Gündem

Çözüm yok eylem çok

Yazan: Hüseyin Aldemir
Hüseyin Aldemir

67 cezaevinde 682 kişinin sürdürdüğü açlık grevleriyle ilgili hükümetin çözümsüzlük politikası sürerken sorunun çözümünü talep edenler sokaktaydı

Kiritik eşiğin geçildiği açıklanan cezaevlerinde sürdürülen açlık grevlerinin 51. gününde dün aydınlar, sanatçılar, sendikalar ve sivil toplum örgütleri ile gazeteciler ayrı ayrı yaptıkları açıklamalar ve eylemlerle sorunun çözülmesi taleplerini dile getirdi. Hükümetin konuyu önemsemez görünen tavrı eleştirilen açıklamalarda eylemci tutukluların taleplerinin dikkate alınmasının gerektiği  uyarısı bir kez daha tekrarlandı. Hükümete ölümler başlamadan bir an önce adım atması için çağrıda bulunuldu.

Dün ilk açıklama aralarında Yaşar Kemal, Murathan Mungan, Yıldız Ramazanoğlu, Zülfü Livaneli, Mehmet Bekaroğlu, Gencay Gürsoy, Oya Baydar ve Aydın Engin’in de bulunduğu Taksim Hill Otelinde bir araya gelen aydınlar  tarafından yapıldı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Açlık grevindekiler şov yapıyor, yemek yiyorlar” açıklamalarına tepki gösteren aydınlar, açlık grevindeki tutukluların geri dönüşü olmayan kritik bir aşamada olduklarına dikkat çekerek olası ölümlerden Başbakan ve hükümetin sorumlu olacağını vurguladı.

Toplantıda konuşan yazar Yaşar Kemal, daha önceki açlık grevlerinde hayatını kaybedenleri anımsatarak, “Bir nesli yok edecekler, daha fazla söz söylemek istemiyorum” dedi. Herkesin açlık grevlerinin çözüme ulaşması için ses çıkarması gerektiğini belirten yazar ve şair Murathan Mungan da, “Bu ülkede er ya da geç herkes anadilini kullanacak ama buna ne kadar erken ulaşırsak o kadar iyi. Bir insanın bedenine şiddet uygulamak zorunda kalmasının çaresizliğini anlamak zorundayız. Sadece İmralı’da değil, Türkiye’de tecrit var. İnsanların gerçekleri öğrenme hakkı üzerinde tecrit uygulanıyor. Bu kadar kayba rağmen hala bir arada yaşamayı öğrenemedik, daha kaç insan ölmeli?” diye konuştu.

1996 yılındaki açlık grevi eylemlerinin çözüme ulaşması için müzakere yürüten heyette de yer alan sanatçı Zülfü Livaneli de ölmüş ve ölmek üzere olan ölüm orucundaki insanların hala rüyalarını girdiğini belirterek, konunun muhatabının grevdekiler değil hükümet olduğunu söyledi. 2000 yılındaki açlık grevlerini sona erdirmeye çalışahn heyettekilerden Profesör Mehmet Bekaroğlu da, Başbakan’ın grevdekilerin yemek yediğine dair açıklamalarıyla ilgili “Siz nasıl Müslümansınız ki ölüm üzerine böyle konuşabiliyorsunuz? Ölüm oruçlarını tasvip etmiyoruz ama anlıyoruz. Mesele bu insanların bedenlerini ölüme yatıracak kadar çaresiz bırakılmasıdır. Kürt halkında oluşan güven problemini çözmek için bu açlık grevleri hükümet için de bir fırsat olabilir” diye konuştu. Gazeteci yazar Aydın Engin de grevdekilerin İmralı tecridinin kaldırılması ve anadilde savunma hakkı taleplerinin zaten hükümet nezdinde kabul edildiğini belirterek, “Başbakan ‘İmralı ile görüşülebilir’ demişti. Adalet Bakanı, anadilde savunma hakkı ile ilgili tasarının imzaya açıldığını belirtmişti. Grevdekiler de bunları talep ediyor zaten” dedi.


