Çoğu maçın müthiş geçtiğini söyleyecek. “Aman tanrım ne tempoydu” klişesine kaptıracaklar kendilerini. Aranızda böyle sananlar varsa uyansın hemen. Dün akşam İnönü’de oynanan Beşiktaş-Fenerbahçe maçında tanık olduğumuz tempo ancak orta sahasız takımlarla yapılır. Nitekim iki takımın orta sahasının da baskı yapayım derken alanlarını boş bırakması, topun kanatlara hızlıca akışına neden oldu. Bunun öncelikli nedeni tabii ki Fenerbahçe’nin 4. dakikada golü bulmasıydı. Sahasında oynadığı maçta kalesinde bu kadar erken gol görmek Beşiktaş’ı daha atak oynamaya yöneltti. Fakat bu atak oyun, Fenerbahçe’nin baskılı ve etkili oynadığı ilk 25 dakikanın sadece “reklam arası” dönemlerinde kendini gösterebildi.
Sarı lacivertli takım son haftalarda ilk dakikalarda uyguladığı baskıyı bu maçta da ortaya koyarak maçı en başından koparabilirdi de. Önce Beşiktaş’ın sol kanadını kırdı. Quaresma’nın geriye gelmeyişi bunun en büyük nedeniydi. Bu oyuncunun Simao’yla yer değişmesi ve Ernst’in bu kanada desteği biraz durdurdu Fenerbahçe’yi.
Aykut Kocaman’ın yarım saat sonunda takımını geri çekip devreyi önde bitirme düşüncesi belki de mecburiyettendi. Fenerbahçe bu sezon maçların son çeyreğinde güçten düşüyordu. Kocaman bu nedenle maç sonunu düşünmüş olabilir. Fakat bu hamle, kazanılan alanın da Beşiktaş’a bırakılmasını getirdi. Ancak Beşiktaş da rakip yarı alana organize toplarla, kalabalık hücumlarla yerleşmeyi başaramadı. Yandan gelen birçok ortada topun Almeida’yı geçtiğinde taça çıkması bunun kanıtıdır. Devre biterken yalnızlığın açtığı yarasına tuz basan Dia’yı ancak tekmelerle durdurabilen Ekrem Dağ “ters” İbrahim Üzülmez etkisi yaratarak (bknz. İbrahim Üzülmez’in soldan gelip sağ ayağıyla attığı gol) takımını soyunma odasına umutla gönderdi.
İkinci devreye de Beşiktaş’ın bu kadar hızlı başlaması beklenmiyordu. Evet şans golüydü İbrahim Toraman’ın attığı, ancak önemli olan her zaman o şansı zorlamaktır. Skor üstünlüğünü ele geçiren Beşiktaş sağlı sollu geliştirdiği ataklarla bu sefer maçı koparabilecek takımken Hugo Almeida’nın beceriksizliği bunu engelledi. Beşiktaş’ın bu süreçte, yani ikinci yarının ilk 15 dakikasında, biraz geriye çekilip kanatlara isabetli paslar kullanması etkili oldu. Yine bu süreçte Lugano ve Ferrari eşleşmeleri kırmızı kartın, en azından penaltının, sinyallerini veriyordu. Cüneyt Çakır’ın Ferrari’nin “künde”sini görmesine rağmen düdük çalmaması en büyük hatasıydı. Bazen futbolcular pası atacağı arkadaşını göremiyor, bazen de hakemler… Öyle ki Ferrari de Lugano’ya attığı dirsek esnasında hakemlerin tam onu görebilecek açıda olduklarını görmedi. Gökhan Gönül’e de ikinci sarı karttan bir kırmızı kart gerekirdi.
Schuster’in hamleleri!
Yine de Beşiktaşlılar sonucu hakeme bağlamamalı. Çakır görüp vermediği ilk pozisyonda düdüğünü çalmış olsaydı, beraberlik daha önce gelebilirdi. Her ne kadar Beşiktaş’ı 10 kişi bırakan karar ona ait olsa da, takımın defans ve orta sahasını yıkan kararlar bizzat Beşiktaş teknik direktörüne ait.
Ferrari’den başlayalım: Beşiktaş sezon boyunca istikrarlı bir ilk 11’e sahip olamamasının faturasını dün akşam ödedi. Haftalardır oynayan Nobre, Aurelio, Bobo ve Sivok ilk 11’de yer almadı. (Bobo ve Sivok kulübede de yoktu.) Diğer taraftan ilk 11’e en son Ekim ayında çıkan Ferrari ise sahadaydı. Schuster’in aylardır oynatmadığı oyuncusunu bu kritik maçta sahaya sürmesinin kendince geçerli nedenleri (örneğin Lugano gibi) olabilir. Peki Ferrari eksildiğinde kulübede yedeğinin (tabii ki Sivok’un) olmaması nasıl gerekçelendirilebilir?
Kırılma anı: Aurelio Necip değişikliği
Almeida’nın kaçırdığı gol ve kırmızı kart, maçın dönüm noktaları olarak görülüyor. Peki Fener’in galibiyet gollerinin Necip Aurelio değişikliğinden sonra gelmesine ne demeli? Schuster Aurelio’yu alarak elindeki 1 puanı da rakibine hediye etti. Sarı kart görmüş olsa da Necip’in sahada kalması, o dakikaya kadar olumlu işler yapmış oyuncusunun enerjisinden yararlanması gerekirdi.
Guti’nin, Simao’nun oyundan nasıl düştüğünü gördük. Bunun olabileceğini düşünemeyip Simao-Fernandes değişikliğine gitmemesi Schuster’in bir başka gafletti dün akşam.
İşte Alex’i “sahaya döndüren”, bugünkü gazetelerde manşet olmasını sağlayan hatalar bunlardı. Brezilyalı, orta sahası bomboş bırakılan bir Beşiktaş karşısında sahneye çıktı.
***
Sezona çalkantılarla başlayan Fenerbahçe’nin sabırla bugünlere gelmesine diyecek fazla söz yok. Geçmiş sezonların aksine bu kez, liderliği korumanın stresine değil, geriden gelmenin psikolojik avantajına sahipler. Trabzon’un liderliği ve mutlu sona ulaşma ihtimali, Spor Toto Süper Ligi’ni diri tutuyor. Gelgelelim bordo mavililerin bugün Manisa deplasmanında yukarıda söylediğim nedenle puan kaybetmesi, Fenerbahçe’nin arkasına aldığı rüzgârı daha da kuvvetlendirecek.