26 Nisan’da Resmi Gazete‘de yayınlanarak yürürlüğe giren Spor Kulüpleri ve Spor Federasyonları Kanunu‘nun ülke sporuna sağlayacağı katkı tartışılıyor.
HaberVs‘nin görüşüne başvurduğu spor akademisyenleri kulüplerin, özellikle de futbol branşında yaşadığı mali sorunlar gerekçe gösterilerek spor yönetiminde merkezileşme yolunun açıldığı görüşünde.
Akademisyenlere göre Türkiye’de spor kulüplerin yaşadığı sorunların nedeni mevzuat eksikliği değil mevcut düzenlemelere uyulmaması ve denetim mekanizmalarının çalıştırılmamasıydı.
“Kamu yararına çalışan dernek” statüsündeki kulüplerin yasayla anonim şirkete dönüştürülmesinin ise taraftarı kulüplerden uzaklaştırarak sahiplik yapısını değiştirebileceğini, diğer taraftan yasayla Spor Bakanlığı‘na verilen yetkilerin yasayla amaçlanan ticari yapılanmayla da tezat oluşturduğunu dile getiriyorlar.
Akademisyenler tüm braşların aynı mevzuatla yönetilmeye çalışmasını ve yasanın amatör branşlara katkı getireceği görüşünü ise gerçekçi bulmuyor.
“Kurallara uyulmasını sağlamak yerine yeni kurallar getiriliyor”
İstanbul Bilgi Üniversitesi Spor Yöneticiliği Bölümü’nden Dr. Öğretim Üyesi Hakan Yılmaz, Türkiye’de spor kulüplerinin mali durumunun özel bir yasa olmadan da denetlenebilir ve düzenlenebilir olduğu görüşünde. Yılmaz’a göre kulüplerin mali sorunlar yaşamasının nedeni hali hazırdaki düzenlemelerin eksik olması değil, bunlara uyulmaması:
“Dünya standartlarıyla karşılaştırıldığında Türkiye’de kişisel ve kurumsal finansal süreçleri düzenleyen yeterince ticarî kanun hükmü ve yeterli altyapı var. Dolayısıyla dernek de olsa şirket de olsa siz bu hükümleri, uygulayabilirdiniz.”
Yılmaz’a göre Türkiye sporunda mevcut kuralların hayata geçirilememesinin nedeni, kurumsal davranıştan uzak kişisel tercihler ve hatalar. Denetim mekanizması devreye girmiyor ve yerine getirilmeyen sorumluluklar gözardı ediyor. Ancak çözüm yeni bir mevzuat oluşturmada aranıyor:
“Gelişmiş toplumların önemli özelliklerinden biri kurallara uyma kültürü ve kurumsallaşmadır. Türkiye’de kurallara uyan insanlar yaratmak yerine yeni kurallar yaratmaya çabalıyoruz. Kurumsallığı geliştirmek yerine iyi çalışmayan kurumları kişilere ya da merkeziyetçi bir bakış açısına bağımlı hale getirmek hiçbir sorunu çözmüyor.”
Yeni yasada kulüplerin belli bir miktar üzerindeki ödeme ve tahsilatlarını bankalar üzerinden yaparak şeffaflaşması amaçlanıyor. Şeffaflığın sağlanması için de yeni bir yasaya ihtiyaç olmadığını savunan Yılmaz, kulüplerin çoğunun organik olmayan finansal bir sistemle ayakta durduğuna dikkat çekiyor:
“Bazen devlet tarafından, bazen de sponsorluk adı altında hatır gönül ilişkileriyle sağlanan sürekli bir sübvansiyondan bahsedebiliriz. Profesyonelden amatör seviyeye kadar tüm branşlarda da var olmayan bir gelir harcanıyor. Ama futbol daha göz önünde olduğu için bu branşta yaşanan çöküntünün herkes farkında.”
Spor Bakanlığı’nın merkezi gücü
Yasayla, spor federasyonlarının her türlü harcaması Spor Bakanlığı denetimine tabi oluyor.
Türkiye Tenis Federasyonu Başkanvekili Cem Tınaz, spor federasyonları ve devlet arasındaki bağın kuvvetlenecekmiş gibi göründüğünü ama Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) dışındaki spor federasyonları zaten devlet denetiminde olduğuna dikkat çekiyor. TFF’nin özerk yapıda olduğu için diğer federasyonlara göre bağımsız olduğunu söyleyen Tınaz, bu nedenle yasadan etkilenecek olan tarafın daha çok TFF olduğunu ve diğer federasyonların denetim sürecinde büyük bir değişim olmayacağını belirtiyor.
