Atatürk Kültür Merkezi (AKM) nasıl, kim için ve hangi yöntemlerle korunmalı? Dün akşam Pera Müzesi’nde gerçekleşen toplantının başlığı buydu. Amaçlanan şey AKM projesinin uygulama sürecine yönelik gelişmelerin değerlendirilmesi” idi. Toplantıya neden olan gelişme ise, malum, idare mahkemesinin projeyi “korumacılık ilkelerine aykırı olduğu” gerekçesiyle durdurmasıydı.
Projenin “müşterisi” 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Yürütme Kurulu’nun şimdiki ve eski başkanları, direktörleri, sanat yönetmenleri, mimarlar ve AKM’nin “kullanıcısı” sanatçılar fikirlerini paylaştılar. Elbette gözler, mahkeme kararının duyurulduğu 22 Temmuz’dan bugüne sessizliğini koruyan, babası Hayati Tabanlıoğlu’nun inşa ettiği binayı yenilemeyi karşılıksız üstlenen Mimar Murat Tabanlıoğlu’ndaydı. (HaberVs’nin daha önce AKM hakkında görüştüğü Tabanlıoğlu, tüm çabamıza rağmen mahkeme kararı sonrasında bu konuda konuşmak istememişti.)
Tabanlıoğlu’ndan önce açılış konuşmasını yapan 2010 Yürütme Kurulu Başkanı Şekib Avdagiç, 30 yılda türlü zorluklarla inşa edilen AKM’nin bir yıl içinde tamamlanmasını istediklerini ve karşılaştıkları engellerin de kendilerini yıldırmayacağı söyledi. Toplantının yöneticisi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı Koordinatörü Prof. Dr. İhsan Bilgin sözü Tabanlıoğlu’na bırakırken “Taksim’i Taksim yapan en önemli yapı AKM’dir” vurgusunu yaptı.
Murat Tabanlıoğlu konuşmasının ilk bölümünde, bugüne kadar defalarca aktardığı, “AKM’nin neden yenilenmeye ihtiyacı içinde olduğunu” anlattı. Örneğin, “Bina üşüyor ve enerji kaybediyor. Yapı fiziği açısından mevcut malzemelerin cephede bulunması doğru değil. Bugünün teknolojilerini göz ardı ederek restorasyon yapamayız” dedi. Opera salonunun akustiği hakkında, standartların çok altında olduğu bilgisini verdi ve naturel akustiği yükseltebilmek için salonun, Hayati Tabanlıoğlu’nun özgün projesinde yer alan at nalı biçiminde tasarlanacağını, ayrıca oturma kapasitesinin de arttırılacağını söyledi. Mimariyi bozmadan binanın güçlendirilmesi gerektiğini ve bunun için, AKM’nin inşasında görev almış mühendislerden yardım alındığını aktardı. Avrupa’nın köklü operalarının yenilenme süreçlerinden örnekler verdi: Opera binalarının sürekli kullanılan ve yaşayan mekânlar olabilmesi için Londra’daki Royal Opera House’da üç, yine aynı kentteki Royal Festival Hall’da 20 adet restoran bulunduğunu söyledi. (¬Daha önce bu örnekleri verdiğinde Tabanlıoğlu’na “Kuzey Avrupalılar operayı bilmez” demişler.)
“Karşımda belirgin bir müşteri yok”
Tabanlıoğlu konuşmasıyla eleştirilere değil, -bir kez daha- projesiyle ortaya koyduğu AKM’nin ihtiyaçlarına cevap vermeye çalıştı. Projesini yapının kimliğine müdahale değil “bir mimari okşama” ifadesiyle özetledi.
Konuşmacıların, özellikle Bilgi Üniversitesi Mimarlık Programı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tansel Korkmaz’ın “projenin yapımında yeterince cesur davranılmadığı” yönündeki görüşü üzerine moderatör, sözü tekrar Murat Tabanlıoğlu’na verdi. Tabanlıoğlu samimi itiraflarda bulundu.
“Bugüne kadar yaptığım en zor iş” dedi ulusal ve uluslararası birçok proje imza atan mimar, AKM için. “Çünkü babamın işi. Ve itiraf ediyorum, inanmama rağmen projeyi yaparken babamla da iletişim kurmaya çalıştım.” Tabanlıoğlu’nun altını çizdiği en önemli şeylerden biri de, karşısında belirgin bir muhatap bulamamasıydı. “Bir ‘müşteri’ de yok aslında. Kültür Turizm Bakanlığı var, 2010 Ajansı var. Ama bina bittikten sonra burayı kimin işleteceği ve ihtiyaçlarının ne olduğu belli değil. Eğer şu andakiler işletecekse, AKM zaten yapılmamalı. Burası için yeni bir model oluşturulmalı. Dünyada örnekleri var. AKM elbette bir kamu binası olarak kalacak ama tasarımı özel sektör kalitesinde yapılıyor, inşallah inşası da aynı kalitede gerçekleşecek. Hepimiz bunun takipçisi olacağız.”
