Yaşam

Organik makyaj

Yazan: İpek Gündüz

Doğal olana dönüşün sihirli kelimesi “organik”, kozmetik setköründe de yükseliyor. Sektörün belli başlı firmaları ürünlerini bu amaçla revize ediyor.

İnsanoğlu, yıllar içinde doğada varolanı değiştirdi, işledi, bozdu, yıktı. Bozulan dengelerin kötü sonuçları ortaya çıkmaya başlayınca da aslolana yani doğala dönüş başladı. Bu dönüşümdeki sihirli kelime ise “organik.” İnsanoğlunun para hırsının yarattığı bir kısır döngü olan organik ürünler sıklıkla tartışılan, yavaş ama istikrarla büyüyen bir pazar haline gelmiş durumda. İnsan eliyle bozulan ekolojik denge, kimyasal ürünlerin besinlerden kıyafetlerimize dek her türlü tüketim aracında sıklıkla kullanılması sonucu olduğu düşünülen kanser vakalarındaki artışla birlikte organik olan ürünlere talep her geçen gün artıyor.

Bu talepler doğrultusunda değişime uğrayan sektörlerden biri de kozmetik. Yapılan bazı araştırmalar kadınların, kozmetik ürünleri yoluyla vücutlarına yılda ortalama 2 kilogram kimyasal aldığını ortaya koyuyor. Maliyeti düşük tutmak için petrol yağından hazırlanmış paraben gibi kanserojen maddeler ile kimyasal ürünlerin sıklıkla kullanıldığı bir alan olan kozmetik sektörü de doğal olarak organik pazar içinde alanını hayli genişleten sektörlerden birisi haline geldi. Raflardaki organik kozmetiklerin sayısı dünyayla paralel olarak Türkiye’de de artıyor olsa da bu ürünler için, organik tarım gibi Amerika ve Avrupa Birliği (AB)’de kabul edilmiş standart bir yönetmelik bulunmuyor. Dolayısıyla organik kozmetik sektörünün büyüklüğüyle ilgili net rakamlar bulunmuyor. Tek bilinen, sektörün hızla büyüdüğü.

1980’lerde Avrupa’da başlayan ve şu anda tüketicilerinin yüzde 10’unun organik olanları tercih ettiği belirlenen kozmetik ürünleri tüketimindeki bu değişim 2000’lerle birlikte Türkiye’yi de etkisi altına aldı. Bu alanda faaliyet gösteren firmaların araştırmalarına göre yılda yüzde 10-15 oranında büyüme hacmi bulunan ve şu anda 1 milyar dolarlık bir büyüklüğe sahip olan Türkiye’de dermo kozmetik pazarında yerini sabitlemiş köklü kozmetik markalarına alternatif olarak başlayan “ekolojik dengeye duyarlı” kozmetik firmaları gün geçtikçe yerini sağlamlaştırıyor ve müşteri sayısını artırıyor. Tarım ilaçları, suni gübreler, genetiğiyle oynanmış ürünler barındırmayan doğal özlerden üretilen sertifikalı organik kozmetik malzemelerin sayısında son bir kaç yılda hızlı bir artış görülüyor.

2003 yılından itibaren Türkiye’de faaliyete geçen bu firmalardan başlıcaları The Body Shop, Yves Rocher, Lush ve geçen yıl açılan Bath&Body Works. Bu kozmetik firmalarının ortak özellikleri ise doğal çevrenin korunmasna yönelik duyarlılıkları. Eski kozmetik anlayışındaki birinci planda tutulan güzellik teması bu firmalarda yerini doğallığa bıraktığından ürünlerinde öne çıkartılan başlıca özellikler organik ve taze olmaları. Büyük fabrikalar yerine el yapımı üretimi destekleyen bu firmaların enerji tasarrufuna katkıda bulundukları da yadsınamaz bir gerçek. Bu şirketler aynı zamanda, diğer kozmetik ürün firmalarında bulunmayan “Çevre Proje Departman”ı vasıtasıyla çalışanlarına “Yeşil Eğitim” adı altında eğitimler de veriyor.

Hayvan hakları için de faaliyet

The Body Shop ve Lush şirketleri aynı zamanda kozmetik ürünlerin hayvanlar üzerinde test edilmesine karşı da mücadele yürütüyor. Bu konudaki en sıkı yasaklar Avrupa’da bulunuyor. 2009 yılında kozmetik ürün ve içeriklerinin hayvanlar üzerinde testi, Kozmetik Direktifi kapsamında, yedinci değişiklik olarak AB içinde yasaklandı. Bu kural, aynı zamanda AB dışındaki hayvanlar üzerinde test içeren maddelerin kozmetik ürünlerde kullanımını sona erdirmek için üç aşamalı bir satış veya pazarlama yasağı da içeriyor. ABD veya Kanada'da ise bu konuda hiçbir yasak bulunmuyor. Lush Halkla İlişkiler Uzmanı Sinem Erdoğdu bu konudaki hassasiyetlerini şöyle dile getiriyor:

“Tahminler dünya çapında 100 milyon hayvanın deneylerde kullanıldığı yönünde, bu da günde 274 bin ya da saniyede 3 hayvan demektir. Bu korkunç bir rakam. Lush’ın en büyük politikası, hiçbir nedenle hayvanlar üzerinde, herhangi bir malzeme test eden tedarikçiden madde satın almaması ve hiçbir testi hayvanlar üzerinde denememesi. Kozmetik uğruna hayvanları katledenleri kınıyoruz.”

