Genel

İstanbul’a Ahmedinecad eziyetinin resmidir

Yazan: [email protected]

Güventürk Görgülü Kentte yaşayanlar olmasa şu İstanbul ne güzel yönetilirdi değil mi? Bir üç beş sekiz değil hep böyle! Burası İstanbul ve bu şehre sürekli işadamları, devlet adamları sanatçılar vb. birileri geliyor. Sürekli bir yerlerde bilmem ne toplantıları düzenleniyor ve her seferinde İstanbullular aynı sorunu yaşıyor. Bugün şu geldi yollar kapalı, bugün bu geldi geçiş […]

Güventürk Görgülü

Kentte yaşayanlar olmasa şu İstanbul ne güzel yönetilirdi değil mi? Bir üç beş sekiz değil hep böyle! Burası İstanbul ve bu şehre sürekli işadamları, devlet adamları sanatçılar vb. birileri geliyor. Sürekli bir yerlerde bilmem ne toplantıları düzenleniyor ve her seferinde İstanbullular aynı sorunu yaşıyor. Bugün şu geldi yollar kapalı, bugün bu geldi geçiş yasak, bugün şu toplantı var ulaşım yok, yarın şu olacak metro çalışmayacak vs.

İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad’ın ziyaretiyle İstanbul’un eziyet günleri halkasına bir yenisi daha eklenmiş oldu. Daha öncekilerini ise saymakla bitmez; En akılda kalanlar, Papa ziyareti, NATO zirvesi… Başımıza geldikçe bağırıp çağırıyoruz, sonra bir yenisi olana kadar unutuyoruz ve sonra tekrar aynı sahneleri yaşıyoruz.

Ahmedinecad’ın İstanbul’a geleceği öğle saatlerinde, yalnız Yeşilköy ve çevreyolu değil, Mecidiyeköy, Beşiktaş, Çırağan’a kadar tüm yollar yine saatlerce kapalı tutuldu. Beşiktaş Akaretler’den öteye, arabalı veya yaya kimse geçirilmedi. Belediye otobüsleri bile garajlara çekildi. Polise itiraz etmeye kalkanlar tartaklandı, korkutuldu, kovalandı.

Ne işi olanlar işine gidebildi, ne evine gidecekler eve ulaşabildi.

İstanbul söz konusu olduğunda belediye başkanından, valisinden, bakanından, başbakanına, cumhurbaşkanına kadar konuşmalarına bir bakın, mangalda kül bırakmazlar. “İstanbul şöyle dünya şehri, böyle dünya şehri, bu kente şunları yapacağız bunları yapacağız” diye makineli tüfek gibi saydırırlar. Sonra yabancı devlet başkanları, başbakanlar “Yahu bir de İstanbul’u görelim” dediler mi yandık. O “dünya kenti”nden geriye eser kalmaz. Yollar kapanır, insanlar işlerine gidemez, bulundukları yerlere hapsedilir, sokaklar insansızlaştırılır, ortada bir terör havası estirilir ki sormayın.

O zaman ara ki bulasın şu meşhur “dünya kenti”ni…

Başbakanımız da Cumhurbaşkanımız da çok geziyorlar, çok görüyorlar. Mesela Londra’ya, Paris’e, New York’a gittiklerinde onlar için kaç tane yolu kapatıyorlar? Tayyip Erdoğan geçecek diye New York caddelerinden insanları kovalıyorlar mı? Abdullah Gül Eyfel Kulesi’ni görmek isteyince kuleye çıkan bütün yolları kapatıyorlar mı? Bütün “dünya şehirlerinde” böyle mi yapıyorlar?

Şimdi son zamanın büyük tartışması, daha doğrusu “geyiği”, İstanbul finans merkezi olacakmış… Ataşehir’e iki tane kule diktiğinizde, oraya buraya gelişigüzel gökdelenler serpiştirdiğinizde burası ne “finans merkezi” olur ne de başka bir şeyin merkezi.

Kentinize iki tane yabancı konuk geldiğinde “güvenlik” adına bütün önleminiz “yolları keselim, sokakları boşaltalım”dan ibaretse, siz bir kişiyi ağırlamak için milyonlarca kişiyi rahatsız etmekten başka yol bulamıyorsanız, kusura bakmayın ama ne sizden bir şey olur ne de o şehir bir şeyin merkezi olur.

İstanbul onu yönetenlerin tüm engellemelerine rağmen zaten tartışmasız bir dünya kentidir. Eğer kentin altyapısında, ulaşımında, mimarisinde bir yetersizlik varsa bu, kentin değil, doğrudan doğruya onu yönetenlerin yetersizliğindendir. En üst düzeyinden en alt düzeyine kadar İstanbul’u yönetenlerin kafalarının içindeki köyler kasabalar yıkılmadıkça İstanbul’u bir dünya kenti olarak görüp yönetebilmeleri de ne yazık ki mümkün olmayacak…

Yorum yazın