Murat Tabanlıoğlu’nun işaret ettiği “AKM’nin işletmesi için yeni bir model”e dair açıklama, 2010 Ajansı Kentsel Uygulamalar Direktörü Mimar Korhan Gümüş’ten geldi: “AKM, özel alandaki kültürü, 19. yüzyılda kapitalizmin dönüştürdüğü Pera’nın özel mekanlarındaki kültürü kamusal alana taşıdı. Özel alandaki kültürün kamu alanına taşınması aslında Cumhuriyet’in temel problematiğini ortaya koyar. AKM’nin mimarisi gibi, içeriği de neoklasik bir anlayışa sahiptir. Kamu görevlileri de bazen ‘madem biz yapamıyoruz özelleştirilsin’ diyorlar. Biz buna başkaldırıyoruz. Meydan okuyoruz ve kamunun ya da özel sektörün ağırlıkta olduğu modelin dışında üçüncü bir model de mümkündür diyoruz. Çok temel bir dönemden, kamu anlayışının dönüşmesi gereken bir dönemden geçiyoruz.”
“Dava açanlar da olumlu görüş bildirmişti”
Soru cevap bölümünde söz alan Mimarlar Odası üyesi Sami Yılmaztürk, toplantıyı düzenleyenlere neden kendilerinin ve karşıt görüşteki sivil toplum kuruluşlarının, örneğin davayı açan Kültür Sanat Sen’in çağırılmadığını sordu. Yılmaztürk’ün ikinci sorusu, mahkemenin aldığı durdurma kararı sonrasında nasıl olup da hâlâ da AKM’ye bir takım eklemelerin yapılmasının tartışıldığıydı.
Masadakiler, diğer izleyicilerin soruları tamamlanmadığı için sorulara cevap vermediler. Ancak Murat Tabanlıoğlu mahkeme kararıyla ilgili soruların mimar olarak kendisini üzdüğünü söyledi ve Yılmaztürk’e “Oda temsilcisi olarak mı, yoksa bir mimar olarak mı soruyorsun” dedi. Yılmaztürk soruyu mimar kimliğiyle yönelttiğini söyleyince Tabanlıoğlu “o halde çok üzüldüm” cevabını verdi.
Murat Tabanlıoğlu son kez söz aldığında, geride kalan 1,5 yılda AKM’yle ilgili sürecin olabildiğince şeffaf geçtiğini ve projenin, hemen tüm taraflarla tartışıldığını, Mimarlar Odası İstanbul Şubesi Başkanı Eyüp Muhçu’nun da projeyi beğendiğini söyledi.
Tabanlıoğlu “Davayı açan sendika üyeleri de bu görüşmelere katılmış mıydı” sorumuzu “Evet katılmışlar ve olumlu görüş bildirmişlerdi” şeklinde cevapladı.
Konuşmasına “Şüphesiz tarihinin iki başkanı, daha önemli işleri olduğu için buradan ayrıldılar” diye başlayan 2010 Ajansı’nın Kent Kültürü Sanat Yönetmeni Serhan Ada, masadaki bulunan ve mimar olmayan tek konuşmacıydı. Ada, AKM’nin kültür politikası hakkındaki konuşmasında “birinci şahıs”tan, Mimar Hayati Tabanlıoğlu’nun 1969’da kaleme aldığı “Yapıcıların Görüşü” makalesinden alıntılar yaptı. Hayati Tabanlıoğlu’nun “Gerçek odur ki aydın kişi binanın bitimini görmek için 23 yıl sabretmek zorunda kalmıştır” sözlerine vurgu yapan Ada, AKM’nin geçirdiği yangın sonrasında Tabanlıoğlu’nun yedi yıl daha bu bina üzerinde çalıştığını hatırlattı. İki döneme yayılan inşa sürecinin 30 yılı bulduğunu ve bunun, AKM’nin açık kaldığı süreye aynı olduğunu söyleyen Ada “Faaliyet gösterdiği süreyle kapalı kaldığı süre aynı. Bahsettiğimiz şeyin ismini “ulusal operamız” olarak açıkça ortaya koyalım ki, Paris’te Bastille ile ya da Londra’da Royal Opera House ile kıyaslayabilelim. Bu durum Türkiye’nin kültür politikasının bir aynasıdır ve yola buradan çıkmamız gerekir. Çünkü AKM sadece mimari anlamda değil kültürel anlamda da simgeseldir ve çok şey ifade eder. 2010 Ajansı yapamadığı bütün şeyler arasında en azından bu tartışmayı gündemimize getirmeyi becerirse, şehrin kaderi olabilecek bu mekânın tartışılmasını sağlarsa çok önemli bir misyonu yerine getirebilir. Çünkü sadece işlevlendirilmesi, mekanlarının doğru konumlandırılması ve teknik donanımı değil, sanat politikası da çok önemli.”