Kozmetik sektöründe, ambalajlama da büyük bir paya sahip. Ambalajlamanın hem maliyeti arttıran hem de çöp yığını yaratan bir durum olduğunu söyleyen Sinem Erdoğdu, “Gereksiz ambalajlamaya karşıyız. Ürünlerimizin yüzde 46’sı ambalajsız yani ‘çıplak’tır. Böylece sadece 2009’da İngiltere’de satılan 200 bine yakın ambalajsız katı şampuan sayesinde 15 ton plastik şişe çevreye atılmadı. Aynı zamanda kullanılan kağıt torbalar ve büyük bir teknolojik yatırımla elde edilmiş plastik kaplar, yüzde 100 geri dönüşümlüdür. Ayrıca kutuların müşteri tarafından geri dönüşümünü teşvik etmek için 4 ürün kabı getirene yüz maskesi hediye ederek, bu yıl tahmini 470 ton geridönüşüm kutusu toplanacağını beklemekteyiz” diyor.

Uluslararası Af Örgütü’yle ortak kampanya

Çevreye en az zararı vererek kozmetik üretmeyi amaçlayan bu firmalar aynı zamanda çevre için kurulan yardım kampanyalarına da destekte bulunuyor. Kampanyalarda, hayvanlar üzerinde test yapmayı önlemek, palm yağı üretiminin yağmur ormanlarına verdiği zararı göstermek, vejetaryanizm, adil yargı hakkı, iklim değişikliği, tilkilerin kürkü, köpek balığının yüzgeci için avlanmasının önlenmesi, tazı yarışlarının ve köpekler üzerinde bahsin kaldırılması veya deniz aslanlarının zalimce öldürülmesi gibi konulara dikkati çekmek amaçlanıyor.  Firmalarda, satışları bu kampanyalara gidecek, bu konulara özel ürünler de tasarlanıyor.  Ayrıca mağazaların vitrinlerinde, çalışanların üzerinde kostüm yada sloganlarla bu konulara değiniliyor. Bu konuda faaliyet yürütüen firmaların bayında gelen The Body Shop bu amaçla Uluslararası Af Örgütü'yle birlikte kampanya düzenleyen kuruluşlardan biri.

Firmanın Türkiye sorumlularından Burcu İnal, The Body Shop’un 1998’de Uluslararası Af Örgütü ile işbirliği içinde tüm dünyadaki insan hakları savunucularının çektikleri zorlukları göz önüne çıkarmak ve müşterilerini insan haklarının sağlanmasına yönelik olarak “iz bırakmaya” çağıran dünya çapında bir kampanyaya başladığını belirterek, “Kampanya kapsamında üç milyon insan imza verdi. 2000 ve 2002 yıllarında insan hakları ödülü verildi ve ödüller, ekonomik ve kültürel haklar üzerinde yoğunlaşan bireylerin ve bağımsız örgütlerin bulunmasını ve çabalarının tanınmasını sağlamak amacıyla kullanıldı” dedi.

Doğal, organik, ekolojik…

Organik tarım içinde tekstil, temizlik ve kozmetik ürünlerine uygun standart bir yönetmelik Türkiye’de ya da Avrupa Birliği’nde bulunmuyor. Bu nedenle, organik veya doğal içerikli ürünlere etiketleri dünyanın en bilinen altı sertifika kuruluşu; Almanya’dan BDIH, Fransa'dan ECOCERT ve Cosmebio, İngiltere’den Soil Association, İtalya'dan ICEA ve Belçika’dan Bioform bir araya gelerek uzun çalışmalar sonucunda COSMOS-Standard isimli bir protokol oluşturdu ve kendi standartlarını belirledi. Bir ürünün organik kozmetik olması için, yüzde 95’inin organik tarımla yapılmış doğal içeriklerden, yüzde 5’ininse izinli sentetik kimyasallardan oluşması gerekiyor. Doğal içeriği oluşturan ürünlerin yüzde 95’inin tohumun toprağa atıldığı andan ambalajlanana kadar organik olarak üretilmesi gerekiyor. Doğal içerikteyse, yine yüzde 95 oranında doğal içerik gerekiyor ama bu doğal ürünlerin yüzde 95’inin organik olması gerekmiyor. Örneğin yüzde 90’ı organik, yüzde 5’i organik olmayan doğal ürünlerden olunca, doğal içerikli deniyor. Örneğin, bu içeriklerin yüzde 90’ı organik, yüzde 5’i organik olmayan şekilde üretildiyse, bu ürüne organik etiketi değil, ‘doğal içerikli’ etiketi koyuluyor.

Yorum yazın