Dr. Hakan Yılmaz, mali disiplin ve denetimin gibi sorunlu noktaların düzeltilmesi gerekçesiyle yeni bir yasanın “elzem” olduğunun düşündürülmeye çalışıldığı görüşünde. Yılmaz’a göre, yasa gerçekte bütün spor kulüplerini daha da merkezi bir karar mekanizmasına bağımlı kılacak ve kulüpleri sivil toplum kuruluşu niteliklerinden uzaklaştırıp şahıs ya da şirket odaklı bir yapıya dönüştürmeyi amaçlıyor.
Kulüp yöneticileri yasayla, mevzuat ve sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kasıtlı olarak veya ihmal ettikleri taktirde, doğacak zararların tamamını ödemekle (müteselsilen) yükümlü oluyor. Yöneticilere ağır yaptırımlar ve hapis cezası uygulanabilecek.
Yaptırımlarla ilgili düzenlemenin uzun süredir tartışıldığını belirten Kadir Has Üniversitesi Spor Çalışmaları Merkezi Müdürü, Öğretim Görevlisi Emir Güney, dernek statüsündeki kulüp yöneticilerine kar-zarar durumuna bakarak bugüne dek herhangi bir yaptırım uygulanmadığını söyleyen Güney, kulüplerin mali sorunlarının bu boşluktan kaynaklandığı görüşünde. Yöneticilerin kendi dönemlerindeki mali tablosundan sorumlu tutulmasının olumlu bir gelişme olarak görünmesine rağmen yönetici adaylarının bu yükün altına girmek istemeyebileceğine de dikkat çekiyor.
Cem Tınaz da aynı görüşte; “Mali anlamda olumsuz sonuçlanan her kararın büyük cezai yaptırımlara tabi olması, yöneticileri karar alma cesaretinden yoksun hale getirebilir” diyor. Tınaz’a göre, iyi niyetle alınan kararların bile yaptırıma tabi olma olasılığı yöneticileri zorlayacak.
Ülke futbolundaki en büyük sorunlardan birinin borçlar olduğunu belirten Emir Güney, “Borçların ödenebilmesi için de gelir kalemlerinin yükseltilmesi gerekiyor. Gelirin yükseltilebilmesi için de yayın ihalesi ile yerli ve yabancı yatırımcıların önemi büyük” diyor.
Ancak Spor Bakanlığı’na böylesine bir denetleme yetkisi verilmesi, olası yerli ve yabancı yatırımcılar için de caydırıcı olabilir. Emir Güney, daha liberal ve yatırımları özendirecek bir yapı kurulabilecekken kontrolü bakanlığa verip tekil, merkezi ve daha katı bir kontrol mekanizması oluşturulduğunu belirtiyor.
Dünyanın her yerinde sporun özel sektör üzerinden yürüyen bir yapıya sahip olduğunu söyleyen Güney, Avrupa ülkelerinde de sporla ilgili yasalar olsa da en az kısıtlayıcı yapıda olduğunu belirtiyor. Sportif süreçlerin kanunla değil de daha çok federasyonların talimatlarıyla düzenlenmesinin sporun doğasına daha uygun olduğunu ekliyor. Güney’e göre bir güncelleme ihtiyacı doğduğunda tekrar kanun değişikliğine gidilmesi gerekeceği için uzun bir bürokrasi devreye girmek zorunda kalacak.
Dernek statüsünden anonim şirket yapısına geçiş
Yasayla birlikte “kamuya yararlı dernek” statüsündeki spor kulüpleri, anonim şirket (A.Ş.) olarak örgütlenerek, ticari şirkete dönüştürülüyor.
Cem Tınaz’a göre Türkiye’deki spor kulüplerinin mevcut yapıları, anonim şirkete işleyişiyle uyumlu değil ve bu durum, özellikle büyük kulüplerin satılmasına neden olabilir. Tınaz İngiltere’deki futbol kulüplerinin değişimini hatırlatıyor:
“Kulüpler, gerçek sahipleri üyeler ve taraftarlarken kulüpler ve kulüp sahibi hissedarlar oldu. Bu hissedarlar tabii ki kâr amacı güdüyordu. Türkiye’de ise dernek statüsünde bulunan kulüplerin başkanları, kulüp zarar ettiği zaman kişisel maddi kayıp yaşamıyorlar ama kâr ettikleri zaman da maddi bir fayda elde etmiyorlar.”
Kulüplerin dernek statüsünde yani spor kulübü olarak kalma opsiyonunun devam ettiğini hatırlatan Emir Güney, yasanın kulüpleri anonim şirket yapısına geçmeye teşvik ettiği ve ana amacının da bu olduğunu söylüyor. Kulüplerin yatırımcılara satılabileceğini belirten Güney, “Şampiyonlukları olan büyük kulüplerin kısa vadede böyle bir yola gideceğini düşünmüyorum ama sistem işlemez ve kulüpler iflas etme noktasına gelirlerse o zaman satışları kaçınılmaz olacaktır” diyor.