Sanatçılardan oturma eylemi

Bu toplantının ardından bir grup sanatçı da Taksim Gezi Parkı’nda oturma eylemi yaparak açlık grevlerine dikkat çekmeye çalıştı. Yazar Vedat Türkali’nin çağrısıyla yapılan eyleme aralarında Deniz Türkali, Funda Şirinkal, Mustafa Alabora, Jülide Kural, Nur Sürer, Orhan Alkaya, Vedat Yıldırım, Şebnem Sönmez gibi isimlerin de bulunduğu çok sayıda sanatçı katıldı. Sanatçılar adına yapılan açıklamada toplumsal hafızaya başka bir “kara leke”nin sürülmemesi için Başbakan’ın ve yetkililerin bir an önce grevdekilerin taleplerini dikkate alması istendi. Üzerlerinde grevdekilerin isimlerinin olduğu tişörtler giyen sanatçılar, grevdekilerin yolladıkları mektuplar ile sağlık problemleri nedeniyle eyleme katılamayan Vedat Türkali’nin mektubu okundu. Açlık grevlerinin kimseden acıma ve gözyaşı dökmeyi değil yasal ve doğal hakların engelsiz duyurmak için destek verilmesini beklediğini belirttiği mektubunda Türkali, “Böyle bir yasal girişimdeki insana destek vermeniz için düşüncesini değil insanlığıyla ortak yanınızı anımsamanız yeter… ‘Devlet pazarlık etmez’ diyor sayın Başbakan. Devlet vatandaşına zulüm de etmez sayın Başbakan. Vicdanınız olması gerekir. Evet, çözüm yolunu açmanızı, kanı durdurmanızı, ölümlere son vermenizi bekliyor. Koca bir ülkenin sorumlu yöneticisi olarak temel görevinizdir bu. Bağışlayın, sonunda sormak zorunda kalırsak, vicdanım da yok mu diyeceksiniz Sayın Başbakan” dedi.


Sendikalar ve sivil toplum örgütleri de eylemde

Akşam saatlerinde ise Eğitim-Sen 6 No’lu Üniversiteler Şubesi, Hapiste Sağlık Girişimi, GIT Türkiye, Öğrencime Dokunma Kampanyası, Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnisiyatifi, Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği Galatasaray’da gerçekleştirdiği eylemlerde de sorunun çözümü için adım atılması gerektiği vurgulandı. Açıklamalarda, açlık grevindeki tutukluların taleplerinin bir an önce taleplerin dikkate alınmasının gerektiği uyarısı yinelendi. İmzacı kurumlar adına Özgür Mumcu’nun okuduğu basın açıklamasında cezaevlerinde açlık grevleri yapan tutukluların sağlık durumlarının kritik aşamada olduğu vurgulanarak, “Kötüleşen sağlık durumlarına rağmen mahpuslara düzenli hekim kontrolü sağlanmayıp tecrit uygulanıyor. Başbakanın açıklaması ise cezaevlerine zorla müdahale edilmesinin yakın olduğunu gösteriyor. Durumun ciddiyetine rağmen, iktidar, görüşme yoluna gitmek, ölümleri engellemek için hiçbir somut atmadığı, açlık grevini yok saydığı, hatta görünmez kılmak için çaba harcadığı ortada. Terörle mücadele adına, Kürt siyasi hareketine karşı uygulanan insan haklarına ve demokratik ilkelere aykırı baskılar, ötekileştirme ve marjinalize etme politikaları ve nefret söylemleri grevcilerin bu direniş biçimini son çare olarak gördükleri bir ortam yaratmıştır” denildi. Açlık grevlerine seyirci kalmanın ölümlere, çatışmalara, savaşa seyirci kalmak anlamına glediği belirtilen açıklamada, “Türkiye’nin demokratikleşmesini isteyen, anadilde savunma ve eğitim hakkını savunan, tecrit politikalarına karşı çıkan, Kürt sorununun demokratik çözümünden yana olan herkesi bu sorun karşısında hızla adım atmaya çağırıyoruz” denildi.

Bu açıklamanın ardından da bu kez KESK, DİSK, TTB, TMMOB ile Kolektifler, Halkevleri, Sürekli Devrim Hareketi üyelerinin katıldığı oturma eylemi yapıldı. KESK İstanbul Şubeler Dönem Sözcüsü Mustafa Turgut grup adına okuduğu basın açıklamasında, Dünya Tabipler Birliği’nin Malta Bildirgesi’nde açlık grevcisinin, “Zihinsel olarak ehliyetli, açlık grevine kendi iradesiyle kara vermiş, bu nedenle belirli bir zaman için yiyecek ve/veya sıvı almayı reddeden kişi” olarak tanımlandığı belirtildi. Açlık grevinin bir intihar biçimi değil bir protesto biçimi olduğu belirtilen açıklamada grev sonrasında kalıcı nörolojik sekellerin görülmemesi için B1 vitaminini alınmasının zorunlu olduğu belirtildi. Eylem için seçilen yöntemin doğru olup olmadığının tartışılmasının şu aşamada yersiz olduğu belirtilen açıklamada, “Hiçbir zaman açlık grevlerinin ölüm oruçlarına dönüşmesini istemiyoruz. Kişilerin yaşam haklarının korunması için yetkililerin gerekli duyarlılığı göstermesini ve taleplerin görüşülmesini savunuyoruz. Sorun, diyolog ve müzakere yöntemi ile çözülecektir” denildi. Açlık grevi yapan tutuklu ve hükümlülerden 63 kişinin ölüm sınırında olduğunun belirtildiği açıklamada, Adalet Bakanlığı’nın başta tabip odaları olmak üzere, insan hakları savunucularının açlık grevi yapılan cezaevlerini ziyaret etmesine izin verilmesi istendi.


