Gündem Medya Politika Söyleşi

‘Amerikan ana akım medyası, yalancıyı susturma hakkını kendinde görüyor’

Yazan: Cansu Caba
Emre Erdoğan Fotoğraf: Daktilo 1984

Siyaset bilimci Emre Erdoğan’a göre, Türkiye’de anketlere rağmen Trump’ın kazanacağı yönündeki inanç Bİden’ın anlaşılmasını geciktirdi. ABD’de ise liberal medyanın tutumu ile Trump’a oy veren seçmen arasındaki gerilim devam edecek


Amerikan Başkanlık seçimlerinde galibin Joe Biden olması ile birlikte Türkiye’de en çok merak edilen konu Türk- Amerikan ilişkilerinin geleceği oldu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Joe Biden’nın gelecekteki siyasi dinamiği merak konusu olmakla birlikte, Türkiye’de iktidara yakınlığı ile bilinen basın kuruluşları son dakikaya kadar Trump’ın kazanmasının mümkün olacağı görüşündeydi. HaberVs, Amerikan Başkanlık seçiminde Joe Biden galibiyeti sonrasında Türkiye’deki iktidarın ve Türk basınının tepkisini ve gelecek adımlarını Prof. Dr. Emre Erdoğan’la konuştu.

Biden’ın galibiyeti AKP iktidarı için bir kayıp teşkil edebilir mi?

Trump döneminde ilişkiler iyi değildi, ilişkiler iyi olmadığı için daha kötü olabilir mi gibi bir soru sormak lazım. Türkiye olarak, ilişkilerde Trump döneminde bayağı zarar gördük. Rahip Brunson olayı ve diğer şeylerde. Genel olarak Cumhuriyetçilerin Türkiye’ye daha sempatik yaklaştığına dair bir fikrimiz var. Demokratların özellikle Kuzey Irak ve kuzey Suriye’de Türkiye’nin hareketlerini onaylamadığını son süreçte gördük. Biden üzerinde Ermenistan taraftarlarının ciddi bir baskısı var bu da bir sorun yaratacaktır. Biden tanımadığımız bir aktör değildi. Başkan yardımcılığı da yaptı, o süreçte, Türkiye karşıtı bir tavır sergilediğini görmedik. Ama seçim sürecindeki söyleminde Türkiye karşıtı bir tavır sergileyeceğine dair bir bazı dokunuşlar vardı. Seçim sürecinde söylenenleri biraz iç politika olarak okumak lazım ve orada söylediği şeyler kendi seçmen kitlesine hitap ediyor ve Türkiye’nin Amerika’da temsili çok iyi değil. Türkiye otoriter, saldırgan, işgalci, geçmişte adı soykırım gibi söylemlerle anılmış, Rusya’nın dostu, İran’ın dostu bir ülke gibi gözüküyor. Amerika’nın etkisi ancak ve ancak Türkiye ve Rusya’nın yan yana geldiği noktalara müdahale etmesi ile olur örneğin; Suriye ve Irak. Burada bir tür denge kurulmuş durumda, Amerika Birleşik Devletleri buna aktif olarak girer mi bundan emin değilim ama Kafkasya değişik. Amerika Birleşik Devletleri Kafkasya’da şimdilik taraf değil ama taraf olmaya dönüşebilir.

Türk medyasının büyük bir kısmı gizliden gizliye anketlerin yanılacağı ve Trump’ın kazanacağı umudunu taşıyordu

Türkiye’de medya dünya ile birlikte Trump ve Biden mücadelesini yakından takip etti. Liderler Türk basınında nasıl temsil edildi?

Emre Erdoğan kimdir:
İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanlığı görevini yürütmektedir. 1996’dan itibaren kamuoyu araştırmaları yapan Erdoğan, 2003 yılında bağımsız araştırma şirketi Infakto RW’yu kurmuştur. Erdoğan dış politika ve kamuoyu, siyasal katılım, genç ve çocuğun iyi olma hali; gönüllülük, sosyal sermaye ve sosyal gelişim konularında çok sayıda araştırma yürütmüş ve yayın yapmıştır. Pınar Uyan Semerci ile birlikte “Biz”liğin Aynasından Yansıyanlar:  Türkiye Gençliğinde Kimlikler ve Ötekileştirme”, “Fanusta   Diyaloglar: Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları” ve “Siyaset’teki Gölge: Korku” kitaplarını yayınlamışlardır.

