Hem çizgi romancı, hem film yönetmeni hem de hikaye anlatıcısı olarak tanımlıyor kendisini Enki Bilal. Çizgi romanları, albümleri ve çektiği filmlerle adından sıkça söz ettirdi. Yaklaşık iki yıldır müzayedelerde sunulan eserleri satış rekorları kırdı. Yeni çizim tekniklerini denemekten hoşlanan sanatçının orijinal eserleri, “Enki Bilal İstanbul’da” başlığıyla, ilk kez Türkiye’de sergileniyor. 28 Mart’ta başlayan ve 2 Mayıs’a kadar devam edecek olan sergide, ayrıca Murat Cem Şerbetçi Koleksiyonu’na ait imzalı afişler, heykel ve sanat tasarımları, posta pulları ve kartpostallar gibi eserler de bulunuyor. Enki Bilal serginin açılışında kendisiyle ilgili soruları yanıtlamak üzere Yapı Kredi Sermet Çifter Salonu’nda sevenleriyle buluştu.
Bazı ülkeler çizgi romanı kabul edemiyor
Enki Bilal, dünya ülkeleri arasında çizgi romanın nasıl algılandığı sorusu üzerine, bazı ülkelerin çizgi romanı kabul edemediğini, bu romanların değersiz bulunduğunu belirtti. Bu durumu kültürel bir sorun olarak nitelendiren Bilal; “Elbette her sanat dalında olduğu gibi kötüleri de üretilmiştir. Ancak çizgi roman sanattır ve faydalanılmalıdır” şeklinde konuştu.
Enki Bilal, photoshop gibi dijital tekniklerin ilerleme göstergesi olduğunu ancak yaratıcılığın “elle çizmekten” geçtiğini savundu:
“Photoshop son dönemlerde bir iktidar kurdu, bu da kolaycılığı getirdi. Özellikle reklamcıların rötuş yapma, temizleme merakı olayı daha da vahim hale getirdi. Çizgi ölmeye başladı. Tenlerde yapılan temizlikle yüzler düzleşti. Kadın ve erkek ayrımı adeta ortadan kalktı. Çizimdeki insani ayrıntıları barındıran tensel doku bu rötuşlar sonucunda insanın kaybolmasına yol açıyor.” Cem Şerbetçi de, Bilal’in görüşlerine paralel olarak bir müzayedede, Enki Bilal eserlerinin 100 bin avroya satılmasının, elle yapılan çizime olan saygının arttığını göstergesi olduğunu vurguladı.
“Özgürlüğü tercih ediyorum”
Çizim sürecinde herhangi bir katı kurala bağlı kalmadığını söyleyen Bilal, yazı dilinden çok çizgi diline önem verdiğini belirtti:
“Yazı diline çok önem vermiyorum. Kimi zaman çizgi, yazının eksikliğini gidererek tek başına da gerekli şeyleri anlatabiliyor. Ama bunun yanında yazı dili de önem taşıyor. Çünkü anlatılmak isteneni sözcükler çok daha iyi ifade ediyor.”
Öykülerinin oluştururken özgürlüğü tercih ettiğini belirten sanatçı, kendisini okuyucunun yerine koyduğunu ve ilerlerken beklentiye uyarak kurgu yaptığını dile getirdi.
“Mesaj kaygım yok”
Eserlerinin yapısıyla ilgili sorulan sorulara Bilal öncelikle, herhangi bir mesaj kaygısı taşımadığı, mesajın yapı içinde eridiği şeklinde yanıt verdi. Daha önceki eserlerinde, 11 Eylül örneğinde olduğu gibi gelişmelere bakarak geleceğe dair bazı göndermeler yaptığını söyleyen sanatçı, bunun kehanet olmadığını ve sadece bir öngörüden ibaret olduğunu vurguladı:
“Kökten dinciler böyle bir saldırı yapabilir demiştim ve gerçekleşti.” Kötümser gibi algılanan mesajlarının ise aslında mizahı barındırdığına işaret eden Bilal, “Gerçek hayat daha kötü. Bilim-kurgu çizerken kötümser mesaj vermek yerine insanlar ı koşulları sorgulamaya zorlamak istiyorum” şeklinde konuştu.
