-
Popülizm dosyamızın diğer içerikleri de ilginizi çekebilir
• Biden ile birlikte sağ popülizm nereye gidiyor?
• Doç. Dr. Cemil Boyraz: ‘Amerikan medyasının tutumu Trump için mağdur söylemi yaratabilir’
• Prof. Dr. Emre Erdoğan:‘Amerika’nın ana akım medyası, yalancıyı susturma hakkını kendinde görüyor’
• Dr.Tuğçe Erçetin: ‘Prim vermemek ve haber vermemek arasında bir çizgi olabilir’
HaberVs, Joe Biden galibiyeti sonrası, sağ popülizmin medyadaki gidişatını, iletişimin ekonomi politiği bağlamında İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Doç. Dr. Burak Özçetin ile konuştu.
Sağ popülist Amerikan yönetim tarzının Türkiye’de etkisini gördük mü?
Bazı siyasi düşünürler buna büyük gerileme adını veriyor. İnsan hakları açısından geri adım atıyorsunuz, demokrasi açısından geri adım atıyorsunuz, çok kültürlülük, ötekini dinleme, sivil bir siyasi tarzın ortaya konması açısından geri adım atıyorsunuz. Doğrudan Trump’ın Türkiye’ye olan etkisinden ziyade, Trump’ın da içinde olduğu bu aşırı sağ, popülist dalga muhakkak Türkiye’yi de olumsuz bir şekilde etkiliyor.
Ana akım medya kanallarında ve alternatif medyada uzun seçim gündeminde liderler sizce nasıl temsil edildi?
Türkiye bize çok ciddi ortadan yarılmış, aşırı derecede polarize olmuş bir medya sunuyor. Türkiye’de medya, seçimleri de tüm siyasi olaylarda olduğu gibi bu partizan çerçevede ele alıyor. Türkiye’de medya dediğimiz şey, çok büyük bir kısmı halihazırda hükumet kontrolünde olan, hükumetin satın aldırdığı, hükumetin fonladığı, hükumetin verdiği devlet kredileriyle belirli iş çevrelerine satın aldırılan bir oluşum. Bütün bunlar söz konusu olduğunda, Trump-Biden seçimi bu dar çerçeveden ele alınıyor ve bu gelişme mevcut hükumete yarar mı yaramaz mı sorusuna dikkat çekiliyor. Ya da partizan bloğun öbür tarafı da, Amerikan seçimleri Türkiye’de muhalif dediğimiz aktörlerin mevzi kazanmasına yarar mı yaramaz mı diye bakıyor.
Siz Amerikan Başkanlık seçimini hangi platformlar üzerinden takip ettiniz?
Siyasal iletişim olabildiğince takip ettiğim bir mesele. Türkiye’de hükumet yanlısı medya Biden’dan ziyade Trump’ı destekliyordu. Seçim günü sanki Türkiye’de seçim oluyor gibi stüdyolar kuruldu, Amerikan eyaletleri ekrana yansıtıldı. Olabildiğince bu kaynaklardan takip ettim, ama tabi ki Amerikan kaynakları da çok önemli. Örneğin, Fox News’de neler oldu, CNN’de neler oldu, New York Times’ın, Washington Post’un meseleyi nasıl ele aldığını, hem seçim sürecini hem de seçim gününü bu kaynaklardan takip ettim.
ABD medyasının Trump’a karşı “tarafsızlığını” yitirmesi; manipülasyona alet olmamak gerekçesiyle Trump’ın yayınlarını yarıda kesmesi, sunucuların, gazetecilerin ekranda gözyaşlarına boğulması, hatta açıkça Biden’a destek vermesi, vb. nasıl yorumlanabilir? Bu durum medyanın görevi olan “kamu yararı gözetmek” olarak yorumlanabilir mi? Medya Trump’ı sansürlerken kamuya yararı mı gözetti?
