Yaşam

Engellileri engellemek

Yazan: HaberVs

Tekerlekli sandalyede bir adam. Koşuşturan insan kalabalığının arasında kimi zaman durarak, kimi zaman yön değiştirerek zorlukla ilerleyebiliyor. Kısa yolculuk ancak kaldırımın ucuna kadar sürüyor. Kaldırımın yüksekliğine söylenip önce bir inmeye yelteniyor. Olmayacağını anlayınca, yardım isteyen gözleriyle sağına soluna bakınıyor. Çok sürmüyor beklemesi, çevredekilerden iki kişi tekerlekli sandalyeyi önden ve arkadan tutarak aşağı indiriyor ve karşıya […]

Tekerlekli sandalyede bir adam. Koşuşturan insan kalabalığının arasında kimi zaman durarak, kimi zaman yön değiştirerek zorlukla ilerleyebiliyor. Kısa yolculuk ancak kaldırımın ucuna kadar sürüyor. Kaldırımın yüksekliğine söylenip önce bir inmeye yelteniyor. Olmayacağını anlayınca, yardım isteyen gözleriyle sağına soluna bakınıyor. Çok sürmüyor beklemesi, çevredekilerden iki kişi tekerlekli sandalyeyi önden ve arkadan tutarak aşağı indiriyor ve karşıya geçtikten sonra da tekrar taşıyarak kaldırıma çıkmasına yardımcı oluyor. Kısa süre sonra yeniden karşısına çıkacak bir sonraki engele kadar yeniden yola koyuluyor. Eve kapanmak yerine sokağa çıkmaya cesaret edebilen ve şehir şartlarındaki yanlışlara karşı, “ben de varım” demeye çalışan bir bedensel engellinin başından geçen “küçücük” bir olay bu. Ama Türkiye’de bu küçük olaya maruz kalanların sayısının yaklaşık 8 milyon olduğu düşünülünce sorunun büyüklüğü de ortaya çıkmış oluyor.

8 milyon kişi var ama yok

Türkiye’deki bedensel engelliler nüfusun yüzde 12.29’unu oluşturuyor ama kimse bu kadar insanın nerede olduğunu sormuyor. Bedensel engellilerin hayata katılımını arttırmak kimilerince sık dile getirilse de, bunun karşılığını ne şehir ne de bina mimarisinde görmek mümkün. Hâlâ tekerlekli sandalyeler için ne boş bir alan, ne de bir rampa bulunduran çoğu işyeri ve merkezin kapıları bedensel engellilere kapalı. Omurilik Felçlileri Derneği Başkan Yardımcısı Süleyman Akbulut, “Hal böyle olunca da sayıları 8 milyonu bulan sakat insanı sokakta görmek mümkün. Bu duruma şu tesbiti yapabiliriz: Türkiye’de engelli sorunu yoktur. Çünkü Türkiye engellileri eve kapatarak bu sorunu çözmüştür” diyor.

Süs hayvanları gibiyiz
“Günümüzün neredeyse tamamı evlerimizde geçer. Tek başına sokağa çıkmak ne mümkün? Yollara bakın, herhangi biri dahi yürümekte zorlanıyor. Sağlıklı insanlar dahi kaldırımlara çıkarken zorlanıyor. Tekerlekli sandalye kullananlar düşünülmeden yapılmış binaların merdivenlerini nasıl çıkacağız? Böyle olunca da, deyim yerindeyse, akvaryumdaki süs balıklarının mecburi hapislik ortamına benzeyen hayatımızdaki tek değişiklik, evin penceresinden dışarıyı izlemek oluyor. Ayda bir ya da iki kez arabası olan eş dost tarafından süs hayvanları ya da çocuk gibi bir yerlere götürülüp gezdiriliriz. Sonra dönüp geleceğimiz yer tekrar evimizdir” diyor Akbulut. Gazi Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Ekonometri bölümünde öğrenciyken 1991 Ekiminde geçirdiği bir trafik kazasından sonra tekerlekli sandalyeyle yaşamak zorunda kalan Akbulut’un kendisi de bir yıldan fazla böyle yaşadığını anlatıyor.

Tekerlekli sandalyeden klozete nasıl geçilir?
“Kazadan sonra bir yıldan fazla rehabilitasyon amaçlı tedavi gördüm. Taburcu olduğumda 1992 yılı bitiyordu. Bu yeni durumuma alışmak hayli zordu benim için. En temel ihtiyaçlarınızı dahi karşılayamıyorsunuz. Rehabilitasyon hastanesinde kaldığım süre boyunca bana fizik tedavi yaptılar ama tekerlekli sandalyemden klozete nasıl geçeceğimi öğretmediler. Ben yaşayarak öğrenmek zorunda kaldım. Düşünsenize kucaklarda tuvalete gidiyorsunuz. En mahrem anınızda size birileri yardımcı olmak zorunda kalıyor. İstediğiniz zaman koşacakken artık ayağa bile kalkamayacağınızı biliyorsunuz ve bu tür sıkıntılar yaşıyorsunuz.’’