“Babamın bizi Fransa’ya götürmesi bir şans”
Annesi Çek ve Hıristiyan, Babası ise Bosnalı ve Müslüman olan Bilal, eserlerini oluştururken kültüründen etkilendiğini, kökeninin kendisi için bir şans olduğunu dile getirdi: “Siyasi bir tercihle babam Yugoslavya’yı terk etme kararı alarak Fransa’ya götürdü bizi. Bu benim için bir şans. Babam Fransa’ya değil de, Amerika’ya göç etseydi burada olmazdım.”
Sinema ile çizgi roman ilişkisine de değinen Bilal, bu ilişkinin ticari olduğuna işaret etti. Çizgi roman yaratıcıyken, sinemanın pazarlayıcı olduğunu ve bunun da sinemada yaratıcılığı aksattığını belirtti. Fransız, Japon ve Amerikalıların çizgi roman ürettiği için yaratıcı olduklarını, sinemaya uyarlanamayan bazı özel eserlerin de üretildiğini söyledi.
Bugüne kadar üç film çeken Bilal, sinemayı resmin uzantısı olarak nitelendirdi: “Resimde ve çizgi romandakiler sinemada gerçek ses ve müzikle birleşiyor. Tamamlayıcı bir alan. Ama yaratıcılık resim ve yazıda, ticaret ise sinemadadır.” Sinemaya adım atmasının bir diğer nedeni olarak da kalabalık bir ekiple çalışmayı sevmesini gösteren sanatçı aynı zamanda kamerayı, çekimi, montajı çok ilgi çekici bulduğunu da belirtti.
Asıl adı Enes Bilaloviç olan sanatçı, 7 Ekim 1951’de Belgrad’da doğdu. Bosnalı Müslüman bir babanın ve Çek asıllı Katolik bir annenin çocuğu olan Bilal’in çizgi merakı, bir arkadaşının kendisine Tenten ve Spirou getirmesiyle başlar. İlk çizimlerini Asterix’in yaratıcısı ve Pilote dergisinin editörü olan René Goscinny’ye gösterir ve Goscinny Bilal’i çizmeye teşvik eder. Yaptığı çalışmaları Pilote dergisinin açtığı bir yarışmaya gönderen ve kazanan Bilal’in ilk hikayesi 15 yaşında Pilotedergisinde yayımlandı. Aynı dergide çalışmaya başlayan sanatçı, Pierre Christin’le tanışır ve beraber üç albüm çıkarırlar. İkilinin 1979’da çıkardığı, Franco sonrası İspanya’nın demokrasiye geçişi sırasındaki acılı süresin anlatıldığı Les phalanges de l’Ordre Noir isimli kitap, Liredergisi tarafından 1979’un en iyi kitapları arasında gösterildi.
Bilal’in son kitabı olan ve 2034 yılında geçen bir macerayı anlatan Froid Equateur, 1992 yılında Liredergisi tarafından yılın en iyi kitabı seçildi ve bir çizgi romana verilen bu ödül tartışmalara yol açtı. Sinemaya da adım atan sanatçı, 1990 yılında Bunker Palace Hotel’i ve sonrasında da Immortel’i çekti. Ayrıca 1970-80’lerde Londra, Berlin, Kahire, Moskova, New York gibi şehirleri dolaşarak fotoğraflar çekti ve bu fotoğrafları Les Phalanges de l’Ordre Noir ve Partie de Chasse isimli albümlerde yer aldı.
Son iki yıldır eserleri müzayedelerde satışa sunulan sanatçının geçen sene Paris’teki Artcurial Müzayede Evi’nde satışa sunulan 32 esere toplam 1,5 milyon avronun üzerinde bir değer biçildi. Bu eserlerden biri ise 177 bin avroya alıcı buldu.