Kentsel dönüşüm seferberliği, İstanbul Esenler’de Başbakan Tayyip Erdoğan’ın katılımı/sunumu ve 33 kente yapılan canlı bağlantıyla 5 Ekim’de başladı. Bu seferberliğin, törende Erdoğan’ın da dile getirdiği üzere, hiçbirimizin itiraz edemeyeceği mâkul bir gerekçesi var:
“Allah göstermesin, bir deprem olduğunda, yıkılırsa altında kaldığında ‘Niye buna müdahale etmediniz’ sorusuyla karşı karşıya kalmak istemiyoruz” dedi Başbakan, haklı olarak.
“Bunun bedellerini Düzce, Gölcük, Sakarya, Bolu ve Van’da ödedik (…) Amacımız, afetler karşısında can ve mal güvenliğini sağlayacak bir dönüşümü gerçekleştirmek” diye devam etti.
“Rant değil insan odaklı”
Gelgelim, “Yani rant değil, insan odaklı bir proje yürütüyoruz” diye sürdürdüğü konuşmasının ikinci bölümü, ilk bölümü kadar ikna edici değildi. Bu yazıda dönüşümün “rant değil, insan odaklı” olduğuna neden ikna olmadığımı aşağıda anlatmaya çalışacağım. Ama ilk, ikna olmamın, olmamızın neden bu kadar önemli olduğunu söylemeye çalışayım:
Kentsel Dönüşüm Seferberliği’nin yasal zeminini, Mayıs 2012’de çıkarılan Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun oluşturuyor. Fakat, daha küçük ölçekli yasa ve uygulamaları saymazsak Türkiye “kentsel dönüşüm” tamlamasıyla, Aralık 2005’te Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun’un çıkarılmasıyla tanıştı. İsminden de anlaşılacağı üzere, bu ilk kanunun hareket alanı, sadece tarihi birikime sahip yerleşimlerdi. Takipçisi Afet Yasası’nın kapsamı ise ilkiyle kıyaslanamaz kadar büyüdü. Başbakan yasanın hareket alanını “Baştan aşağı 780 bin kilometrekare vatan toprağı” diye tanımlıyor. Yani yasanın zorunlu kıldığı dönüşüm artık her Türkiyeli’nin kapısını, kapımızı çalabilir, diyor.
2005’te çıkan Yenileme Yasası’nın neden olduğu mağduriyetler üzerine çok şey yazılabilir. Böylece Afet Yasası’nın olası sonuçları hakkında da fikir yürütülebilir. Ama bunu bizim yerimize yapanlar var. 1 Ekim’de NTV’ye röportaj veren Esenler Belediye Başkanı Tevfik Göksu gibi. NTV kamerasıyla Esenler sokaklarında dolaşan Başkan Göksu, ilçesinde yaşayan vatandaşlara “rant değil insan odaklı” Afet Yasası’nın nimetlerini şöyle aktarıyor: “Buralarda bir daireyi en fazla 70 bin liraya alırsın. Ama bizim yapacağımız evler en az 300 bin lira edecek.”
Kentsel pazarlama ekibi
Başkan Göksu’nun vatandaşı ikna etme yöntemine ve bol sıfırlı söylemine aslında pek aşinayız. Hatırlayalım: Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, 26 Ağustos 2012’de Vatan gazetesinden Eda Solmaz’a Tarlabaşı Yenileme Projesi’ni bakın nasıl anlatıyor: “Tarlabaşı projesi başlamadan önce orada bir bina 100 bin liraydı. Bugün yeni projeyle beraber müteahhit daha bitmemiş inşaatın, maketten satışında 1 metrekareyi 7 bin 500 dolara satmış. Düşünün ki orada 100 metrekare dairesi olan birine mimar vermedik, kat karşılığı mantığıyla yatırımcı ile aralarında bölüştürdük. Yani mal sahibine 40 metrekare düşüyor. 100 metrekaresi 30 bin lira etmiyorken, 40 metrekaresi 300 bin dolar ediyor. Değer patlaması var (…) Üç yıl daha ekleyin, Cihangir gibi hatta bambaşka bir yer olacak.”
