“Açlık Grevindekilerle Kadın Dayanışma İnisiyatifi” İstanbul Taksim Meydanı’nda dün akşam yaklaşık iki saat oturma eylemi yaptı.
“Tecriti kaldırın, ölümleri durdurun”, “kadınlar ölüm istemiyor” sloganları atan eylemci kadınlar, açlık grevlerindekiler hayatını kaybetmeden çözüm için hükümete seslendi.
Açlık grevindeki kadın tutukluların her birinin ismi okunmaya başlanınca grup “Li vir” (burada) diyerek yanıt verdi.
Bakırköy Cezaevi’nde tutuklu bulunan ölüm orucu eylemcilerinden Ayşe Günay ve Diyarbakır Cezaevi'nden Sara Aktaş'ın mektubunun okunduğu eylemde, sık sık alkış ve zılgıtlar eşliğinde ölüm değil, çözüm istiyoruz” sloganları atıldı.
Eyleme katılan sanatçı İlkay Akkaya, Ayşe Günay’ın mektubunu okuduktan sonra, iki halk arasındaki köprünün yıkılmasına toplumun seyirci kalmaması gerektiğini dile getirdi ve “Adıyaman” türküsünü söyledi.
“Açlık Grevindekilerle Kadın Dayanışma İnisiyatifi” adına basın okunan basın açıklamasında, ölüm sınırına varan açlık grevlerine karşı vicdanların uyuyor olmasının, devletin cezaevlerinde geçmiş yıllarda yaşattıklarının toplumsal bellekte pek yer etmediğine işaret ettiğine değinildi.
Av. Filiz Kerestecioğlu’nun okuduğu basın metninde, Uluslarası Af Örgütü yetkililerinin açıklamaları tekrarlandı:
“Açlık grevleri barışçıl bir protesto şeklidir ve Türkiye yetkililerinin, bu yöntemle protesto etme hakkı dahil olmak üzere, mahkumların ifade özgürlüğü hakkına saygı duyma yükümlülüğü bulunmakadır”
Kerestecioğlu, “1980’li ve 2000’li yıllardaki devletin cezaevi duvarları arkasında yaşattığı trajediler” düşünüldüğünde, hükümetin “gerektiğinde müdahale ederiz” gibi beyanlarda bulunmasının endişe verici olduğunu söyledi:
“En doğal demokratik hakları için insanların ölmesi, hatta açlık grevine gitmek zorunda kalması bu ülkenin utancı olarak hatırlanacak. Biz açlık grevindekilerin seslerini duyuyoruz. Tüm kamuoyunu ölüm değil, çözüm demeye, savaşa şiddete karşı çıkarak barış istemeye çağırıyoruz.”
BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, Diyarbakır Cezaevi’nde açlık grevi yapan tutukluların durumlarına ilişkin bilgi verirken, diğer taraftan da Başbakan Erdoğan'ın açlık grevleriyle ilgili açıklamalarını eleştirdi.
Ölüm orucundaki kadınlardan ilk grupta yer alanların büyük çoğunluğunun demokratik alanda siyaset yapan ve KCK* operasyonlarında tutuklananlar olduğunu belirten Tuncel, birlikte kadın meclisinde beraber çalıştıklarını hatırlattı.
Tuncel, Diyarbakır Cezaevi’nde ölüm orucu yapan Pero Dündar, Besime Konca ve Sara Aktaş’ı açlık grevlerinin 38. gününde ziyaret ettiğini söyledi. “Biz kadınların söyleyecek sözü değiştirecek gücü var” diyerek herkese selam gönderdiklerine değinen Tuncel, ölüm orucundakilerin coşkularından hiçbir şey kaybetmemiş olduklarını açıkladı:
“Kürtlerin değişmeyen kaderini değiştimek için bedenlerini ölüme yatırdılar. Pero, Besime ve Sara 90’lı yıllarda inkar, imha politiklaarına karşı dağa gitmiş, gerillaya katılmıştı. Sonrasında tutuklanmış onlarca yıl içeride yatmış. Çıkınca dağa gitmemiş, demokratik siyasete katılmışlardı. Ama arkadaşlarımız hukuksuzca KCK’de tutuklandılar.”
Tuncel, Diyarbakır’daki üç kürt siyasi tutuklunun hikayesinin, esasında “bu ülkenin Kürt Sorunu” olduğunu vurguladı.
2000 yılı sonbaharında hapishanelerde koğuş sisteminin yerine getirilmek istenen F-tipi cezaevi uygulamasına karşı çıkan mahkumlar, 19 talep öne sürerek süresiz açlık grevine başladılar. 20 Ekim’de başlayan açlık grevi, 45. günde ölüm orucuna dönüştürüldü. Bunun üzerine hükümet, 19 Aralık 2000’de, 20 cezaevinde aynı anda “Hayata Dönüş Operasyonu” adını verdiği operasyona başladı. Operasyonlar üç gün sürdü. 28 tutuklu öldü, 237 tutuklu yaralandı. İki asker yine jandarmanın silahlarından çıkan kurşunlarla hayatını kaybetti. 2007 yılına kadar süren ölüm oruçlarında 122 kişi hayatını kaybetti.
