Genel

Tepegöz’den Binbir Göze: Nazarlar çoğulluğu olarak radikal siyaset

Yazan: Barış Aydın

Kapitalizmin ve dolayısıyla neo-liberalizmin cihan-şümul bir hüviyete bürünmesine mukabil şimdilerde liberal demokrasinin klasik temsil mekanizmalarının iflas ettiği ve bunun da bir siyasal temsiliyet krizine yol açtığından hareketle, buradaki krizin bertarafının demokratik perspektifin derinleştirilmesinden geçtiği; ve bunun için de radikal demokrasi, müzakereci demokrasi, yeni kimlik politikaları eksenli çoğulcu demokrasi gibi yaklaşımların en elverişli teorik yaklaşımı oluşturduğu […]

Kapitalizmin ve dolayısıyla neo-liberalizmin cihan-şümul bir hüviyete bürünmesine mukabil şimdilerde liberal demokrasinin klasik temsil mekanizmalarının iflas ettiği ve bunun da bir siyasal temsiliyet krizine yol açtığından hareketle, buradaki krizin bertarafının demokratik perspektifin derinleştirilmesinden geçtiği; ve bunun için de radikal demokrasi, müzakereci demokrasi, yeni kimlik politikaları eksenli çoğulcu demokrasi gibi yaklaşımların en elverişli teorik yaklaşımı oluşturduğu düşüncesi doksanlardan günümüze kadar oldukça revaçta bir tavır olarak gerek akademide gerekse akademi dışı çevrelerde taraftar buldu/buluyor.

Sosyalizm, marksizm ve dolayısıyla diyalektik materyalizmin çağın sorunlarını anlama ve açıklamada yetersiz kaldığı iddiası bu türden demokrasi eksenli siyasal tavır alışların ciddiyetle ele alınmasını beraberinde getirdi. Berlin Duvarı’nın yıkılışı ve reel sosyalist deneylerin çöküşüyle beraber liberalizmin ve dolayısıyla onun demokrasi algısının tek ve yegane geçerli siyaset yapma-etme tarzı olduğu fikri “tarihin sonu” söylemleriyle de meşrulaştırılmaya çalışıldı. Öte yandan liberalizmin allame-i cihan haline rağmen radikal demokrasi kuramcıları, liberalizmin salık verdiğinden farklı bir demokratik algı geliştirilmesinin gereğine dikkat çekip; bunun da liberalizmin günümüzün toplumsal hayatının karmaşık yapısına salt birey ve onun yapıp ettikleri perspektifinden yaklaşan tavrı ve bu türden açmazlarının demokrasinin temel argümanlarıyla çelişik yapısının sergilenmesi ve onun teorik öncüllerinin sorgulanması ya da yapıbozuma uğratılmasıyla mümkün olabilecek bir demokratik bakışa gereksinim olduğu vurgusu daha sık dillendirilmeye başlandı.

Demokrasinin sınırlarının tedricen genişletilmesi fikrinin; sosyalist bir perspektifinin olup olmadığı yahut bizzat bu fikrin kendisinin sosyalist teorik öncüllerin ne kadarını bünyesinde barındırdığı; liberal demokrasinin açmazlarının radikal demokratik bir yeniden yapılandırılmasının ne kadar mümkün olduğu ve ayrıca liberal demokrasi ile radikal demokrasi fikri arasında bu kadar sorunsuzca bir adaptasyon imkanının olup olmadığı; radikal demokrasinin söylem merkezciliğinin açmazlarının ya da açılımlarının neler olduğu; merkezsiz özne kategorisinin siyasal mücadele biçimlerinin olanağına ne türden bir etki yapacağı gibi sorular bütün bu “yenilenme” sürecinde bütün yakıcılığıyla yanıbaşımızda durmaktadır. Bilhassa diyalektik materyalizmin yeniden ihyasının, liberalizmin cari biçiminin yarattığı felsefi ve ekonomi-politik sorunların tesbiti ve aşılmasında kritik bir öneme haiz olduğu söylenebilir.