Başkan Demircan’a göre özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş tarihi Beyoğlu evlerini korumayı, tabii afet risklerine karşı tedbir almayı amaçlayan, “rant değil insan odaklı” bir başka dönüşüm projesinin referansı bu: 100 metrekaresi 30 bin lira etmeyen dairenin, 40 metrekaresinin 300 bin dolar etmesi ve üç yıl sonra Cihangir gibi olması..
İlçesinin kentsel dönüşüm kuruluş devrini Sulukule’de yaşayan Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, yükseliş dönemi ürünü Ayvansaray Yenileme Alanı için 9 Temmuz 2012’de Sabah’tan Dilek Taş’a şunu söylüyor: “Yenilendikten sonra belli bir değer artışı yaşanacak. Bu nedenle de el değiştirmelerin olacağını düşünüyoruz.” Demir, 25 Mayıs’ta Akşam’dan Ercan Öztürk’e verdiği röportajda ise Sulukule’yi Barcelona’ya benzetiyor.
“Yıkılırsa altında kalmayacağımız, can ve mal güvenliğimizi sağlayacak” yeni evlerimizde biz de olacak mıyız? “Rant değil insan odaklı” projeden bunu ummalıyız. Ya 8 Ekim 2011’de Vatan’dan İlker Pehlivan’a konuşan Roman vatandaş ne ummuştu? “Fatih Belediyesi o dönemde 100 metrekarelik bir evi 50 bin lira saymıştı. Bunun üzerine yeni yapılacak ev için üzerine 125 bin lira daha istediler. Bu parayı ödememiz mümkün değildi. Ödesek zaten Etiler’de otururduk. Onun için evleri yatırımcılara sattık.”
Söyledikleri doğruysa bu vatandaş, Cihangir’i geride bırakacak olan Tarlabaşı’na da taşınamamıştır büyük ihtimalle… Ya da eski semtinin yeni haline benzeyen Barcelona’ya.
Bilimsel belediyecilik
Vatan’a konuşan Roman, Sulukule’yi temsil etmeyebilir. Hatta belki de aksi doğrudur; Sulukule’deki yeni evini Etiler’e tercih edenler çoğunluktadır. Radikal’den Jale Özgentürk 3 Aralık 2011’de Başkan Demir’e soruyor: “Ev sahiplerinin yüzde kaçı burada kaldı?”
Demir cevaplıyor: “İlk başlarken diyorsunuz değil mi? Herkes soruyor bunu. Bilimsel bir verisi yok.”
Herkes sorar. Ama Türkiye’de belediyeler kendilerini bilime adamıştır ve bilimsel olmayan hiçbir veriyi de gazetecilerle paylaşmaz. Mustafa Demir’in cevaplamadığı sorunun, asla bilimsel olmayan cevabı şu: Sulukule Yenileme Projesi’nde inşa edilen 640 konutun sadece 20 ile 40 kadarı eski hak sahiplerine ait. Tarlabaşı Projesi’nde ise 278 binadaki 541 tapunun yarıdan fazlası el değiştirdi; kalmakta direnen hak sahiplerinin 100-120 kadarı da belediye ile mahkemelik.
Kentsel Dönüşüm Seferberliği’nin başladığı Esenler’de Başkan Göksu, “yıkılırsa altında kalmayacağımız, can ve mal güvenliğimizi sağlayacak” evlerle donatılmış ilçesinin, İstanbul’un hangi lüks semtini geride bırakacağını henüz açıklamadı. Ama yeni Esenler’in eskisinin en az dört misli para edeceğinden emin.
Bugünlerde paranızı “yükselen değer” kentsel dönüşümden başka hiçbir şeye yatırmayı aklınızdan bile geçirmeyin! “780 bin kilometrekarelik vatan toprağı” en az bire dört veriyor.
Borsaya bildirsek mi?
*Radikal İki, 14 Ekim 2012