Yasayla kulüplerin sivil toplum kuruluşu nitelikliğinden uzaklaştırıp şahıs ya da şirket odaklı bir yapıya dönüşmesinin amaçladığını düşünen Hakan Yılmaz ise “zaten mevcut borçlarını döndürmekte zorlanan kulüplerin satılmaktan ve şahıs kulüplerine dönüşmekten başka şansı kalmayacak gibi gözüküyor” diyor.
“Tüm branşlara aynı kuralın uygulanması sorunlu”
Cem Tınaz yeni spor yasasıyla ilgili en büyük problemlerden birinin farklılıkların göz ardı edilmesi olduğunu düşünüyor. Tınaz yasanın spor yasası olarak hazırlanmasına rağmen odağının daha çok futbol kulüpleri olduğunu belirtirken futbol ve diğer spor branşlarının dinamiği arasındaki farklılığa dikkat çekiyor:
“Türkiye’de spor branşları arasında örgütsel olarak ciddi farklar mevcut. Bazı spor kulüpleri amatör branşlarda küçük bütçelerle önemli işler başarırken, bazı spor kulüpleri de yüksek bütçelerle profesyonel spora yönelik işler yapıyorlar. Buradaki soru, ‘Yasa bu bağlamların hangisine hizmet sunuyor?’ olmalı.” Tınaz, tek tip uygulamanın tüm bu farklılıkları gözetmeden uygulamaya çalışılmasının sorun yaratacağı görüşünde.
Denk bütçe maddesinin futbol dışındaki diğer spor branşlarını da etkileyeceğini söyleyen Emir Güney, şimdiye kadar futbol şubesi olan spor kulüplerinin amatör branşlarının genelde futboldan kazanılan gelirle devamlılık sağladığını fakat yasayla birlikte bağımsızlaşmak ve kendi gelirini üretmek durumunda kalacaklarını belirtiyor ve ekliyor: “Futbol dışındaki branşlar kendi gelirlerini üretmeyi başaramazlarsa küçülmeye gitmek zorunda kalacaklar.”
“Spor pazarı liglerin yayın haklarının satışından ibaret değil”
Yasanın spor yasası olmasına rağmen medyada sadece futbol üzerinden yorumlandığını belirten Hakan Yılmaz da, denk bütçe yani gelirin kadar harcayabilme kuralıyla basketbol, voleybol ve hentbol gibi liglerin ayakta kalamayacağından endişeli. Yılmaz, Türkiye’de amatör sporların bir geliri olmadığını, çünkü gelir yaratacak bir pazarın olmadığını söylüyor. Yılmaz, spor federasyonlarının kendi ana misyonlarını yerine getiremediğini vurguluyor:
“Federasyonlar liglerin yayın haklarını satmakla ilgili sorumluluklarını bir kenara bırakıp ülkede daha çok insanın doğru şartlarda spor yapmasını, genç nesillere spor eğitimi veren insanların kalitesinin yükseltilmesini, bilimin spora nüfuzunu geliştirmeyi dolayısıyla da spor pazarını geliştirmeyi hedeflemeli. Spor pazarı liglerin yayın haklarının satışından ibaret değildir.”
Milli sporcu olmak yönetim becerisi sağlar mı?
Spor federasyonlarının yönetim kurullarındaki kişilerden en az ikisinin eski milli sporcu olacak olması ile ilgili maddeye de değinen Cem Tınaz, her branş için hem eski milli sporcu olup hem de spor yönetimi eğitimi almış ve yöneticilik konusunda yetenekli kişiler bulabilmenin mümkün olmadığı görüşünde.
Tınaz, “Sporun içinden gelen insanların sporu yönetmesi konusunda hemfikirim ama geçmişte başarılı bir sporcu olmak sporu yönetebilmek adına tek başına yeterli değil” diyor.
Hakan Yılmaz, “Spor yönetiminin profesyonel bir iş ve akademik bir disiplin olduğunu göz ardı eden ve federasyonlar, Spor Bakanlığı, spor kulüpleri gibi spor örgütlerinin yönetiminde spor yönetimi eğitimi almış insanların görev almasının zorunlu olmadığı bir yasaya karşıyım” diyor.
Spor yönetimi eğitimi alma zorunluluğu maddesi olmaksızın eski milli sporculara yönetimlerde yer verilmesinin yönetimsel yapının iyileştirilmesinde bir fark yaratamayacağını belirten Yılmaz şu soruyu soruyor:
“Bu yasa teklifi hazırlanırken komisyonlarda ve toplantılarda spor yönetimi eğitimi almış biri görev almış mıdır?”