Gündem Medya Politika Söyleşi

‘Prim vermemek ve haber vermemek arasında bir çizgi olabilir’

Yazan: Cansu Caba
Tuğçe Erçetin Fotoğraf: Trancity

Popülizm üzerine çalışmalar yapan akademisyen Tuğçe Erçetin’e göre krizlerin dozu arttıkça ve kendini tehdit altında gören kitleler var oldukça popülist söylemin gerilemesi pek mümkün değil. Ortaya çıkan kutuplaşma medyanın temel görevlerini de sekteye uğratıyor.


Sağ popülizm kendisi için tehlike gördüğü toplulukları muhalefet gruplarını, ülkenin aydınları, gazetecileri, azınlıkları ve göçmenleri tehlikeli ötekiler olarak tanımlıyor. Siyaset Bilimci Dr.Tuğçe Erçetin, HaberVs’ye sağ popülizmin “tehlikeli ötekiler” olarak gördüğü kitlelerin geleceğini, popülizmin ne demek olduğunu ve liderlerin popülizmi nasıl araç olarak kullandığını anlattı.

Özellikle sağ popülizmin “tehlikeli ötekiler” olarak gördüğü gruplar için, daha önce Trump ile birlikte gördüğümüz hamleler Biden ile devam eder mi?

Tuğçe Erçetin kimdir:
İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç Araştırmaları Merkezi’nde doktora sonrası araştırmacı olarak çalışan Dr. Tuğçe Erçetin, Bilgi Üniversitesi’nde yarı zamanlı olarak; göç; siyaset ve film; modern Türkiye’de siyaset ve kültür; Siyaset, Kültür ve Toplum dersleri veriyor. Daha önce de popülizm, ötekileştirme, gönüllülük, göç, mülteciler ve sosyal girişimcilik üzerine araştırma projelerinde çalışan Erçetin’in araştırma alanları arasında karşılaştırmalı siyaset, popülizm, siyaset psikolojisi, kimlik, göç, Türk siyaseti, milliyetçilik yer alıyor.

Bu noktada baştan bir ayrım yapmak gerekiyor. Çünkü iktidarda olan popülistler ve muhalefette olan popülistler arasında bence fark var. İktidarda olan popülistlerin demokrasi açısından nerede olduğuna bakmamız gerekir. Macaristan’da Victor Orban’ın demokrasi anlayışı ve yönetimini örnek olarak göstereceksek, orada popülist liderler kurumları domine edebiliyorlar. Bu şu demek; medya kontrolü, medyanın üzerindeki baskıdır. Muhalefetin bu açıdan biraz daha farklı bir yanı var çünkü muhalefet müesses nizam karşıtlığını vurgularken aslında iktidardan da bahsediyor. Dolayısıyla söyleminde hedeflediği o tehlikeli ötekiler aslında müesses nizamın aktörleri; iktidar ve ya iktidarla iş birliği yapan kurumlar. Genel olarak iktidardakiler feminist grupları,  muhalefeti, kendisini eleştiren medyayı daha ötekiler olarak tanımlıyor. Trump’ın America Great Again konuşmasını hatırlarsak, işaret ettiği ve hedeflediği medyaydı,  yalan haber üretmekle, ya da kendisine aykırı haber üretmekle suçluyordu.

Biden‘da bu tutum değişecek mi?

Kısa vadede Biden’ın böyle bir konumda olacağını düşünmüyorum. Trump’ın başarısızlığının belirli payını kutuplaştırıcı söylemler yarattı diyebiliriz. Çin virüsü söylemi, black lives matter protestocularını anarşist olarak tanımlaması, toplumda aslında bütün bunların karşılığı belki de Trump’ın seçimi kaybetmesine neden oldu. Popülizmi canlandıran esas olarak krizlerdir. Bugün baktığımızda sağlık krizi olarak pandemiyi yaşıyoruz, gelir eşitsizliği küreselleşme sonucunda her daim var, adalet sorunu, nüfus, göç hareketleri, bütün bunlarla şekillenen dinamikler var. Bunlar, siyasetçilerin söylemlerine yön veriyor, bunun sebebi de halkın duygularına başvuruyorlar. Kritik anlarda başarılı olabilmek için bu tarz söylemlere başvuruyorlar. Krizler uzun dönemde Biden yönetimine neyi getirir göreceğiz ancak kısa dönemde Trump yönetimine benzer bir akış beklemiyorum.

