Volkan Ağır
Maç sonrası konuşmaları, “Galatasaray için yarın ne yazalım?”la başladı, eve dönüş yolculuğunda da devam etti. Tespit basitti. G.Saray uzaktan şut atmıyor bu yıl. Belki de atacak fırsatı yaratamıyor ki bu da ayrı bir tespit.
Geçen yıl Michael Skibbe’nin takıma oturttuğu en önemli düşüncelerden biriydi uzaktan şut atmak. İlk yarılarda 20′ye yakın şutla kaleyi yoklardı Sarı – Kırmızılı takım. Gol olur ya da olmaz ama rakibin sinirini bozar kaleyi bulan şutlar. “Pozisyon veriyoruz, şut attırıyoruz daha temkinli olmalıyız” tedirginliğiyle oynayan rakip kendini zorlar ve böylece hata yapma ihtimali yükselir. Sonuç, şutlarla kaleyi bulan takımın lehine dönmeye başlar. Ya da beklenmedik yerden atılan şutlar kaleciyi çaresiz bırakır. Şutu beklemeyen kaleci topu ağlarından çıkarır. Beklenmedik şutla bulunan gol rakip kaleciye “rakip çok iyiydi. İnanılmaz şutlar attılar” bilincini oturtur ve bu düşünceyle oyuna devam eden kaleci kendince her yediği golde “suçsuzdur”, çünkü rakip takım hep “iyidir”. Hayır değildir! Golü atan takım sadece “deniyordur”.
Karl Heniz Feldkamp’lı dönemde Lincoln ile başlayan ve takıma yerleşen uzaktan şut atma alışkanlığı tek golle de olsa 3 puanı getirmiş ve sonunda da lig şampiyonu olunmuştu. Serkan Çalık bile 89. dakikada Trabzon’a uzaktan attığı gol ile rakibe “terbastı”rmıştı. Bu yıl bu özellik gitmiş. Aklıma birkaç pozisyon geliyor resmi maçlarda atılan toplam 43 gol içinde… Biri Elano’ya ait. (Frikikleri saymam kusura bakmayın. Çünkü onlar zaten bilinçaltından gelen dürtüyle kaleye vurulması gereken toplar olmuşlardır. Zorunluluktur.)
Araya top!
G.Saray bir de araya top atmıyor ya da atamıyor. Bu konuda pek çalışılmamış gibi bir izlenim var bende… “Sen hangi maçı izledin dün, Baros’un golünü görmedin mi?” demeyin. Bahsettiğim açık alanda koşu yoluna atılan toplar değil. Bunu her takım yapıyor zaten. Hollandalı teknik adam Frank Rijkaard, Galatasaray’ın başına geldiğinden bu yana “Rijkaard’ın Barcelona’sı” ile karşılaştırılıyor. Fakat o Barcelona’nın yaptığı ve de yapmaya da devam ettiği bir şeyi G.Saray henüz sergileyemedi. Bu yüzden de iki maçtır erken gol bulunamayınca ya da erken gol yenince kapalı defansı açmakta zorlanıyorlar. “Bunlarla olmaz”, “Elano ne iş yapar?”, “Mustafa Sarp kim ki?”, “Bu takımın ‘B’ planı yok aaabbbiii” demenin anlamı yok sezonun ortasında.
Peki rakip defansı nasıl açacak bu takım? Elbette ve tabi ki yine aynı oyuncularla. “O” Barcelona’nın yaptığı gibi ceza sahası önünde topun getirildiği yönün açtığı alana sürpriz koşu yapan adama ters ve kısa ara paslar atıp defansın dengesini bozarak. Bu dediğimi Sturm Graz maçında bir tek Sabri’nin direğe nişanladığı topta gözlemleyebildim. Bir de Tobol maçıydı sanırım, Mustafa Sarp ilk maçında Baros’un verdiği ara pasta golle buluşacaktı.
Peki bu taktiği tek cümlede anlattım da biraz ayrıntı vereyim istiyorum. Kendimce çizerek yardımcı olmaya çalıştım. Görsel her zaman daha kolay anlatır.
Barcelona’nın taktiği
Bu taktiğin 1 numaralı hareketi; sağ kanatta orta saha ve ceza sahası arasında topu alan Messi, ceza sahasının önüne kadar topu sürer. Ceza sahasının içine girmeden, ceza yayında bekleyen Xavi ya da Iniesta’ya verir. Bu verilen pas 2 numaralı harekettir. Bu süreçte, yani Messi 1 numaralı hareketi tamamlarken çizgi, çizgi oklarla koşu yolları belirtilen Dani Alves, Henry ve orta sahadan sürpriz koşu yapan Yaya Toure, Seydou Keita ya da Iniesta tetiktedir, rakibe hissettirmeden pozisyon alır.
2 numaralı harekete geçiş esnasında ise resmin en altında, yanlarında yeşil yuvarlak olan adamlar tetiği çekip koşularını yapar. Bu iki işlem aynı anda olmak zorundadır. Çünkü ofsayta ancak o zaman düşmezsin. 2 numaralı hareket-pas gerçekleşirken yanında yeşil yuvarlak olan adamlar depar atmazsa atak tıkanır. Bu yüzden bu adamlar da oyunu iyi takip etmelidir. Top, yaydaki Iniesta ya da Xavi’nin ayağına geldiğinde defansın arkasına koşu yapan bu iki adam artık yayda pası alan adamın inisiyatifine göre topla buluşur. Ben tercihimi 3 numaralı yoldan-pastan kullandım. Yani orta sahadan defansın arkasına sürpriz koşu yapan adama pas verilir.
Peki bu sırada Eto’o ne yapar? Eto’o yuvarlak içinde 3 yazan yerin altındaki X’tir ve rakip defansı meşgul eder. Messi de, Eto’o’nun sağında kalır ve oradaki rakibi meşgul eder. Forvetlerin meşgul ettiği rakipler sayesinde önü açılan orta saha oyuncusu rahatsız edilmeden, ofsayta düşmeden kaleciyle karşı karşıya kalmıştır. Ama hala çok seçeneğe sahiptir. Çünkü en soldaki mavi yuvarlaklı adam, yani Henry de uyumaz ve oyunu takip ederek rakibini ekarte edip ofsayta düşmeden orta sahadan gelip topla buluşan adamın şut atmaktan vazgeçerse pas verebileceği opsiyon olur. Yani sağdaki yeşil X topun ya 4 yolunu takip ederek ağlarla buluşmasını sağlar ya da 5 yolunu seçer ve kendisi sayı yapar. Bu atağı, Xavi’nin topu en sağdan koşu yapan Dani Alves’e gönderdiğini düşünerek yorumlarsak tek fark Dani Alves’in pas verebileceği iki opsiyonun oluşacağıdır. Sonuç yine büyük ihtimalle goldür. (Sürekmi Eto’o’lu anlatmamnın nedeni, bu organizasyonları hep Eto’o’lu dönemde gözlemledim ve böyle aklımda kaldı. Yoksa biliyoruz ki Eto’o artık Inter’de ve İbrahimoviç’li Barça da bunu uygulamaya devam ediyor…)
Rijkaard duran toplardan gol bulmak konusunda takıma çok şey kattı. Eğer Barcelona’da uygulattığı bu taktiği de takıma yansıtabilirse işte o zaman kapalı defansları çözmekte zorlanmayız. Şu alttaki taktiği uygulatsın yeter.