Gazeteciliğin terörist bir faaliyet olmadığına, buna karşılık iktidarla aynı görüşte olmayan çok sayıda gazetecinin terör örgütleriyle ilişkilendirilerek aylardır haksız şekilde hapiste tutulduğuna her fırsatta dikkat çeken Türkiye Gazeteciler Cemiyeti yöneticileri, Silivri Cezaevi’nde hapis yatan Nedim Şener, Ahmet Şık, Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’a destek ziyaretinde bulundu. Bu ziyarete dair haber, TGC’nin yayın organı Bizim Gazete tarafından duyuruldu.
Ahmet Şık: “Cezaevinde tecrit uygulanıyor”
Ergenekon soruşturması kapsamında OdaTV’de yapılan aramalar sonucu tutuklanan ve Silivri Cezaevi’nde bugün 210’uncu güne giren Gazeteci Ahmet Şık da Nedim Şener gibi, iddianamelerin çok dikkatle okunmasını istedi. Haklarında düzenlenen iddianamedeki telefon dinleme metinlerine, tarihlere ve saatlere bakıldığında bir çok iddianın kendiliğinden çürüdüğünü belirten Ahmet Şık, “yüzlerce sayfalık iddianamede meslektaşlarımızın haber yapabileceği çok zengin malzeme var” dedi.
Ahmet Şık, daha önce mektup yazarak kamuoyuna duyurduğu cezaevi koşullarına da bir kez daha dikkat çekti:
“Burada günler kolay geçmiyor. Çünkü bir komplo sonucu haksız, hukuksuz şekilde içerde tutuluyoruz. Ziyaretçilerimizin dışında sadece Nedim Şener ve Doğan Yurdakul’la görüşebiliyorum. Burada tecrit var. Yasal olarak haftada 10 saat diğer tutuklularla sosyalleşme amaçlı zaman geçirme hakkımız olduğu halde ‘suç türleri değişik. Can güvenliği sorunu olabilir’ diyerek hukuksuz bir gerekçeyle bu hakkı kullanmamız engelleniyor. Burada ayda sadece 9 saat bilgisayar kullanabiliyoruz. Hakkımızdaki yüzlerce sayfalık iddianamelere, elle savunma yazmak zorundayız.
“Sağlıklı beslenme yok”
Öte yandan yemekler kötü. Sağlıklı beslenemiyoruz. Cezaevi kantininde satılan ürünlerin dışarıdan getirilmesi yasak. Cezaevi yöneticileri gerekçesini öğrenmek için aylar önce verdiğim dilekçeleri yanıtsız bıraktı. Yasal dayanağını bilmediğim bu kural gereğince iç çamaşırı, çorap, havlu gibi kişisel eşyalarım cezaevine sokulmuyor. Bunları kantinden satın almak zorundayız. Ayaklarımızda mantar oluşturan naylon çorapları, kaşıntı yapan iç çamaşırlarını, kurulamayan havluları satın alıyoruz. Bir yandan da bunların yarattığı rahatsızlıklar için revirden aldığımız ilaçları kullanıyoruz. Spor yaparken şort giymemiz de yasak ! Dizimize dek uzanan kapri pantolonlarla spor yapıyoruz. Oysa mevzuatta şortları yasaklayan bir düzenleme yok. Ama serbest de bırakılmadığı için yasak olması seçilmiş. Daha ilginç olanı, bana yasak denen şort, başka mahkumlara serbest.”
Ahmet Şık, nevresim ve havluların evde yıkanmasını yasaklayan uygulamaya da dikkat çekti:
“Gardiyanların söylediğine göre yıkanmaya giden eşyalar uyuşturucu dolu suya batırılıp kurutuluyormuş. Cezaevinde de bir kabın içinde ıslatılıp suyu buharlaştırıldıktan sonra uyuşturucu elde ediliyormuş. Burası uyuşturucu laboratuvarı sanki. Peki o zaman, neden gömleklere, tişörtlere bu yasak yok? İşte bu soruyu sorduğumuzda yanıt alamıyoruz. Yani cezaevini cezaevine dönüştürmek için bize nevresimlerimizi elde yıkatıyorlar.”
Dışardaki insanlar için gereksiz detay gibi görünebilecek bu uygulamaların, doğrudan “tecrit” olduğunu savunan Ahmet Şık, “İnsanların kendilerine şunun ya da bunun neden yapıldığını anlayamayacak durumda bırakılması, sadece kendi zihnine mahkum edilmesi tecrittir çünkü. Dışarıda çoğumuza gereksiz gelecek şeyler döner dolaşır kendini hatırlatır, sonra kendi donunuza gıcık olursunuz” diye konuştu.
