Genel

Kadına şiddetin öteki adı: Güldünya

Yazan: Merve Yüksel

Bir süredir TV ekranlarında tanıtımı duyurulan bir dizi, Güldünya, yakında gösterime girecek. Adını, kardeşleri tarafından, hem de devletin gözetimindeyken namus kisvesi adı altında öldürülen Güldünya Tören’in adından alan dizide, bir sığınma evinde kalan Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden kadınların öyküleri anlatılacak. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü’nde, bir diziye adını veren töre […]

Bir süredir TV ekranlarında tanıtımı duyurulan bir dizi, Güldünya, yakında gösterime girecek. Adını, kardeşleri tarafından, hem de devletin gözetimindeyken namus kisvesi adı altında öldürülen Güldünya Tören’in adından alan dizide, bir sığınma evinde kalan Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden kadınların öyküleri anlatılacak. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü’nde, bir diziye adını veren töre kurbanı Güldünya kimdi hatırlatalım istedik. 27 Şubat 2004 tarihinde töre cinayetine kurban gittiğinde 22 yaşındaydı. Aylarca “törelerin” namlusunu ensesinde hissetmiş hatta iki kez ölümden dönmüştü. Sığındığı polisler başta olmak üzere herkes, tehlike altında olduğunu biliyordu. Ama her seferinde onu kurtaracak bir çözüm bulunmadan yalnız bırakıldı. Sokak ortasında vurulduğunda kurtulmayı başarmıştı fakat hastaneye kaldırıldıktan sonra, hiçbir güvenlik tedbiri olmadığı için elini kolunu sallayarak gelen kardeşleri ikinci denemede Güldünya’yı canından edip, “namuslarını temizlemişlerdi”.

Aşık olmak sonun başlangıcı

Güldünya Tören’nin henüz 22 yaşındayken İstanbul’da son bulan öyküsü, Bitlis’in Güroymak ilçesine bağlı Budaklı Köyü’nde başladı. Şego aşiretine bağlı ailesi de tıpkı diğerleri, “namuslarına” bağlı “törelerine” sadıktı. Aşık oldu Güldünya. Ferman dinlemeyen gönlünü kaptırdığı kişi, aynı zamanda teyzesinin oğlu olan ve amcasının kızıyla evli Servet Taş’tı. Karşılıksız kalmadı aşkı. Adının önünde “yasak” kelimesiyle birlikte yaşanmaya başladı. Güldünya için sonun başlangıcını hazırlayan da bu oldu. Hamile kaldı. Ne kadar gizlemeye çalışsa da karnındaki canın şişliğini, fark edilmesi çok uzun zaman almadı. Aşiretin ileri gelenlerine anlatıldı, “törelerin” ne emrettiği konuşuldu. Servet Taş’ın Güldünya’yı kuma olarak almasına ve birlikte köyü terk etmelerine karar verildi.

Kendini asması istendi

Güldünya istemeyince kumalığı Servet Taş kaçtı. Gidecek bir yeri olmayan Güldünya önce bir odaya hapsedildi ardından İstanbul’daki amcası Mehmet Tören’in yanına sürgün edildi. Amcasının, “Seni biriyle evlendirebiliriz, ama çocuğu nasıl açıklarız” dediğinde başına gelecekleri biliyordu artık. Bir süre sonra ağabeyi İrfan geldi memleketten. Odasına girdiği Güldünya’ya bir ip uzatıp, kendisini asmasını söyledi. Ağabeyi odadan çıkar çıkmaz Güldünya da pencereden atlayıp evden kaçtı. Polise sığındı. Götürüldüğü Fatih’teki Şehremini Polis Merkezi’nde başından geçenleri anlattı. “Öldürecekler beni” dese de karakola çağrılan amcası ve ağabeyinden, öldürülmeyeceğine dair söz alınmakla yetinildi. Bir sığınma evine yerleştirilmesi gerekirken amcasına teslim edildi.

Bebeğine Ümit adını verdi ama…

Kendi kanından canından ağabeyine ve amcasına güvenmeyen Güldünya polislere bir arkadaşının babası olan ve Bitlis’teki köylerinde uzun süre imamlık yapan Alaattin Ceylan’ın adını verip, “Beni ona teslim edin yoksa öldürürler” dedi. Polisler bu isteği olsun yerine getirdi. Ceylan, Güldünya’yı çocuklarından ayrı tutmadı ama ne anlama geldiğini bildiği törenin kurallarından tedirgindi. 1 Aralık 2003 günü doğdu Güldünya’nın bebesi. Geleceğine dair ümitlerini yeşertsin diye adını Ümit koydu. Bebeği öldürülmesin diye, kucağında bile tutamadan bir arkadaşına evlatlık verdi.

