollarının üzerinde olduğu için ‘Altın Ülke’ olarak biliniyordu. 11. yüzyılda Theravada Budacılığı’nın yurduydu artık. 1886’da İngiliz sömürgesi olarak Hindistan’a bağlandı. Myanmar, 1886’da girdiği İngiliz yönetiminden ancak 1947’de kurtulabildi. Tabii buna kurtulmak denebilirse. Zira, bağımsızlığın ardından ülke içinde siyasi ve etnik çatışmalar başgösterdi. 1962’de ise askerler yönetime elkoydu.
1990 yılında yapılan genel seçimlerde ipi, ülkenin bağımsızlık kahramanı Aung San’ın kızı Suu Kyi’nin göğüslemesi ülkede demokrasi adına bir umut ışığı gibi görünmüş olsa da, cunta, yönetimi Suu Kyi’ye devretmek yerine seçimleri reddetmeyi tercih etti. Peki Suu Kyi’ye ne oldu? Dünya onu, 1991 Nobel Barış Ödülü’ne layık gördü, ülkesi Myanmar ise ev hapsine…
Myanmar’da cunta karşıtı en büyük ayaklanma 1988’de çıktı. Ülkenin ilk diktatörü Ne Win’in ülkenin para birimini tedavülden kaldırması ülke ekonomisini çökertti. Stoklar tükendiği için yiyecek sıkıntısının da baş göstermesi, aç ve fakir Myanmarlılar’ı isyana zorladı.
1996 yılında çıkan bir öğrenci ayaklanması da yine cunta tarafından, şiddet yoluyla bastırıldı.
Sonraki en büyük gösteriler 1998 olaylarını düzenleyen liderlerden oluşan ‘Jenerasyon 88’ grubu ve rahipler tarafından, Ağustos 2007’de yakıt fiyatlarının aşırı artmasını protesto amaçlı yapıldı. Yeni ekonomik düzenlemeyle Myanmarlılar’ın günlük yaşamı felce uğramıştı. Olaylar, cunta lideri General Than Shwe’nin benzin ve doğalgaz fiyatlarını arttırmasıyla patlak verdi. Bu isyan da kanla bastırıldı, 31 kişi hayatını kaybetti.
1988’den bu yana çıkan ayaklanmalarda, sayılar tam olmasa da 3 ila 10 bin Myanmarlı’nın öldüğü söyleniyor. Şans eseri hayatta kalıp, cunta karşıtı yorum yapma cüretini gösteren gazeteciler, şairler ve yazarların bazıları tutuklu, bazıları Tayland’da sürgün hayatı yaşıyor.
Güneş batmayan ülke!
Myanmar’ın nüfusu yaklaşık 135 etnik gruba mensup 53 milyon insandan oluşuyor. Yüzde 65’lik bir oranla nüfusun çoğunluğunu oluşturan Birmanlar dışında Şan, Kaçin, Karen, Mon, Rekin, Çinli Ve Hintli gibi etnik azınlıklar mevcut. Ülkenin anadili Birmanca ama bunun dışında birçok yabancı dil de konuşuluyor. Nüfusun yüzde 90’ı Budist, ülkede tapınak yapmak en kutsal görevlerden biri olarak görülüyor. O yüzden olsa gerek ülkenin hemen hemen her yeri itinayla inşa edilmiş, bazıları altın kubbeli tapınaklarla dolu.
Myanmar kültüründe Budizm etkisi hakim. Kadın, erkek eşitliğine ve bireysel özgürlüklere çok önem veriliyor mesela. Myanmar geleneklerine göre Buda’dan sonraki en kutsal olan şey aile. Ailesinin sözünü dinlemeyenler toplumdan dışlanıyor; soysal hayata dahil edilmiyor.
Basın özgürlüğünden söz edilemeyen Myanmar’da sanatla ilgili tabular almış başını gidiyor. Mesela Myanmarlı ressamlar güneşi batarken resmedemiyorlar çünkü bu, rejimin düşüşü olarak yorumlanıyor. Ayrıca bazı renkleri kullanamıyorlar. Siyah mesela; ordu bu renkten nefret ediyor.
Ülkede teknolojinin geliştiği de söylenemez. İletişim araçlarına sınırlama getirilen ülkede cep telefonu kullanılmıyor. Myanmar’da uyuşturucu kaçakçılığı çok yaygın. Gelir dağılımı adaletsiz; ulusal bütçenin yüzde 40’ına ordu el koymuş durumda. Yaklaşık yarım milyon AIDS hastasının barındığı ülkede sağlık hizmetlerine ayrılabilen pay ise yalnızca yüzde 0,4!… 1950’lerde dünyanın en büyük pirinç ihracatçısı olan ülke, bugün, milyonlarca aç insanıyla dünyanın en fakir ülkelerinden biri.
Okur yazar oranının yüzde 85 olduğu Myanmar’ın başlıca gelir-geçim kaynakları tarım, dokumacılık ve balıkçılık. Turizm de yeni yeni keşfedilen kazanç kapılarından biri.
Başkenti Rangoon’un adı 1989’da cunta tarafından Yangon olarak değiştirildi. Yangon, “savaşın sonu” anlamına geliyor. Kendini bildi bileli esarete, çatışmalara ve huzursuzluklara ev sahipliği yapmış bir kentin adı… Ne kadar ironik, değil mi!