Alper Görmüş
Danıştay saldırısının bir “dinci” saldırı değil de “Ergenekon eylemi” olduğu tespiti, hiç kuşkusuz Ergenekon savcısının en önemli iddiası. (Deniz Baykal dahi “eğer böyleyse, bu her şeyi değiştirir” dedi; düşünün artık.)
Geçen hafta bu sayfalarda yayımlanan “Cumhuriyet’teki çok ilginç editör yazısı…” başlıklı yazımda da belirttiğim gibi bu iddia esas olarak şu iki temel argümana dayandırılıyordu:
Birincisi: Danıştay saldırısını gerçekleştiren Alparslan Arslan bu eylemden önce gerçekleştirilen Cumhuriyet gazetesine bomba atılması eyleminin de failiydi; bu, yargı kararıyla da kesinleşmiş bir bilgiydi.
İkincisi: Cumhuriyet’e atılan el bombaları, bu eylemden bir ay kadar sonra Ümraniye’de ele geçirilen “Ergenekon bombaları” ile aynı kafiledendi.
Geçen haftaki yazımdan bir paragraf daha:
“Bu ikinci veri, birincisi gibi yargı kararına bağlanarak kesinleşmiş değildi. Fakat defalarca tekrarlandığı halde hiçbir şekilde tekzip edilmemişti. Üstelik ‘Ergenekon’a soğuk’ gazetelerde de bilginin doğru olmadığı yönünde hiçbir haber çıkmamıştı; onlar bilgiyi görmezlikten geliyor, fakat ‘yanlış’ da demiyorlardı.”
Konuya uzun süre ilgisiz kalan Cumhuriyet, geçen hafta bugün (14 Temmuz) gazetenin genel yayın yönetmeninin yazısıyla konuya bir girdi, pir girdi. Yazının ardından gazetede peşpeşe yayımlanan haberlere göre, Cumhuriyet‘e atılan bombalar Ümraniye’deki Ergenekon bombalarıyla değil ama Eskişehir’dekilerle irtibatlıydı.
Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız, 14 Temmuz’daki yazısında bu hususu saptıyor, fakat kalemini “Eskişehir irtibatı”nı değil, “Ümraniye irtibatsızlığını” vurgulamak için kullanıyordu.
Ümraniye bombalarıyla Cumhuriyet‘e atılanlar arasında bir bağ olup olmadığı konusu o kadar karıştı, işin içine o kadar çok “kafile, model, seri” vb. kavramlar girdi ki, anlaşılan neyin ne olduğunu bu hafta açıklanacak olan iddianamede öğrenebileceğiz ancak. O nedenle, işin bu faslını geçiyorum.
Eskişehir de “Ergenekon” değil mi?
Ben bugün burada, bugünkü Cumhuriyet’te tam bir sayfaya yayılan “bombalar” haberinin başka bir noktasına temas etmek istiyorum. İbrahim Yıldız’ın geçen hafta kaleminin bütün gücünü “Ümraniye bombalarıyla bize atılanların ilgisi yok”a ayırması, buna karşılık “Eskişehir’de ele geçirilen bombalar, bize atılanların aynı”yı öylesine geçerken söylemesi birçok köşe yazarı tarafından eleştirilmişti. Öyle ya, sonuçta Ümraniye üzerinden olmasa da Eskişehir üzerinden aynı noktaya gelmemiş miydik? Galiba bu rahatsızlık nedeniyle, bugünkü (21 Temmuz) haber “Eskişehir’in önemi”ni teslim eden bir dille kaleme alınmıştı. Aynen aktarıyorum:
“(…) Bu durumda, gazeteye atılan bombalardan iki tanesinin, Ümraniye’dekilerle değilse bile Eskişehir’de ele geçen bombalardan birisiyle aynı kafileden olması önemliydi. Denilebilir ki, ha Ümraniye’dekiler, ha Eskişehir’dekiler ne farkı var… Her ikisi de Ergenekon soruşturması kapsamındaki delil değil mi, aradaki irtibatı göstermiyor mu? Elbette gösterir; ama, arada olayın aydınlatılması, ispatlanması açısından çok önemli bir fark söz konusudur. Nasıl mı?”
Şimdi siz, bu itirazdan sonra Eskişehir’de ele geçirilen Ergenekon bombalarının delil olmak açısından taşıdığı birtakım zaaflarla karşılaşacağınızı düşünüyorsunuz, değil mi? Fakat bakın “nasıl mı?”nın cevabı olarak karşınıza ne çıkıyor:
“Olay tutanağına göre Ümraniye’de 12 Haziran 2007 tarihinde saat: 20.30’da ele geçirilen 27 adet el bombası hakkında (saklanmasının yaratacağı sakınca ve tehlike gerekçe gösterilerek), kriminal inceleme yapıldıktan sonra hemen imha edilmesi, önce Emniyet Müdürlüğü, ardından İstanbul Cumhuriyet Savcılığı tarafından aynı günün sabahında gecikmeden talep edilmişti. Bu talebi kabul eden nöbetçi hâkim, 13 Haziran 2007 tarihli kararıyla, CMK’nin 127. maddesine dayalı olarak, kriminal inceleme sonucunda bombaların imhasına karar verdi.”
Yani? Yani Eskişehir’de ele geçirilen bombaların Cumhuriyet’e atılanlarla “aynı” olduğuna dair hiçbir itirazı yok Cumhuriyet‘in ama, nedense bir türlü tam olarak dili varıp, bunun ne anlama geldiğini söyleyemiyor.
Yani? Yani Cumhuriyetkıvranmaya devam ediyor.