Daha dikkatli takip edildiği kanısındayım, önceki seçimlerle kıyaslandığında bu bir gerçek, daha doğrudan takip edildi. Seçime kadar olan süreçte Türk medyası çok taraf değildi, seçime günler kala ve seçimden sonraki dönemde Türkiye medyasının Trump’a daha pozitif yaklaştığını gördük. Oysa seçime kadar, Trump’a pozitif yaklaşan bir söylem yoktu. Son üç ayda,  anketlere inanmıyor olsak dahi, Biden önde gidiyordu ve herkesin Biden kazandığı zaman ne olacak diye düşünmesi gerekiyordu. Ama ilginç bir şekilde biz bu düşünme sürecine geç başladık. Türk medyasının büyük bir kısmı gizliden gizliye anketlerin yanılacağı ve Trump’ın kazanacağı umudunu taşıyordu. Seçimin belirsiz olduğu salı ve ertesi günlerde Trump’ın kaybetmesine çok üzülen bir dizi insan gördük ama bu insanlar seçim sürecinde hiçbir şey söylememişlerdi, bu beni açıkçası şaşırttı.

Anketler ne derse desin Trump kazanır gibi bir özgüven vardı. Trump daha zor bir insan, kişisel nitelikleri yargılanan bir insan ama Türkiye medyası açısından daha sempatik. Türkiye’de sol diyebileceğimiz, liberal diyebileceğimiz kesim açısından, Trump hiçbir zaman makbul bir insan olmadı. Trump her zaman sorunlu bir insan olarak görüldü ama daha farklı bir profilde Trump’ın bayağı bir sempatisi vardı. Biden ise çok keskin profili olan bir kişi değildi. Ocak ayında söylediği şeyin Ağustos ayında farkına vardık. Seçimden sonra hızlı bir şekilde tanımaya çalıştık. Tarama yaptığımız zaman çok çalışma olmadığını görüyoruz seçim öncesi ama seçim sonrası Biden başkanlığı üzerine bir sürü spekülasyon görüyoruz. Geç kalmış bir reaksiyon. 

“Biz yanlış olsa da iki görüşe de mi yer vereceğiz yoksa yanlış görüşü susturacak mıyız?”

ABD medyasının Trump’a karşı “tarafsızlığını” yitirmesi nasıl yorumlanabilir. Bu durumu kamu yararına dayandırmak mümkün mü? Sizce Amerikan medyası Trump’ı sansürlerken neyi gözetti?

Tarafsızlık dediğimiz şey, iki görüş varsa, her iki görüşe eşit yer vermek midir? Kağıt üzerinde böyle ama o görüşlerden biri açıkça yanlışsa, yalan söylüyorsa, kötü niyetliyse ikisine de eşit derecede yer verecek miyiz? Fox News’in kuruluşu şöyle, dengeli medya kavramı kuruyorlar. Argümanları ise şöyle; siz liberal medyayı görüyorsunuz bunun karşısına denge getirecek, Amerikan halkının değerlerine sahip bir medya sistemi de kurulmalı diye ortaya çıkıyor. Amerikan medyasının, Amerikan halkından daha liberal olduğuna dair bir iddia var. Özellikle, New York Times, Washington Post, CNN gibi kuruluşlar daha liberaller. Dolayısıyla buna karşı daha “muhafazakar” bir medyaya da yer verilmesi gerektiğini düşünüyorlar. Bu kaynaklara baktığımız zaman, açıkça Trump’ın yalan söylediğini ve yalan söylediği içinde ona yer vermeme hakları olduğunu düşünüyorlar. Taraf oluyorlar.

Biz, The Economist’in ve Financial Times’ın taraf olmasına alıştık ancak Amerika’da bu kadar taraf olmak pek alışılagelmiş bir durum değil. Biz yanlış olsa da iki görüşe de mi yer vereceğiz yoksa yanlış görüşü susturacak mıyız? Söz konusu Twitter ya da Facebook olduğunda olay daha farklı çünkü bunlar zaten medyanın sahibi, onların sunucularını kullanıyoruz, bazen duyulmasını engelleyebiliyorum diyor. Bu eleştirilen bir şey, ticari bir kuruluş bu kamusal sorumluluğu olan bir kuruluş değil, herkesi sansürleyebilir. Ana akım medyanın kamu yararı sorumluluğu var, sosyal medyanın böyle bir sorumluluğu yok. Ana akım medya böyle bir sorumluluğu kendisine atfetmiş durumda olduğundan kendisine yalancıyı susturma hakkını da veriyor. O zaman editörlere fazla bir güç vermiş oluyoruz. Kimi susturacaklarına onlar karar veriyorlar. Ciddi bir tartışma bu. Yetmiş milyon kişiden bahsediyoruz Trump’a oy veren. Dani Rodrik yazdı, demokrat partiyi yönetmekte olan ilerici, sol görüşlü, aydınlar kendilerine hiç benzemeyen bu yetmiş milyon kişiyi ne yapacaklar? Bu Türkiye’de herhalde tanıdığınız bir senaryo. Onları bidon kafalı deyip aşağılayacaklar mı, yoksa onların taleplerini yanıtlayacaklar mı bu çok önemli ve üzerine durulması gereken bir şey.

Yorum yazın