Volkan Ağır
Fatih Terim basını toplantıya, azarlamak için davet etmiş gibi görünüyordu. Geriden gelip, biraz da şansla, iki maç kazanmış olan tek takım olmanın gururuyla, “Mucizeler zaman alır” manşetini attı önce. Ardından da sanki bunu gerçekten bilinçli yapıyormuş gibi, “İşinizi biraz zora sokuyoruz, yazılarınızı son 15 dakika yırtmak zorunda kalıyorsunuz ” diyerek zaman zaman kendisini dinleyenlere “latifelerde” bulundu. Tavırları mesafeli, ama çoğu zaman soğuk ve sertti. Masaya yumruğunu vurarak koşuştu zaman zaman.
Acaba kaybetseydik böyle bir toplantı düzenleyecek miydi? Kazanırken bile bu tavrı sergileyen futbol adamı, turnuvaya veda toplantısında basına nasıl davranacaktı?
Aynı saatlerde, benzer bir toplantıda mikrofonların arkasına geçen Çek Teknik Direktör Karel Brückner’in, gülümser bir ifadeyle sarf ettiği sözlerine kulak verelim:
“Futbol çok güzel bir oyun ama insafsız. Acı veren yenilgiler ve harika zaferler birbirine aittir. Futbol bu iki şey olmadan yaşayamaz. Bu karmaşık durum, sadece bu oyuna özgü bir durum ve bu durumdan fazlasıyla mutluluk duyuyorum, çünkü insanların bu oyuna duygularını katabilmesinin tek yolu bu.”
Karel Brückner bu toplantıda, milli takımdaki görevini bıraktığını duyurdu. Basın mensupları teknik adamı, alkışlarla uğurladı. Bu alışılmadık uğurlamayı fazlasıyla hak ediyordu. Ümit milli seviyesinden başlayarak, tam 10 yıldır ulusal takımın başındaydı. “Çek ekolü”nü ayağa kaldırdı. 2004 Avrupa Şampiyonası’nın en iyi oynayan takımını yarattı ve kupanın şampiyonuna yenilerek elendi. Euro 2008 elemelerine, Almanya’nın bulunduğu grubun yenilgisiz birincisiydi ve bu takımı iki maçta da yenmeyi başardı.
Gelgelelim Fatih Terim “Kaybetseydik darağaçları kurulur, oyuncularımızla birlikte orada asılabilirdik” diyordu. Büyük ihtimalle tüm basın da buna hazırlanıyordu gerçekten. Ama kazandıktan sonra da eleştirilmek, gerekirse “darağacına asılabilmek”, o koltuğun ve futbolun bir gereği değil mi?
İki basın toplantısı bize iki teknik diretörün değil, iki anlayışın farkını öğretiyor. Kaybeden, futbolun güzel bir oyun olduğunu, kayıplar ve zaferlerin birbirine ait olup bu ikisi olmadan futboldan bahsedilemeyeceğini ve kaybetmenin de kazanmak kadar değerli olduğunu söylüyor. Kazanan, “Mucizeler zaman alır” diyor. Takımı 2-0 gerideyken rakibin direkten dönen topunu ya da dünyanın en formda kalecesi Cech’in elinden topu kaydırmasını kendi hakkımıymış görerek “mucizeci”liğe soyunuyor.
Bu ülkeye en büyük sevinçleri, ilkleri yaşatan Fatih Terim’dir kuşkusuz. Ben de bir “Fatih Terim’ciyim” diyebilirim rahatlıkla, çünkü onun sayesinde Avrupa Kupası mutluluğunu yaşayabilmiş bir taraftarım. Ama bu kadarı gerçekten çok fazla. Kazansa da çok itici. Bırak biz seni kahraman ilan edelim Fatih Hocam, zaten kahraman yaratmaya müsait bir ülkeyiz.
Futbol dünyası, iki teknik adamı ve iki basın toplantısını unutmayacaktır. Sarf edilen sözler, kariyerini daha büyük başarılarla donatmayı hedefleyen Fatih Terim’in CV’sinde
hiç de azımsanmayacak büyüklükte puntolarla yazılacak. Çek meslektaşı Karel Brückner’ın veda sözlerini ise, FIFA veya UEFA’nın hazırladığı bir kitabın önsözünde göreceğiz.