Moda sektörü, yıllardır hızlı modanın sunduğu ucuz, trend odaklı ve yüksek hacimli üretimle büyüdü. Ancak bu modelin hem çevreye hem de çalışanlara verdiği zarar giderek daha fazla görünür hale geldi. 2024 itibarıyla, dünya genelinde tüketiciler, daha sürdürülebilir bir yaklaşıma yöneliyor: Yavaş moda.
Hızlı moda; düşük maliyetli, seri üretim yapan ve trendleri hızla değiştirerek tüketiciyi sürekli satın almaya teşvik eden bir model. Ancak bu sistemin sonuçları, yüksek karbon salımı, aşırı atık üretimi ve insanlık dışı çalışma koşulları gibi ciddi sorunları beraberinde getiriyor. Yavaş moda ise bu sorunlara bir yanıt olarak ortaya çıkıyor: Kaliteli malzemeler, uzun ömürlü ürünler, etik üretim süreçleri ve adil ticaret uygulamaları.
Tüketici bilinci artıyor
Çevresel farkındalığın yükseldiği ve ekonomik sebeplerin etkili olduğu bu yeni dönemde, tüketiciler daha uzun ömürlü ve etik ürünlere yöneliyor. Ancak bu geçiş herkes için kolay değil. Hem fiyatlar hem de tüketim alışkanlıkları, dönüşüme direnç yaratabiliyor.
Tüketici Alp Yurter, alışveriş alışkanlıklarını şöyle anlatıyor: “Genellikle ayda bir ya da iki kez alışveriş yapıyorum, çoğunlukla hızlı moda markalarından. Ucuzluk cezbedici ama aslında kalite ve özgünlük açısından yavaş modayı tercih ederim. Bütçe engel olmasa tercihim kesinlikle yavaş moda olurdu.”
Alp Yurter, sektörde yavaş modaya yönelik ilginin arttığını, ancak bu ilginin bazı markalarda hızlı üretim baskısı yaratarak kalite sorunlarına yol açabileceğini, buna rağmen özellikle küçük markaların özgün ürünleriyle öne çıkma şansı yakaladığını belirtiyor.
Markalar dönüşüm zorunluluğu ile karşı karşıya
New Look Türkiye yöneticisi Arzu Ulu, hızlı modanın tüketim hızını ve çevresel etkisini eleştirerek, sektördeki dönüşüm ihtiyacına dikkat çekiyor: “Hızlı moda çabuk tüketiliyor ama çevresel etkisi çok büyük. Yavaş moda ise hem daha dayanıklı hem de doğaya daha az zarar veriyor.”
Ulu, üretim adetlerinin azaltılmasının çevreye olan etkisini şu sözlerle açıklıyor: “Beş tişört yerine bir tişört üretmek bile zararlı etkiyi azaltır ama bu yine de içinde bulunduğumuz çevre krizine karşı yetersiz kalıyor.”
Ayrıca bazı firmaların göstermelik çevreci uygulamalarla gerçek bir dönüşümden uzak olduğuna dikkat çekiyor: “Birçok firma sadece çevreciymiş gibi davranıyor ama gerçekte somut adımlar atmıyorlar. Gerçek bir dönüşüm, atık yönetimi, ekolojik materyal kullanımı gibi alanlarda yapısal değişim gerektiriyor.”
Yasalarla gelen sorumluluklar
Moda sektörü, sadece tüketici talepleriyle değil, yasal zorunluluklarla da dönüşüme zorlanıyor. Avrupa Birliği tarafından getirilen “Sustainable Products Regulation” ve “Corporate Sustainability Reporting Directive” gibi yönetmelikler, firmaları çevresel etkilerini raporlamaya ve sürdürülebilir ürünler sunmaya zorluyor. ABD’de ise “Fashion Sustainability and Social Accountability Act“, markalara tedarik zincirlerini şeffaflaştırma zorunluluğu getiriyor.
Bu düzenlemelerle birlikte, moda şirketleri enerji ve su tüketimini azaltmak, çevre dostu materyalleri tercih etmek ve atık yönetimini iyilenetimini iyile\u015tirmek gibi somut adımlar atmak zorunda kalıyor.
Çalışma koşulları ve etik üretim
Gygess markası Uluslararası Satış ve Operasyon Yöneticisi Murad Rahal, hızlı modanın özellikle emek ve üretim süreçlerindeki etik sorunlarını şu sözlerle değerlendiriyor: “Hızlı moda, hızlı ve ucuz ürünler sunarak yüksek kâr elde ediyor ama bunu çoğu zaman etik dışı ve sürdürülemez yöntemlerle yapıyor.”
Rahal, yavaş modanın ise çalışanların haklarını gözeten bir sistem sunduğunu belirtiyor: “Yavaş moda, çalışanların uygun koşullarda çalıştığı bir sistemdir. Oysa hızlı modada özellikle Vietnam ve Bangladeş gibi ülkelerde işçiler düşük ücretlerle ve insanlık dışı koşullarda çalıştırılıyor.”
Bu dönüşümün sağlanabilmesi için şu iki şartı vurguluyor: “Öncelikle kullanılan materyallerin sürdürülebilir hale gelmesi gerekir. Ardından bağımsız denetim yapan üçüncü taraflar devreye girmeli. Çalışanlar etik koşullarda çalışıyor mu, bunu sağlamak çok önemli.”
Rahal’a göre, en büyük zorluk ise fiyat: “Türketiciyi ikna etmek kolay değil. Firma yavaş modaya inanabilir, ama rekabetin yoğun olduğu bir piyasada en büyük engel fiyat oluyor.”
Kolektif dönüşüm kaçınılmaz
Moda sektörü, çevresel ve etik sorunlara yanıt verebilmek için köklü bir dönüşüm sürecine girmiş durumda. Bu değişim yalnızca markaların değil, aynı zamanda türketicilerin ve devletlerin de ortak sorumluluğu. Yavaş moda; sürdürülebilir malzeme kullanımı, enerji ve su tasarrufu, atık yönetimi ve şeffaf tedarik zinciri ilkeleriyle şekilleniyor.
Türketiciler, yaptıkları tercihlerle bu dönüşümü desteklerken, devletler de yasa ve yönetmeliklerle bu sürece yön veriyor. Geleceğin modası, sadece estetik değil; etik, çevreci ve sosyal sorumluluk bilinciyle şekillenmek zorunda.
Yorum yazın