“Ölüm haberi yapmak istemiyoruz”

Bu açıklamanın ardından da bu kez Dışarıdaki Gazeteciler adıyla örgütlenen basın çalışanları, açlık grevi yapanların taleplerine dikkat çekmek amacıyla “Ölüm haberleri yapmak istemiyoruz” diyerek bir günlük açlık grevi ve oturma eylemi başlattı. “Ölüm haberi okumak istemiyoruz”, “Ölüm değil çözüm istiyoruz”, “Yaşasın halkların kardeşliği” sloganlarıyla yapılan Kürtçe ve Türkçe olarak yapılan basın açıklamasında, “Cezaevlerinde yaklaşık 700 insan, anadilde eğitim, anadilde savunma ve PKK lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecritin kaldırılması talepleriyle süresiz ve dönüşümsüz açlık grevi yapıyor. Sağlık durumları giderek kötüleşiyor. Açlık grevi yapanlar arasında meslektaşlarımız da var. Bu meslektaşlarımız Kürt basınında çalıştıkları için, haberleri ‘suç delili’ gösterilerek cezaevlerine yollandılar” denildi. 52 gündür açlık grevinde olan Azadiya Welat gazetesi eski Genel Yayın Yönetmeni Tayyip Temel’in sağlık durumunun kötüleştiği vurgulanan açıklamada, “Özellikle 12 Eylül’de açlık grevine girenlerin artık su bile içemedikleri, konuşamadıklarını, kanamalarının olduğunu duyuyoruz. Ölüm değil çözüm istiyoruz! Gazeteciler olarak, açlık grevindekilerin talepleri doğrultusunda derhal adım atılmasını, ölümlerin durdurulmasını istiyoruz. Yaşamın tarafındayız, ölüm haberleri yapmak istemiyoruz” denildi. Gazeteciler yapılan açıklamanın ardından 24 saat sürecek oturma eylemi başlattı.


Sağlık durumu kötü olan yokmuş!
Adalet Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada cezaevinde açlık grevi yapan tutuklu ve hükümlüler arasında sağlık durumu kritik olanın bulunmadığı savunuldu. 67 cezaevinde 682 kişinin açlık grevinde olduğu belirtilen açıklamada, açlık grevinde olan tutukluların her gün düzenli olarak doktor tarafında kontrol edildiği belirtilerek, tutukluların “açlık grevine başlamadan önce Adalet Bakanlığına ve Başbakanlığa dilekçe vererek iaşe bedellerinin kendilerine limon, şeker ve su olarak verilmesini istedikleri ancak bu taleplerinin reddedildiği” iddialarının da gerçek dışı olduğu belirtildi.


AB'den tepki
Cezaevlerindeki açlık grevi eylemleri hakkında Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’ndan da, “Tutuklu ve mahkumların sağlık durumlarından endişe ediyoruz” açıklaması geldi. Açıklamayı yapan Avrupa Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Komiseri Stephan Fule'nin sözcüsü Peter Stano, AB Komisyonu olarak Kürt meselesinin tatminkar şekilde çözülmesinin önemini bir kez daha vurgulamak istediklerini belirterek, “Güneydoğu barış, demokrasi ve istikrar yanında sosyal, ekonomik ve kültürel kalkınmaya ihtiyaç duyuyor. Bu sadece bölge halkının sosyal, ekonomik ve kültürel haklarını genişletecek somut önlemler üzerinde konsensüs sağlanmasıyla gerçekleştirilebilir” ifadesini kullandı. Sözcü Stano, Kürt meselesine ve güneydoğudaki diğer sorunlara çözüm bulunması için tüm demokratik güçlerin mümkün olduğunca geniş katılımının sağlanmasını ve meselelerin temel özgürlüklere tam saygılı şekilde, şeffaf ve samimi şekilde tartışılmasını tavsiye etti.

Yorum yazın