Medya ve popülizm ilişkisi bağlamında sizin de tezinizde yer verdiğiniz tabir ile gazetecilerin artık seçimleri ‘’at yarışına’ döndürmesi ile kamuoyunda lider etkileri nasıl işliyor? 2020 Amerikan seçimlerinde nasıl bir kamuoyu etkisi gözlemlediniz?

Kutuplaşmış çoğulcu model, liberal model, demokratik model. Her birinin söylediği şey, medyanın yapısal olarak nasıl bir organizasyonunun olduğu ile alakalı. Kutuplaşmış çoğulcu modelde, medya üzerinde devlet kontrolünün, farklı kurumlarda baskın olduğu, liberal modelde eleştirel medya var. Demokratik modellerde ise BBC gibi, daha çok gazetecilik ve haber etiğini devam ettirme gibi misyonu olan kurumlar var. Medyanın rolünü, medyanın sistemlerinden ve yapısal modellerden çok ayrı tutamayız. Hollanda’da Geert Wilders’in bütün ırkçı söylemlerini, islamafobik söylemlerini medya bastırdı ve eleştirdi. Devlet kontrolünün baskın olduğu ülkelerde bu durum daha farklı olacaktır, popülistleri yükselişine ya da popülist söylemlerin artışına faydası olacaktır. Ama liberal model ya da demokratik modellerde daha farklı bir etkisi olacak.

Amerika’da ikiye bölünme kutuplaşma nedeni seçim sistemi ve başkanlık sistemi ile ilgili bir durum. Demokratlar ve Cumhuriyetçiler üzerinden yıllardır, kırmızıya ve maviye ayrılan haritanın etkisini görüyoruz. Bu durumu ben Türkiye’deki son seçimlerin örneğine benzetiyorum. Biden da Amerika’nın demokrasisi için en iyi model mi, en iyi aktör mü bir soru işareti. Trump’ın yarattığı ortam, sağlık krizi, George Floyd meselesi, göçmenlere karşı duvar söylemi bütün bunlar ülkenin geleceğine dair bir şeyler ifade etti ki seçime katılım oranı Amerika’nın tarihinde bu kadar yüksekti. Biden başarısızdı diyemem ama Trump’ın başarısızlığı diyebiliriz. Trump’ın tutumları Brezilya’daki Bolsonaro’dan hiç farklı değil. İki lider de dünyadaki en yüksek vaka sayısına sahip olan ülkenin lideriydi ve en baştan beri bu durumu küçümsediler, önemsemediler. Bu tutumları onların başarısızlığına dönüşmeye başladı. Ancak Trump çok büyük bir farkla da kaybetmedi. Orada halen belli ki Trump’ın dile getirdiği sorunlar üzerinde insanların duyguları hala mevcut. Bu duyguları dile getirebilen, korkuyu üretebilen, öfkeyi canlandırabilen de Trump’tı.

Medyanın özerkliği temelinde, 2020 Amerikan başkanlık seçimlerinde ana akım medya kanallarının ve Amerikan basınının, Trump karşıtı tutumu nasıl yorumlanabilir?

Bir sosyal bilimci olarak, bir haberin doğruluğunu tartışırken sadece Evrensel okumak ya da sadece Yeni Şafak okumak, iki uçurumdan birinde olmamak gerektiğine inanıyorum. Amerikan basını, Trump için başkanlığının ilk 99 gününde, yüzü aşkın söz vermiş ve bunlardan yalnızca beş tanesini gerçekleştirmiş ve bir kısmını da gerçekleştirme yolunda olduğunu iddia ediyor. Medyanın sorumluluğu elbette her kesimden insana yer vermek, fakat bunu yaparken bu bilginin doğruluğunu araştırmak, bilginin gerçekliğini öğrenmek gerek. İnsanların duygularına yönelik haber yapmaktansa, beğeni almaktansa, bir çatışma ortamı yaratmayı engelleyecek şekilde daha objektif bir haber dilini ortaya koymak gerekiyor. Medyanın rolü yeniden üretmek,  doktora tezimde de görmeye çalıştığım şey, incelediğim popülist partinin söylemlerini ve ona yakın gazetelerin köşe yazarlarının nasıl yeniden ürettiği ve ne kadarını ürettiği ile ilgiliydi. Prim vermemek ve haber vermemek arasında bir çizgi olabilir diye düşünüyorum. Çok liberal gelebilir ama ben halkın her zaman haber alma hakkının olduğunu düşünüyorum. Bugün Whatsapp gruplarından ya da Twitter’dan haber almak o kadar güvenilir değil. Dolayısıyla beklediğimiz şey hâlâ bir web sitesi, bir gazete, televizyon kanalı. Irkçı söylemler, islamafobik, antisemitist söylemler, yabancı düşmanlığı içeren söylemler için kısıtlayıcı bir yaklaşım benimsenebilir ama yine de halkın haber alma hakkının ve gazetecinin de haber yapma hakkından yanayım.

