20 Ekim’de yapılan kongrede seçilen ve Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün 34. başkanı olan Ahmet Nur Çebi (60) ilk röportajını HaberVs‘ye verdi. Çebi, Başkan Fikret Orman‘ın göreve ilk geldiği Mart 2012’den Eylül 2018’deki seçime kadar yönetimde yer almış ve ikinci başkanlık görevinde bulunmuştu.
HaberVs muhabiri Dila Özdoğan‘ın röportajını olduğu gibi veriyoruz.
Göreve gelmenizle camiada büyük bir güven ortamı oluşmuş görünüyor. Fikret Orman’ın da büyük hizmetleri oldu, sizin de bulunduğunuz yönetim yine zor bir dönemde sorumluluk alıp önemli gelişmelere imza atmıştı. Vefalı Beşiktaş taraftarının da karakterine uygun olarak sahiplendiği bir “feda” sezonu var. Ancak geçen zamanda hem bu anlayışı hem de yönetimdeki bütünlük yitirilmiş görünüyor. Ne oldu, neler yaşandı?
Geçmişte yaşananları biz burada konuşamayacağız. Feda döneminin Beşiktaş’a çok faydası oldu ama bu dönemi artık feda olarak adlandıramayacağız. Bu dönem mücadele, yeniden yapılandırma, yanlış giden ve yaşadığımız her türlü durumu düzeltme zamanıdır. Yanlış olan şeyleri tecrübelerimize dayanarak düzeltmek bizim için ve Beşiktaş için büyük bir şans olacaktır.
Mali sorunları çözmeye çalışırken rahat çalıştım çünkü hiç kimse bu konularla ilgilenmekten hoşlanmıyordu. Dolayısıyla bana çok karışan olmadı. Ama ne zaman rahatladık o zaman herkes mali konularla ilgilenmeye başladı.
Eski yönetimden Mesut Urgancılar ve Adnan Dalgakıran yeni yönetimde de görev alıyorlar. Demek ki bu isimlerle uyumlu çalışıyorsunuz. Ancak onlar istifa ettiğinde siz kulüpte kalmayı tercih etmiştiniz. Neden beklemeyi tercih ettiniz?
Onlara o tarihlerde de kulüpten ayrılmamaları gerektiğini söyledim. Bir süre de beni kırmayıp kaldılar ama sonra daha fazla dayanamayacaklarını, bu düzen içerisinde Beşiktaş’a katkı veremeyeceklerini söyleyip ayrıldılar. Benim vizyonum ve görevim onlara göre farklıydı. Kulübün mali sorunları içerisinde yüzdüğü bir dönemde mali sorunları çözen bir adamın gitmesi bana göre Beşiktaş’ı terk etmek demekti. Çok zorlanmama rağmen devam ettim. O dönem görevimi biraz da rahat yaptım çünkü hiç kimse mali konularla ilgilenmekten hoşlanmıyordu. Dolayısıyla bana çok karışan olmadı. Aslında herkes bu durumdan kaçtı. Herkesin kaçtığı bu zorluk benimde rahat çalışmama sebep oldu çünkü tek kaldım. Tek kalmak kötü ama yalnız olduğum için rahat ettim. Feda döneminden çıkınca kulüp biraz rahatladı. Ne zaman rahatladık o zaman herkes mali konularla ilgilenmeye başladı. Bu durumlar beni çok yıprattı. Ayrılmaya karar verdiğim ama halen daha devam eden takımın namağlup yürüdüğü bir dönemde bırakıp gidemezdim. Şenol Hoca’yı yalnız bırakmamak için Beşiktaş’tan ayrılmadım ama mecbur kaldım diyebiliriz.
Şenol Hoca’nın yalnız kalmasını istememiştim ama Fikret Bey bana sormadan seçim kararı alınca devam etme gereksinimi duymadım.