Bu kutuplaşma tartışmasını biz Türkiye’de çok yapıyoruz. Türkiye’yi genelde Avrupa ile kıyaslarız, batılılaşma, siyasi, kültürel serüvenlerimiz oysa Türkiye’yi karşılaştırırken daha verim alabileceğimiz yer Amerika Birleşik Devletleridir. Kutuplaşma tartışmasının çıktığı yer Amerika’dır. Amerika Birleşik Devletleri’nde tartışılan çoğu şey Türkiye’de başka terimlerle tartışılır. Örneğin; seküler laik ayrımı, doğu batı ayrımı. Amerika, kutuplaşmanın beşiklerinden biri olarak görülür ve aşırı kutuplaşma ortamlarında bu kutuplaşma taşıyıcılarından birisi de medyadır. Bu kadar kutuplaşmanın olduğu yerde kamu yararından ziyade, kutuplaşmanın parçası olan medya organları, kendi kampının yararı, kendi ideolojik pozisyonunun yararı, kendi siyasi pozisyonunun yararına bakar. Bu durum, medya açısından baktığımızda, çok riskli ve çok tehlikeli bir şeydir. 1970’lerden, 1980’lerden itibaren hem Amerika Birleşik Devletleri’nde, hem Avrupa’da hem Türkiye’de çok çeşitli ortamlarda kaybolmaya başlayan bir ilkedir kamu yararı ilkesi. Medya ticarileşirken, medya holdingleşirken, medya yoğunlaşırken, tekelleşirken ilk terk edilen ilke kamu yararı ilkesi oluyor. Kutuplaşma salt siyasi tercihlerle, kültürel tercihlerle ilgili bir şey değildir. Beş medya kuruluşu Amerikan medyasının yaklaşık yüzde seksen beşini kontrol ediyor. Bu durumda biz ne kamu yararından bahsedebiliriz, ne de ilkelerden bahsedebiliriz. Sonra da medya o siyasi çatışmaların aparatı haline gelir. Medya hem metaya hem de basit araçlar haline dönüşüyor.
Belirli bir coğrafi ortamda daha liberal davranabilen kanal, başka bir yerde çıkarları gereği son derece darbeci hükumetleri destekleyen bir görünüm arz edebiliyor
Peki örneğin Fox’un kuruluş misyonuna bakarsak, ABD’de Cumhuriyetçilere ve Trump’a daha yakın olmasını, buna karşılık Türkiye’de daha muhalif bir konumda görülmesini nasıl yorumlarsınız?
İletişimin ekonomi politiğinin konusu olmakla birlikte, Fox, çok büyük bir medya devi. Sadece Amerika Birleşik Devletleri’nde değil, uluslararası bağlantıları da olan bir kuruluş. Fox ile ilgili soruyu CNN için de sorabiliriz. Bu kuruluşlar girdikleri ülkelerde belirli iktidar ilişkilerinin, belirli sermaye ilişkilerinin bir parçası olarak giriyorlar. Her yerde aynı tavrı sergilemekten ziyade yakın temas içerisinde oldukları, iktidar blokları, sermaye grupları ve bunların yanında yer alma gibi politikaları var. Politikalarından öte varlıklarını bunun üzerine kuruyorlar. O nedenle, örneğin; belirli bir coğrafi ortamda daha liberal davranabilen kanal, başka bir yerde çıkarları gereği son derece darbeci hükumetleri destekleyen bir görünüm arz edebiliyor. Yaptığımız bir araştırma bize, Türkiye’de kentli, seküler, kendini CHP seçmeni olarak tanımlayan hatta bir oranda HDP seçmeni şeklinde tanımlayan kesimlerin haberleri Fox Haber’den izlediğini gösterdi. Bu şekilde konumlanabiliyor. Medyada da, diğer endüstri kollarında da sermayenin bazı kuralları vardır, stratejileri vardır ve aslında bu kuralları ve stratejileri uyguluyorlar. Bundan daha fazlası değil.