Alper Görmüş
(…)
Startta olsak belki anlayamayacağız.
Kamera yakın çekimlerde yüzleri ekrana getiriyor.
Bizimkisi asık yüzlerden kurulu bir takım arkadaş.
Onlar ise, adeta eğleniyor.
Futbolun da zevkini çıkarıyor.
İyi bir pasın, iyi bir şutun, iyi bir verkaçın nasıl keyifli bir şey oyduğunu hissediyor, biliyor, yaşıyor.
Bizde bu gülümsemeye, keyfe, neşeye en yatkın iki isim, Nihat ile Tuncay bile gergin.
Yüzlerinden düşen bin parça.
(…)
Biz, nasıl olduysa, hep kazanmak, mutlaka kazanmak, çok kazanmak, hemen kazanmak isteyen bir kültür edindik.
Lakin, tat alma, keyif alma, paylaşma, gülümseme, sabırla ve akıl ile vicdanla mücadele etmeye dair yarı yollarda kaldık.
Henüz memleketin nasıl yönetileceğinde, bir seçimin nasıl yapılacağında, kimin ne yetkisi olduğunda, rejimin esasında nasıl bir şey sayılabileceğinde, toplumun esas önceliklerinde dahi anlaşamayan, mutabakat sağlayamayan, gündelik hayatta birbirine hoyrat, siyasi hayatta birbirine nefret bir ülke yarattık.
Baştan başa… Demir ağlarla ördük… Kafamızı, ruhumuzu, heyecanlarımızı, umutlarımızı.
Belki de…
Ruhları öyle bir kafesin içinde sıkışmış çocuklar da, ancak bu kadar oynayabildi.
Gazla, tuzla, aslanım koçumla, asarım keserimle ancak bu kadar olabildi.
Futbol bu. Yarın, çıkar oynar, kazanırlar.
Belki de, yine oynayamazlar.
Hiç oynayamazlar.
Keyifle çıldıramazlar.
Ruh bu… Sıkarsan büzüşür de… Çağırırsın, gelmez!