Rehabilitasyon merkezleri yetersiz
Bedensel engellilerin diğer insanlarla eşit koşullarda yaşamasının göründüğü kadar zor olmadığını belirten Akbulut, bunun da ancak doğru tıbbi, mesleki, ekonomik ve sosyal rehabilitasyon uygulamalarıyla hayata geçebileceğini söylüyor. Bunun için engelli kişiyi var olan duruma doğru adapte etmek gerektiğini belirten Akbulut, bu yönde atılacak adımları da sıralıyor: “Ona tekerlekli sandalyeden istediği yere nasıl geçebileceğini ve engelleri nasıl aşabileceğini öğretmezsen, meslek edindirmek için eğitmezsen ya da mesleği olanı işine adapte etmezsen, sosyal etkinliklere katılmasını sağlamazsan bu insanları dış hayattan koparmış olursun. Maalesef Türkiye’de yeterli rehabilitasyon merkezleri olmadığı için bu olumsuz durumlar var olmaya devam ediyor.”

Engellileri yok sayan mimari
Rehabilitasyon merkezlerinin engellinin yeni yaşamına alışma sürecinin başlangıcı olduğunu belirten Akbulut esas sorunun engelliler düşünülmeden hayata geçirilen mimari ve fiziki çevre koşulları olduğunun altını çiziyor:
“Genellikle Türkiye’deki banyo ve mutfak kapıları diğer kapılara göre daha dardır. Aynı zamanda zemin de uygun olmadığı için evinizin içerisinde rahat hareket edemezsiniz. Sonra dışarı çıkmak istersiniz ama çıkamazsınız, çünkü her yer merdivendir ve çoğunlukla asansör yoktur. Asansör olsa bile bize uygun olmadığı için kullanamazsınız. Diyelim ki indiniz ve dışarı çıktınız. Bu sefer de hiç düzgün ve akıcılığı olan bir yol bulamazsınız. Yayalar, tekerlekli sandalyeliler, bastonu olanlar ve görmeyenler için, takılmadan ilerleyebileceğiniz bir düzlem yok. Kaldırımlarda yolun nereden başlayıp nerede bittiği belli değil, sınırı yok. Ağaç kesilmiş gövdesi kalmış, bir ilan direği kaldırılmış ama onun ayağı kalmış. Rampaların ölçüleri de olması gerekenin çok üzerinde ya da karşıdan karşıya geçerken, karşılıklı iki rampa birbirini hiç karşılamıyor, yani devamlılık yok. Ayrıca yaya alanı işgalleri var, dükkan önüne koyulan ilan panoları, tezgahlar ya da saksılar, yaya alanını daraltıyor. Arabalar kaldırıma park ediyor veya tekerleği yolda kalsa da, arkası kaldırma taşıyor ve kaldırımı işgal ediyor. Toplu taşıma arcına binmek istiyorsunuz, ama bize uygun aracı bulmak çok zor. Aslında iki sene önce 500 tane otobüs alındı. Bakıldığında çok büyük bir rakam ama İstanbul’un binlerce otobüsüne oranlarsanız hiçbir şey değil. Hadi onu da geçtik otobüs durakları ile otobüs arasındaki bağlantılarda kopukluk var. Ya durak çok geride kalıyor, ya da durakla otobüsün duracağı yerin arasına arabalar park ediyor. Bazen de dar kaldırımlara kapalı durak koydukları için, kaldırım tamamen kapanıyor.”

Herkes suçlu
Akbulut, engellilerin yaşamını kolaylaştırmaya yönelik bir takım düzenlemeleri içeren kanunların neredeyse 40 yıldır var olduğunu belirtiyor: “Örneğin imar kanunu; binaların, parkların, yolların vb alanların özürlülere de uygun olması gerektiğini ve kamu binaları için kendinin, özel binalar için de yapanın sorumlu olduğunu belirtmiş. Ama ne kimse bu kanuna uymuş ne de kanuna uymayanlar üzerinde bir denetim gerçekleştirilmiş. Yapmayan ve denetlemeyen kadar, bu sorundan mağdur olan kişi ve kurumlar da suçlu bence. Yerine getirilmeyen hiçbir yükümlülük için kimse hak aramamış. Devlet yapısı gereği vermeme, halk da alma eğilimindedir. Halk, talep eder de devlet vermeyince sesini yükseltir. Tabii ki bu kavga etmek veya kırıp dökmek değildir. Bu sayede halk sesini duyurur ve devlet de ‘evet’ der. Yani burada görev farkındalık yaratma misyonu üstlenecek sivil toplum örgütlerine düşüyor. Bizde böyle olmuyor. O zaman engellilerin haklarını arayan sivil toplum kuruluşları ne işe yarıyor diye sormak gerekiyor?”

SİMGE SUNGUROĞLU / SENDY LEON

Yorum yazın