İşte bu yöndeki en ilginç girişimlerden biri çağımızın en havai filozofu Slavoj Zizek’in kendisinin de magnum opus olarak nitelediği Paralaks başlıklı çalışmasında vücut buluyor. Popüler kültür ürünlerinden en âlâ felsefi-siyasal sorunlara uzanan, ve bütün bunları Hegel-Marx-Lacan çizgisinde özgün bir senteze kavuşturan Zizek, bu çalışmada da benzer bir düşünce lunaparkı kuruyor. Gözlem konumundaki değişikliğin yol açtığı nesnedeki yer değişmeleri ifade eden Paralaks mefhumu Zizek’te, biraraya getirilemez, senteze ve dolayıma gelmez, asla çakışmayacak iki noktanın olanaksız bir kısa devre ile biraraya gelmesiyle açığa çıkan paralaks aralıka dönüşür. Zizek’in kitaptaki temel derdi ise tam da bu aralığın sağladığı olanaklarla diyalektik maddeciliğin ihyasıdır. Diyalektik maddeci yaklaşımın, günümüzde (ying-yang ve benzeri) New Age saçmalıkları esinli karşıtların mücadelesi safsatalarının perdelemesiyle malül olması böylesi bir ihya ve yeniden değerlendirme sürecini zorunlu kılmaktadır (s. 7).

Paralaks’a yüklediği anlamla Zizek’in popüler kültürle haute couture felsefi-siyasal meseleleri beraberce değerlendirmesindeki saik de açığa çıkmaktadır. Asla biraraya getirilemezin yan yanalığının ortaya çıkardığı yarık, felsefi siyasal yenilenmenin önünde sonsuz bir olanaklar sahası açmaktadır. Dolayısıyla bu fark/yarık mefhumunun nazarlar çoğulluğunu tetikleyeci etkisi, Zizek’in temel felsefi-siyasal motivasyonu olarak karşımıza çıkar. Zizek göre “bu kitabın iddiası, paralaks yarık fikrinin, diyalektiğe indirgenemez bir engel oluşturmadığını, onun yıkıcı çekirdeğini ayırt etmemizi sağlayan bir anahtar olduğudur.” (s. 4) Ayrıca, günümüzde ciddi anlam kaymaları ve ezberden dillendirilen birtakım tanımlamalarla malül diyalektik maddeciliğin ihyasına, karşıtlık odaklı düşüncenin ifadelendirilmesinde yarık, uyuşmazlık ve gerilim terimlerinin dolaşıma sokulmasıyla başlamayı öneriyor Zizek.

Sonuç olarak kuantum fiziğinden psikanalize, nöro-biyolojiden Lacancı gerçekliğe uzanan bir dizi paralaksa dikkat çeken Zizek, bu çoğulluklar içinde kaybolmamak için onları belli bir kavramsal düzene kavuşturmak amacıyla üç ana kipe odaklanıyor: “gerçeklikle ilişkimizi belirleyen temel olarak ontolojik paralaks, gerçekliğin fenomenal deneyimi ve onun bilimsel açıklaması arasındaki indirgenemez farka ilişkin bilimsel paralaks, ve son olarak politik paralaks, ortak paydaya izin vermeyen toplumsal antagonizma.” Zizek’in nihayi amacı, bu temel paralaksların tesbiti üzerinden Derridacı differance mefhumuna çok yakın olan, fakat bundan esin alan ve sadece bununla yetinen demokrasi-geliyor-yapısökümcü-postlaik-Levinasçı-Ötekiliğe-saygı çetesinin yaptığının ötesinde bir somut evrenselliği uygulamaya yönelmiş diyalektik maddeci politik etik eylemin peşine düşmektir. Bu yolda “duygudaşlıktan yoksun etik bir canavar, kör bir kendiliğindenlikle başkalarına yardım etme görevini yerine getiren, ama onların iğrenç yakınlıklarından kaçınan bir canavar” olmayı göze alarak…

Yorum yazın