Nedim Şener: “İki bakan yanıt versin, gazeteciler de onlara sorsun”
Polis eski Müdürü Hanefi Avcı ile gazeteci arkadaşı Ahmet Şık’ın kitap yazmalarına yardımcı olduğu iddiasıyla yargılanan Nedim Şener, “kitap yargılaması”nı anlamanın mümkün olmadığını belirterek, daha önce soru yönelttiği iki Bakanı tekrar yanıt vermeye çağırdı:
“Adalet Bakanı Sadullah Ergin, ‘Bu gözaltılar gazetecilikten değil. Sadece gazetecilikten alınırlarsa basına darbe olur’ demişti. Hakkımdaki 134 sayfalık iddianame açıklandı. Şimdi vicdanen, insanen açıklasın; benim silahla, askerle, terörle, örgütle ilişkim olmuş mu? Var mı iddianamede böyle bir faaliyet? Yok ! O halde geriye kitaptan başka bir şey kalmıyor. Peki, o zaman Hanefi Avcı’nın örgüt dokümanı’ denilen kitabı gerçekten örgüt dokümanı ise neden satışta? Neden bu kitabın insanları zehirlemesine izin veriyorlar, örgüt dokümanı ise?
Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı da kendi başına gelenlerden sonra ‘Sadece isimsiz-imzasız ihbarla insanların gözaltına alınıp tutuklanması… Böyle bir şey olmaz. Oluyorsa da doğru olmaz. Eğer öyleyse bu vicdansızlık’ diye konuşmuştu. İddianameden sonra Hayati Yazıcı’ya ‘Şimdi çıkın ve vicdanın gereğini yapın, burada hak ihlali var’ deyin diyorum”
Nedim Şener, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin değiştirilmesi gerektiğini ısrarla savunduğu Terörle Mücadele Yasası’na da vurgu yaptı; “Gazetecilik faaliyetlerinin örgüt üyeliği ve terör örgütüne yardım ve yataklık sayılmasına imkan veren yasa maddeleri kaldırılmalı. Bu konuda da meslek örgütlerimizin bu yöndeki talebini ilettiği Bülent Arınç’a çağrıda bulunuyorum. Bu haksızlığa, hukuksuzluğa artık son verilsin” dedi.
Balbay: “Uluslararası hukuk kuralları hiçe sayılıyo”
TGC Yönetim Kurulu üyeleri Turgay Olcayto, Gülseren Ergezer Güver ve Ahmet Özdemir, Şener ve Şık’ı ziyaretin ardından, Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan ile görüştü. Öğle arasında duruşma salonunda, uzaktan uzağa seslenerek gerçekleşen bu görüşmede Balbay ve Özkan, “iddianamelerin içinin boş olduğunu” belirterek “Bu konuda yazı yazan meslektaşlarımız lütfen iyi okusunlar. Orada somut hiçbir suç yok. Örgüt bağlantısı yok. Burada kaç yıldır haksız hukuksuz şekilde tutuluyoruz” dediler.
Bugün, tutukluluğunun 937’nci, tek başına hücrede kalışının da 213’üncü gününe giren Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mustafa Balbay hakkındaki iddianamenin somut hiçbir şey içermediğini söyledi. Gazetecilerin özgür çalışma koşullarıyla ilgili çok sayıda uluslar arası görüş ve karar bulunduğunu hatırlatan Balbay, “Türkiye bu kararları şimdiye dek gazeteciler için göz ardı etti” dedi. Balbay ayrıca hangi görüşten olursa olsunlar, gazetecilerin salt gazetecilik için bir araya gelmelerinin önemine dikkat çekti.
Tuncay Özkan: “Meslek örgütüm var yalnız değilim”
Gazeteci Tuncay Özkan ise “özellikle burada yaşadıkça örgütlenmenin basın mesleğinde ne denli önemli olduğunu gördüm. Aksi halde mesleği ne olursa olsun insanlar cezaevi tecritinde yalnızlığa itiliyor. Ama arkanızda meslek örgütünüz varsa kendinizi sahipsiz hissetmiyorsunuz” dedi. Tuncay Özkan tüm gazetecileri örgütlü olmaya çağırdı.
Balbay ve Özkan 94 meslek örgütünün, “Özgür basın varsa özgür toplum vardır” anlayışıyla oluşturduğu Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun çalışmalarının kendilerine güç verdiğini de dile getirdi.