Alper Görmüş
agormus@medyakronik.com
Milliyetgazetesinin 21 Temmuz tarihli “Danıştay Muamması” manşeti, Danıştay saldırısı ile ilgili olarak zihinlerde yer eden bütün soru işaretlerini tekrarlayan ve bunlara açıklık getirmeye gayret eden derli toplu bir manşetti. Spotu şöyleydi:
“Danıştay saldırısıyla ilgili davayı karara bağlayan Ankara’daki mahkeme, saldırıyı ‘dinci’ unsurların gerçekleştirdiğine hükmetti. Ancak saldırının tetikçisi Alparslan Aslan’ın Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklananlarla ilişkisi ve hazırlanan iddianame, Ankara’daki mahkemenin kararıyla 180 derece farklı…”
Milliyet’in iki muhabiri, Tolga Şardan ve Gökçer Tahincioğlu haberin devamında, Danıştay saldırganı Alparslan Arslan’ın neden Ankara’daki mahkemenin hükmettiği gibi bir “dinci” değil de bir “Ergenekoncu” olabileceğine dair 10 soru sorup cevaplarını veriyorlardı.
Milliyet’in katettiği mesafe
Danıştay davasının görüldüğü mahkemenin, Ergenekon soruşturmasının bitmesini beklemeden verdiği “Alparslan Arslan dincidir, saldırıyı bu saikle gerçekleştirmiştir” hükmü basındaki köşe yazarlarının bir bölümü tarafından eleştirilirken, bir bölümü tarafından memnuniyetle karşılanmıştı.
Haber sayfalarından ise mahkemenin kararını aktarırken, hiç değilse bu arka plan bilgisiyle aktarmaları beklenirdi. Fakat birçok gazete bunu dahi yapmadı ve katilin Ergenekon bağlantılı olabileceği kuşkusunu okurlarından gizledi. Milliyetde bu gazetelerden biriydi.
Aslında, mahkemenin kararının kesinleşmesini izleyen günlerde Milliyet‘te yayımlanan bir haber, bu gazetemizin kuşkulu noktaları gizleme ve bu konuda kamuoyu yaratma çabasında öbürlerinin de önünde olduğunu gösterir nitelikteydi. Sözünü ettiğim haber Milliyet‘te 24 Şubat 2008’de yayımlanmıştı ve şöyleydi:
“OĞLUMUN ERGENEKON’LA İLİşKİSİ YOK… İslamcı basını eleştiren İdris Arslan, oğlunun ‘Ergenekoncu’ olarak nitelendirilmesine karşı çıkarak, ‘Bunu söyleyenler bir yerlere yaranmaya çalışıyorlar’ dedi.”
Beş ay önceki bu haberde, dünkü Milliyet’te hatırlatılan çok sayıda kafa karıştırıcı unsur hiç yokmuş gibi davranılıyor, bunlar okurdan saklanıyor (o zamanlar Milliyetokurları bunların hiçbirini duymamıştı), okurların Danıştay katilinin babasının hiçbir delil göstermeksizin öne sürdüğü bir iddiaya sorgusuz sualsiz inanmaları isteniyordu.
Milliyet‘in beş ayda geldiği mesafe hiç küçümsenecek gibi değil. Geç olsun, güç olmasın deyip geçeceğiz ama bir noktayı hatırlatmamak olmaz. Gazetenin başında Sedat Ergin değil de eski yayın yönetmeni Mehmet Yılmaz olsaydı, gazetenin bu mesafeyi kat etmesi gene imkânsız olacaktı. Bunu nereden mi çıkarıyorum?
“Katil İslamcıysa komplo teorisi üret!”
Yukarıda okuduğunuz ara başlık, Milliyet‘in eski genel yayın yönetmeni Mehmet Yılmaz’ın Hürriyet‘te 26 Şubat’ta yayımlanan yazısının başlığıydı. Yılmaz, o yazısından iki gün önce Milliyet‘te yayımlanan İdris Arslan haberine ve o habere esas teşkil eden bir dergi söyleşisine göndermeyle bakın neler diyordu:
“İslamcı basın, Danıştay’a saldırıp bir yargıcı öldürdüğü için müebbet hapis cezasına çarptırılan Alparslan Arslan’ı, ‘Ergenekon’ olarak isimlendirilen çete ile ilişkilendirmeye çalışıyor. Katilin mahkemede, türban kararını cezalandırmak amacıyla saldırıyı düzenlediğini söylediğini herkes duydu. Babasının, annesinin ve kız kardeşinin hangi zihniyette olduklarını, mahkeme kapısında yaptıkları gösteriler ve kılık kıyafetlerinden çıkarmak çok zor değil. Karşımızda tipik İslamcı bir katil var ama İslamcı basın, katilin bir ‘ulusalcı provokatör’ olduğunda ısrarlı.”
Anladınız mı şimdi, neden Mehmet Yılmaz Milliyet‘in yayın yönetmeni olsaydı “Danıştay Muamması” manşetini okuyamayacağımızı?
Bir ihtimal daha var tabii… Belki onun da kafası karışmıştır, o da tıpkı Milliyetgibi beş ay önceki pozisyonundan farklı bir yerdedir ve dolayısıyla o dahi olsaydı, Milliyet’te bu manşeti okuyabilirdik… Olabilir tabii, ama böyle düşünmemize yol açacak tek bir yazısını görmedik daha!