Çok uzun zaman oldu. 1999 yılının sonlarıydı. Mydonose Showland’in açılış dönemiydi ve tüm caddeler, sokaklar, billboard ve afişlerle kaplanmıştı; “Bunu da mı görecektik!”. Sihirbaz mı demek doğru illüzyonist mi bilmiyorum ama David Copperfield Mydonose Showland’in açılışında yaptığı adam kaybetme ve uçma gibi gösterilerle hayli konuşulmuştu.
Bu sabah, haber toplantısından önce gazetelere bakarken Star gazetesinin manşetini görünce “Bunu da mı görecektik!” dedim kendi kendime… “22 Maddelik sulandırma planı” başlığı altında, “Ergenekon soruşturmasına karşı çıkan bazı çevrelerin iddianamenin kamuoyunda yaratacağı etkiyi sulandırmak için eylem planı hazırlayıp kendilerine yakın akademisyen ve yazarlara gönderdiği ortaya çıktı” spotuyla haber devam ediyordu.
Pazar günü maillerimi kontrol ederken tanımadığım bir kaynaktan gelen “Acil ve senkronize reaksiyon uyarısı” başlıklı elektronik posta dikkatimi çekmişti. Web üzerinden maillerimi kontrol ettiğim için virüs riskini göz ardı ederek postayı açtım ve sonuna kadar okuma gereği bile duymadan kapattım. İnternette dolaşan, kaynağı belirsiz yüzlerce dezenformasyon mailinden biriydi gelen ve hiç bir değeri yoktu. Dünya gazetesindeki köşe yazılarımda kullandığım adres olduğu için deneyimlerim bana, bu mesajın tüm köşe yazarlarına gönderildiğini ve ertesi gün açıklanacak Ergenekon iddianamesine yönelik eleştirileri paralize etmek için ortaya atılan bir “dezenformasyon faaliyeti” olduğunu düşündürdü. Ama dediğim gibi sonuna kadar okumadım ve ciddiye de almadım.
Ertesi sabah Star gibi yüksek tirajlı ve daha da önemlisi deneyimli kabul edilen birçok gazetecinin çalıştığı bir gazetede böyle bir elektronik postanın manşet yapıldığını görmek gerçekten şaşırtıcıydı. Böyle bir durumda, karşımdakiyle ilgili bir yargıya varmadan önce “Acaba bende mi bir eksiklik var?” diye düşünenlerdenim. Öyle ya, dediğim gibi gelen mesajı sonuna kadar okumamıştım ve belki de sonunda, ciddiye almamı gerektiren bir şeyler vardı.
Önce hızla haberi okudum. Haberin bir kaynağı var mıydı? Hazırlayanlar belli miydi? Gerçekten iddianameye yönelik bir girişim mi yoksa iddianameyi eleştireceklere karşı bir girişim olup olmadığı araştırılmış mıydı? Elektronik postaların kaynağı belli miydi? Gönderici adresleri sahte mi gerçek miydi?
Yazıyı sonuna kadar okudum ve bu soruların hiç birinin yanıtını bulamadım. Hatta haber o kadar haber olmaktan uzaktı ki haberi yazan her kimse, habere imza dahi atamamış, Star-Ankara imzasıyla yayınlanmıştı.
Bu sefer ben merak ettim ve bana gelen elektronik postaya döndüm acaba kaynağı belli mi diye. Adrese baktım; postanın olayla ilgisiz bir adres üzerinden, bir hileyle yollandığını anlamak için internet uzmanı olmak gerekmiyor. Google bile “noreply” adreslerinin üzerinden yollanmış gibi gönderilen e-postalarla başa çıkamazken bu türden yanıltmacaların “elementary” düzeyindeki internet kornsanları için bile çocuk oyuncağı olduğunu hepimiz biliyoruz.
İnternet, bir yönüyle devasa bir dezenformasyon ve gereksiz bilgi çöplüğü olarak da değerlendirilebilir. Ancak bu durum internetten çok değerli bilgiler edinmemize veya değerli olduğunu düşündüğümüz bilgileri herkesin kullanımına açmamıza bir engel değil. Elbette internetten veya size ulaşan bir elektronik postadan haber yapabilirsiniz. Ancak gazetecilerin görevi her buldukları çöpü “bu işimize geliyor” diye okuyucunun önüne çıkartmak değil bildiğimiz kadarıyla.
Kaynağını bilmediğimiz, kimin hangi amaçla yaydığından emin olmadığımız, dağıtım yöntemi hayli karanlık, içindeki bilgileri doğrulatamadığımız bir elektronik postayı gazetenize, “İşte 22 maddelik eylem planı” diye basmak, bunu da belge olarak sunmak gerçekten gazetecilik olarak kabul edilebilir mi?
Haber, “sadece bir haber” olarak, “Kaynağı belirsiz böyle bir mesaj ortada dolaşıyor, içinde de şunlar yazıyor” diye yapılsaydı buna kimsenin pek itirazı olamazdı elbette.
Bu mesaj büyük bir ihtimalle pazar günü ne kadar köşe yazarı, yayın yönetmeni, yazı işleri müdürü varsa hepsinin adreslerine geldi. Ama nedense bir tek Star gazetesi yöneticileri olağanüstü bir gazetecilik refleksi göstererek bunu manşetine taşımayı akıl etti. Ardından da Zaman ve başka internet siteleri Star’ı kaynak göstererek aynı haberi kullandı. David Copperfield sahnede adam yok edip alkış alırken Star gazetesi de bilgisi ve belgesiyle yoktan bir haber var edip alkışları topladı.
Star gazetesinin sahibi Ethem Sancak’ın acemi medya patronu olduğunu biliyoruz. Ama yayın yönetmeni Mustafa Karaalioğlu için aynı şeyi söyleyemeyiz. Karaalioğlu yazılarında veya televizyon programlarında “demokrasinin evrensel ilkeleri”nden ve Türkiye’deki demokrasinin eksikliklerinden söz etmeyi çok seviyor. Ama görünen o ki “demokrasi” dersine bu kadar çok çalışan Karaalioğlu, gazetecilik konusunu “Çalışsam hepsi 5 olur” diyerek pek ciddiye almıyor. Eh sonunda da ister istemez “Gazeteciliğin evrensel ilkeleri”nden çakıyor…
bu tür gazetelerin haberlerini unutmamak lazım 🙂