Tuncel, “İnsanlara kendini ifade hakkı verilmezse, “Kürt yoktur; diliniz, kültürünüz, kimliğiniz yoktur” denilirse, Türklük kıyafetine ve tek tip kıyafete sokulursa insanlar buna direnir, isyan eder” diye konuştu.
Kürt halkının bugün verdiği mücadelenin, bu isyanın adı olduğunu söyleyen Tuncel , açlık grevlerindeki tutukluarın iki talepleri olduğunu hatırlattı. Birinci taleplerinin 21. yüzyıl için bir ayıp olarak nitelendirdiği ana dil yasağının olduğunu, ikincisinin savaşın ortadan kalkması ve barışın inşası içn müzakere edilmesi olduğunu belirtti.
Tuncel, bu iki talebin Türkiye’deki savaşın devam etmesinin temel sebebi olduğunu vurguladı.
Eyleme katılanlardan Avukat Ayşe Acinikli açlık grevindekilerin sağlık durumları hakkında bilgi verirken Av. Züleyha Gülüm ise, Bakırköy Cezaevi'ndeki kadın tutukluların tek kişilik hücrelere alınmakla tehdit edildiklerini belirtti. Kadın tutukluların buna direneceklerini söylediklerini söyleyen Gülüm, “açlık grevini sürdürmekte kararlı olduklarını söylediler” diye konuştu.
“Wernicke-korsakoff hastası yaptılar, anılarımızı çaldılar”
“Bedenlerimizden başka savunma aracımız yoktu. Bugün de aynısı. Zorla müdahale ile wernicke-korsakoff hastası yaptılar. Anılarımızı çaldılar. Ama o gün direndik, bugünde direneceğiz” dedi.
12 Eylül’de Kürt siyasal tutukluların başlattığı açlık grevleri 65 cezaevinde 658 siyasi tutuklunun katılımıyla 51. Güne ulaştı.
Ölüm oruçlarındaki Kürt siyasi tutukluların talepleri; “ana dilde eğitim, anadilde savunma hakkı ve Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit koşullarının kaldırılması.”
Taksim Tramvay durağında gerçekleşen oturma eyleminin sonunda, “Açlık Grevleriyle Dayanışan Kadınlar” imzalı bir bildiri dağıtıldı. 2000 ve 2007 yılları arasında 122 kişinin hayatını kaybettiği ölüm oruçları hatırlatılırken, dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün “yiyorlar” sözlerine yer verildi. Başbakan’ın “her şeyi yiyorlar” açıklamalarının “insan hayatını hiçe saymak” olduğuna değinildi.
Kürt halkının bugün verdiği mücadelenin, yaşatılanlar karşı isyanın adıdır. Başbakan, Almanya’da utanmadan ‘Türkiye’de açlık grevleri yoktur. Bir kişi var’ diyor. 700’e yakın tutsak bedenin ölüme yatırmış durumda. Başbakan, senin ülkenin zindanlarında ölümüne direniş var. Sen yok sayabilirsin. Kürt sorunu için de ‘Görmezseniz yoktur’ demiştiniz. Faşizme, inkar ve imhaya karşı direnenler bunun varlığını ölümüne ispatladı, bugün de ispatlıyorlar.
Eril bir dil kullanıyorlar ya ‘büyük devlet adamlığı’ diyorlar ya hani, devlet insanı olamadıkları için bari adam olsunlar. “Devlet adamı” olarak bu yaşananların sorumluluğunu nasıl taşıyacaksınız? Yaklaşık 700 kişinin açlık grevinde olduğunu cezaevlerinden tabut çıkarsa bunun hesabını nasıl vereceksiniz? Ama AKP’nin derdi hesap vermek değil, ölüme zemin sunmak. 19 Aralık Operasyonu’nda gördük. Onlarca yüzlerce arkadaşımızı katlettiler.
Başbakan, Almanya’da “sadece bir kişi açlık grevinde” açıklamasını yapmadan yarım saat önce Adalet Bakanı “683 kişi süresiz dönüşümsüz açlık grevinde” açıklamasını yaparak, Başbakanı yalanladı.
İnsan hakları Komisyonu yarın açlık grevleri için Bolu Cezaevi’ne gidecek. Başbakan bu yalanı neden söylüyor peki? Olası bir müdahalenin önünü açmak, operasyona zemin hazırlamak için.
Başbakan utanmadan ‘Kandil mi Meclis mi’ diyor. Aslında Başbakan Kürt gençlerine ve kadınlarına dağın yolunu gösteriyor. Ama yağma yok Sayın Başbakan. Bu ülkeyi senin faşizmine rağmen değiştireceğiz, demokratikleştireceğiz. Senin gitme zamanın geldi.
AKP bizden daha çok rahatsız olabilir. Siz, Kandil’in yolunu açmaya çalışıyorsunuz; gençler dağa gitsin diye. Biz, Kandil’in yolunu açmaya çalışıyoruz; gençler gelip demokratik siyasete katılsın diye. Zindanlardan tabut çıkmasına izin vermeyeceğiz. Bu ülkede mutlaka çözümün ve barışın geleceğine inanıyoruz. Direnenleri selamlıyoruz. Açlık grevlerindekilerin talepleri, taleplerimizdir.