Liderin partisinin önüne geçtiği kişiselleşmiş siyaset ortamında popülizmin sona ereceğini söylemek çok zor olur

Biden’la birlikte dünyada daha demokrat liderlerin artışı ve karizmatik liderlerin düşüşü söz konusu olabilir mi?

Tek bir popülizm yok, farklı yerlerde farklı popülizmler var. Popülist söylem toplumsal krizlerden canlanıyor. Kriz dönemlerinde halkın beklentileri, duyguları, halkın iradesinin görünür kılınmasını gerektirdiği için popülistler daha çok bunları ortaya çıkarmaya çalışıyorlar. Amerikan seçimi ve Trump’ın kaybı sonrasında çok anlaşılır bir soru popülizmin düşüş ihtimali. Çünkü Amerika bahsettiğimiz gibi demokrasi geçmişi, var olan kurumların işleyişi ya da ekonomisi ile belirli bir birikime sahip olduğu için Amerika’dan sonra ne olacak sorusu önemli oluyor. Farklı kültürel, farklı siyasal ya da ekonomik bağlamlarda farklı yöntemler ve stratejiler tercih ediliyor. Kriz neyse ona yönelik hamleler ortaya çıkarılıyor. İktidardaki popülistlerin kurumlar üzerinde daha baskıcı olabilmesinden dolayı farklı bir açısı var. Kriz dönemleri ve sosyolojik değişimler, darbeler, seçimler, referandumlar halkın derdini ve halkın çıkarlarını daha görünür hale getirirken, halkı temsil etmeyi ve halkın iradesini görünür kılmayı da krizler ne ise onları basit bir şekilde yanıt vermek isteyen popülistler için zorunlu kılıyor. Özellikle, liderin partisinin önüne geçtiği kişiselleşmiş siyaset ortamında popülizmin sona ereceğini söylemek çok zor olur. Çünkü popülist aktörler güvenliğin ve refahın her anlamda birileri tarafından güçlenebileceğini seçmene aktarıyor. Bunu yaparken her zaman ‘tehlikeli ötekiler’ e başvuracaklar. Toplum içerisinde marijinaleşmiş, kendisini dışlanmış hisseden, ayrıcalıklı olmayan, ekonomik kültürel anlamda statüsünü tehdit altında hisseden seçmende karşılığı olduğu sürece, her zaman onların bu söyleminin bir alıcısı olacaktır. En güzel örneğini covid-19’da beraber gördük. Dünya bu dinamiklerle devam ederken, popülizm son bulamaz.

Bazı tartışmalar iktidarda bulunan popülist liderlerin müesses nizamın kendisi olmadığı yönünde, müesses nizamın bir parçası olmuş olsa da, yine de o kişinin bir seçmen kitlesi ve yükselmesine sebep olacak bir desteği olabilir. Popülist liderlerin bir özelliği de bu bahsettiğimiz kriz dönemlerini basit söylemlerle tanımlamaları ve basit açıklamalar yapmalarıdır. Basit açıklamalar dediğimiz tehlikeli ötekilerle sorunların kökenlerini ilişkilendirmeleridir. Bunu sürdürebildikleri sürece popülizmin biteceğini söyleyemeyiz. Amerika her ne kadar, farklı birikimleri sebebiyle çok etkili bir ülke olsa da, Amerika seçimlerinden sonra da bu popülist söylem ve performans var olmaya devam edecektir.

Yorum yazın