“Törelerin gereği yerine getirilsin”

Bu sırada Bitlis’te dedikoduların önü alınamayınca aşiretin ileri gelenlerin yine toplandı ve “Törelerin gereği yerine getirilsin” dendi. Bu karardan sonra İstanbul’a gelen baba Şerif Tören, iki gün Alaattin Ceylan’ın yanında kalsa da kızının yüzüne hiç bakmadan geri döndü. 25 Şubat günü Ceylanların kapısını çalan ağabey İrfan Tören’di. Kardeşine, kendisini Bursa’daki teyzesinin yanına götüreceğini hatta iş bulacağını söyledi. Alaattin Ceylan, başına bir şey gelmesinden korktuğundan ağabeyi ve Güldünya ile birlikte otogara gitmek üzere evden çıktı. 100 metre yürümüşlerdi ki küçük kardeşi Ferit’i gördü Güldünya. Eli paltosunun cebindeydi. Birden silahını çıkardı, ateşledi. Kalçasından vurulan Güldünya’yı korumak için Ceylan üzerine yatınca silahını ikinci kez ateşleyemeyen küçük kardeş ağabeyiyle birlikte kayıplara karıştı. Önce bir özel hastaneye oradan da Bakırköy Devlet Hastanesi’ne gönderilen Güldünya, hemen ameliyata alındı. Sonra hastane yetkilileri haber vermesi üzerine polis geldi. Güldünya, başından geçenleri anlattığı ifadesini, “Kardeşlerimden şikâyetçi değilim” diyerek bitirdi.

Devlet gözetiminde infaz

Törelerin tetikçisi kardeşler yakalanamamıştı ama polis, bir koruma dahi bırakmadan hastaneden ayrıldı. Gece yarısı, Güldünya’nın refakatçisi olduğunu söyleyen kardeşlerden biri hastanenin kapısından içeri girdi. Ferit Tören’in titremeyen elleri silahının namlusunu Güldünya’nın başına doğrultup iki kez ateş etti. Hızlı adımlarla kaçıp gitti. Ailesi yaşarken gözden çıkardığı kızlarının cenazesini dahi almak istemedi. Ancak, Güldünya’nın ölüm kararını veren aşiret büyüklerinin devreye girmesiyle alınan cenazesi köyünde toprağa verildi. Verilen ölüm kararını uygulayan kardeşleri İrfan ve Ferit Tören ise yakalanmalarının ardından yapılan yargılamalardan sonra hapis cezasına çarptırıldı. Bakırköy 5. Ağır Ceza Mahkemesi, kardeşlerini öldüren sanıklara önce taammüden insan öldürmeye teşebbüs etmekten müebbet hapis cezası verildi. Ferit’in cezası, suç tarihinde 18’den küçük olduğu için 10 yıla indirildi. Mahkeme iyi hal kararıyla, İrfan’a 16 yıl sekiz ay, Ferit’e sekiz yıl dört ay hapis cezası verdi.

İstanbul töre cinayetinde birinci!
Kadına yönelik şiddetle ilgili Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı’nın 2007’de hazırladığı Töre ve Namus Cinayetleri Raporu’na göre İstanbul’da her hafta en az bir kişi töre cinayetine kurban gidiyor. Bu alanda yapılan en kapsamlı çalışmalardan biri olan rapor, son beş yılda namus kisvesi altında işlenen cinayetlerin sayısının bini geçtiğini ortaya koydu. Namus cinayetlerinin en çok işlendiği üç ilin İstanbul, İzmir ve Ankara olması ise rapordan çıkan bir diğer ilginç sonuç. Ayrıca raporda, İstanbul’da 2006’da töre ve namus cinayetinden 27 kişinin öldüğü, 2007’de bu sayının 53’e çıktığı da belirtildi. Raporun ortaya koyduğu bir diğer sonuç da töre cinayetlerinin sayısının 2002’den 2007’ye kadar 150’den 220’ye yükselmiş olması. Doğrudan namus nedeniyle işlenen cinayet sayısı ise 300’ü geçiyor. Öldürülen kadınların 94’ünün “yasak ilişki” nedeniyle, 71’inin “cinsel taciz” nedeniyle, 17’sinin ise tecavüz nedeniyle öldürüldüğü belirtiliyor. Töre cinayetlerinin yüzde 9’unu çocuklar işliyor ve sanıklar 19–35 yaş arasındaki kişilerden oluşuyor. Ayrıca faillerin genelde pişmanlık duymadıkları ve cezaevlerinde kahraman muamelesi gördükleri de raporda yer alıyor.

1 Yorum

Yorum yazın