Şenol Güneş demişken: Milli takımın Avrupa Şampiyonası elemelerinden grup ikincisi olarak çıkmasına sevindik. İstifa ettiğiniz gün “futbol branşını Şenol hocaya emanet ediyorum, onun varlığı önemli” demiştiniz. Seçildiğiniz gün dahil şu anda futbol takımının başında bulunan Abdullah Avcı’ya saygı duyduğunuzu ve göreve devam edeceğini dile getiriyorsunuz. Bu nedenle soruyu Abdullah Avcı’dan bağımsız soruyorum: Güneş’in kulüpten ayrılması tekrar görev almanız için bir kırmızı çizgi miydi? Ya da Ahmet Nur Çebi o dönemde başkan olsaydı Güneş’le devamı sağlar mıydı?
Şenol Hoca benden sonra ayrıldı çünkü onların profesyonel bir sözleşmesi vardı. Benim ayrılmamın arkasındaki neden Fikret Orman’ın bana danışmadan, benim fikrimi almadan seçim kararı almasıydı. Bunların ikisi birbirinden çok ayrı şeyler. Şenol Hoca disiplinli ve çalışkan biridir. Kulübe çok katkı verdi. Kendisine ben de çok destek oldum, zor zamanlarında yanında oldum. Bu sebeple zaten bırakıp gidemedim. Hocanın yalnız kalmasını istememiştim ama maalesef Fikret Bey seçim kararı alınca her ne kadar teklif etse de bana devam etme gereksinimi duymadım.
2018’de istifa ederken “kulübün kötü yönetildiğini” dile getirdiniz. Neden kötü yönetiliyordu?
Ben istifa etmedim. 2018 senesinde istifa etmeye karar vermiştim ancak takımın Avrupa kupalarında namağlup yürümesi ve Şenol Hoca ile olan iş birliklerimiz sebebiyle Beşiktaş’ı bıraktığım anda takıma zarar vereceğini bildiğim için sezonun sonunu bekledim. Mayısta sezon bittikten sonra bırakmak istediğimi Fikret Bey’le paylaştım. Fair play ile ilgili olarak temiz kağıtları denilen bir şey vardır yani borçsuzluk yasası almak. Onları alıp gitmek istedim ama Fikret Bey benim istifa etmeme zaman bırakmadan erken seçim kararı aldı.
Şenol Hoca ile olan iş birliklerimiz sebebiyle Beşiktaş’ı bıraktığım anda takıma zarar vereceğini bildiğim için sezonun sonunu bekledim. Fikret Bey benim istifa etmeme zaman bırakmadan erken seçim kararı aldı.
Kulüpte kurumsallık yok. Kimin ne yaptığı belli değil. Herkes egosunu tatmin etmek için hareket ediyor. Transferlerde de bir bütçeye herhangi bir futbolcunun başarısına, sadakatine sağdık kalmadan, gelişigüzel menajerlerle yapılan transferler… Bütçe 45-50 milyon Euro iken biz şampiyon olduğumuzda 90 Euro ya çıkınca patlamıştı. Bu nedenle ben gidişatı doğru görmedim. Kurumsallık yok, bir futbolcunun niye alındığının sebebi ve gerekçesi yok. Futbolculara verilen paranın hak etmemesini düşünmem. Şu an yaşadığımız sorunlardan biri son iki sene içerisinde saçma sapan yapılan transferler. Bu transferler yüzünden 150 milyon Euro muz gitti. 150 milyon Euro bugün 1 milyar TL. Bugünkü borcun üçte biri neredeyse.
Beşiktaş’ın içinden ayrılmayan menfaat çeteleri var. Sadece kendi şahsi menfaatlerini güderek kulüpte varlıklarını sürdürüyorlar.
Kurumsallaşmaya dikkat çekiyorsunuz. Beşiktaş’ın kurumsallaşması karşısındaki engeller nelerdi?
Beşiktaş’ın içinden ayrılmayan menfaat çeteleri. Bunlar yıllar yılı var. Bu kişiler genel kurullarda var. Genel kurullarda hakimiyet sağlıyorlar ve bu hakimiyetle başkan ve yönetimi etki altına alarak bir türlü kulüpten uzaklaşmıyorlar. Ve her biri kulübe yakınlarını üye yapıyor. Böyle bir etki alanı yaratıyorlar. Dolayısı ile kurumsallaşma olduğu zaman bu kişiler yer bulamaz. Sadece kendi şahsi menfaatlerini güderek kulüpte varlıklarını sürdürüyorlar. Bunların da faaliyet gösterdiği bir yerde profesyoneller kayboluyor.
Peki şu andaki Beşiktaş Spor Kulübünün karşı karşıya olduğu tablo nedir? İlk neşteri nerelere vuracaksınız?
İlk neşter diye bir şey maalesef kalmamış. Hepsini aynı anda yapmak zorundayız. Mali anlamda aşırı israf var, personel gideri var, çalışmayanlara ödenen paralar var, az çalışana çok ödenen paralar var, hak etmeyenlere verilen ücretler var. Önce israfı önleyeceğiz. İlk neşter bu. İkincisi ise tüm faaliyetlerin gelir ve giderlerini kapattığı hatta kar ettiği bir düzene geçmek zorundayız. Bunu amatörleri de inceleyerek yapacağız. Basketbolun gideri 5 milyon geliri 2 milyon. Voleybolun gideri 2 milyon geliri 1 milyon.
Bütün yöneticilerin gelir ve giderden sorumlu olmaları gerekir. Yiyorsan hesabı ödeyip gideceksin.
UEFA yaptırımlarına, kriterlerine rağmen Türkiye futbolunun yapısal sorunları çözülemiyor. Kulüplerin borcu sürekli artıyor. Örneğin Fenerbahçe, bu sorunu bağış kampanyasıyla öteleme yoluna gitti. Ama bunlar geçici çözümler ve görünen o ki daha kalıcı adımlar atmak gerekiyor. Bu düzeni değiştirmek için ne yapılmalı?
Bütün yöneticilerin gelir ve giderden sorumlu olmaları, geliri olmayan gideri harcamamaları ve popülist davranış. Uçaklarda futbolcu getirip fotoğraf çektirmek sonrasında bunları gazeteye basmak. Bu mantıktan, bu mantaliteden uzaklaşmak gerekiyor. Bu mantıkta olanlar bu mevkilere gelmeyecekler. Geldikleri takdirde de sürdükleri sefanın karşılığında kulübe uğrattıkları zararı ceplerinden karşılayacaklar. Ne kadar köfte o kadar ekmek. Yiyorsan hesabı ödeyip gideceksin.
Beşiktaş’ın en parlak dönemleri alt yapıdan gelen oyuncularla sağlandığını söyleyebiliriz. Şu an alt yapıdan oyuncu çıkmamasını neye bağlıyorsunuz? Yabancı oyuncu sınırlaması bu sorunun neresinde duruyor?
A milli takımda Türk oyuncu olması gerekiyor. Takımın sağlıklı ilerleyebilmesi ve takımı beslemek için Türk çocukların futbol oynaması gerek. Yabancı oyuncunun azalmasını ben de destekliyorum ama bunu azalttığımız zaman Türkiye’deki futbolcular diyecek ki “Bana ihtiyacınız var, bana daha çok para ver.” Bu durumun iki tarafı da keskin bir bıçak gibi. Kendi futbolcunuzu kendiniz üreteceksiniz. Gidip Afrika’dan da yabancı veya Kuzey Avrupa’dan da çocuk bulabilirsiniz. Avrupa’da yaşayan çok Türk aileler var. Bu ailelerin çocukları futbol oynuyor. Bunlara eğilmek lazım. Bizim Oğuzhan’ı getirdiğimiz gibi.
Türk sporu adına devlet bir şey yapacaksa, futbolcudan vergi almamalıydı.
Futbolcuların ödediği verginin düşüklüğü üzerine bir tartışma var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Futbolcunun ödediği vergi az veya çok fark etmez ki. Türk sporu adına devlet, bir şey yapacaksa bu vergileri almamalıydı.
Nasıl bir Beşiktaş hayal ediyorsunuz?
Geliriyle giderini karşılayan, icra memurunun kapıdan girmediği, futbolcusunun ve çalışanlarının maaşlarını aldığı, statlarına ve tesislerine bakabilen, üç beş kuruş arttırıp tesisleşebilen, alt yapıdaki genç çocuklara eğilen bir Beşiktaş istiyorum. Basit, kompak bir aile yani. Kimsenin tanımadığı bambaşka bir Beşiktaş istiyorum.