Sağlık Teknoloji Yaşam

Yapay zekâ ile ölüleri konuşturmak doğru mu?

Yazan: Jan Reisyan
- A +

Son yıllarda teknoloji, özellikle de yapay zekâ alanı büyük bir hızla gelişiyor. Artık yapay zekâ yalnızca yaşamı değil, ölümü de yeniden tanımlamaya başladı. Kaybedilen yakınların sesini, görüntüsünü ya da kişiliğini dijital olarak canlandıran uygulamalar yaygınlaşırken, bu teknolojinin yas sürecine etkisi tartışma konusu hâline geliyor. Bu dijital “diriliş” teknolojilerinin bazıları teselli sunduğunu iddia ederken, uzmanlar aynı araçların yas sürecini uzatabileceği, gerçeklik algısını bulanıklaştırabileceği ve bağımlılık riskini artırabileceği uyarısında bulunuyor.

Yas, zihnin kaybı taşımaya çalıştığı doğal bir süreç

Uzmanlara göre yas, yalnızca yoğun bir duygulanım dönemi değil; zihnin kaybın gerçekliğine adım adım uyum sağlamaya çalıştığı bir yeniden yapılanma süreci. Klinik Psikolog Dr. Ekin Emiral, yasın herkes için aynı biçimde ilerlemediğini, ileri–geri giden bireysel bir dinamiğe sahip olduğunu vurguluyor. Emiral’a göre zihin, “artık o burada değil” gerçeğiyle defalarca yüzleşiyor ve bu yüzleşmelerin yarattığı acı zamanla daha taşınabilir bir hâl alıyor. Yasın temel işlevi unutmak değil; kaybedilen kişiyle kurulan ilişkinin iç dünyada başka bir biçime dönüştürülmesi olarak görülüyor.

Dr. Ekin Emiral

İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim üyesi Dr. Pelinsu Bulut Özer ise yas sürecinde ifade edilemeyen duyguların zamanla ağırlaşabileceğine dikkat çekiyor. Bastırılan yasın karmaşık bir hâl alabildiğini belirten Özer, bunun kişinin kendiliğini yeniden toparlamasını ve yaşamla bağını onarmasını zorlaştırabileceğini ifade ediyor.

Uzmanlar yasın doğal biçimde yaşanmasını, kaybın kabulü ve ruhsal dengenin yeniden kurulması açısından temel bir ihtiyaç olarak değerlendiriyor.

Teselli mi, yok sayma mekanizması mı?

Yapay zekâ, ses kayıtları, yazılı veriler ve yüz mimiklerinden yararlanarak ölen kişilere dijital bir varlık kazandırabiliyor. Özellikle ani kayıplarda Grieftech ve HereAfter AI gibi uygulamalar bazı kişiler için kısa süreli bir rahatlama sağlayabiliyor.

Dr. Öğr. Üyesi Nurgül Yavuzer

Ekin Emiral, bu durumun, yasın ilk dönemlerinde sıkça görülen “sanki hâlâ yaşıyormuş” hissinin teknolojik bir uzantısı gibi işlediğini belirtiyor. İç dünyada kurulan hayali diyaloğun dijital ortama taşındığını ifade eden Emiral, bunun başlangıçta yatıştırıcı olabileceğini; ancak ölümün kesinliğini ertelediği noktada yas sürecinin yerine geçme riski taşıdığını söylüyor.

Pelinsu Özer ise dijital temasın, kontrollü kullanıldığında kişiye sembolik bir vedalaşma alanı sunabileceğini belirtiyor. Ancak bu temasın sınırlarının net çizilmemesi hâlinde, yasın sağlıklı ilerleyişini sekteye uğratabileceğine dikkat çekiyor.

İstanbul Gedik Üniversitesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Nurgül Yavuzer de yapay zekâ aracılığıyla kurulan bu temasın özellikle hassas yapıya sahip kişilerde olumsuz etkiler yaratabileceğini vurguluyor. Yavuzer’e göre nevrotik eğilimleri olan bireylerde bu tür uygulamalara bağımlılık gelişme ihtimali artabiliyor ve bu temas, acı ve öfke duygularını pekiştirerek yas sürecinin uzamasına yol açabiliyor.

Gerçeklik algısı zedelenebilir mi?

Uzmanların ortaklaştığı görüşe göre, yapay zekâ ölümü “askıya alan” bir araca dönüştüğünde, kişi kayıp gerçeğiyle yüzleşmeyi erteleyebiliyor. Emiral, yasın temel görevinin ayrılığı ruhsal olarak işleyebilmek olduğunu belirterek, ölü birini her an ulaşılabilir kılan uygulamaların ölümün kesinliğini bulanıklaştırabileceğini ve ayrışma sürecini zorlaştırabileceğini ifade ediyor.

Özer de uzun süreli dijital temasın, kişinin yeni bir yaşam düzeni kurmasını geciktirebileceğini dile getiriyor. Sanal temas arttıkça, gerçeklik ile dijital dünya arasındaki sınırların giderek silikleşebileceğine dikkat çekiyor.

Bir kez daha duysam” isteği

Dr. Öğr. Üyesi Pelinsu Bulut Özer

Yapay zekâ ile oluşturulan dijital avatarlarla sohbet etmenin, davranışsal bağımlılığa dönüşme potansiyeli taşıdığı belirtiliyor. Özellikle yoğun özlem yaşayan bireylerde bu riskin daha güçlü olduğu ifade ediliyor.

Pelinsu Özer, bu bağımlılık döngüsünün diğer davranışsal bağımlılıklara benzer şekilde işlediğini belirterek, kısa süreli rahatlamanın kişiyi tekrar tekrar aynı uygulamaya yöneltebildiğini söylüyor.

Nurgül Yavuzer ise dijital temasın zamanla bir alışkanlığa, hatta nevrotik bir döngüye dönüşebileceğini vurguluyor ve bu örüntünün alkol bağımlılığına benzer bir işleyiş gösterebileceğini ifade ediyor.

Uzak durmak mı, kontrollü kullanmak mı?

Bu alanda henüz standart bir klinik kılavuz yok. Ancak uzmanlar genel bir prensipte hemfikir: Uzmanlar, yasın erken dönemlerinde bu teknolojilerden uzak durulmasını öneriyor. Yine de kullanım tamamen yasaklanmamalı. Ekin Emiral, danışanı yasaklamak yerine, bu etkileşimin ruhsal işlevinin anlaşılmasını öneriyor. Kişinin bu teması neden tercih ettiğini anlamanın daha işe yarar bir yaklaşım olduğunu belirten Emiral, “Kişi bu uygulamayı hangi duygu ile açıyor? Bu temas neyi dolduruyor?” sorusunu yanıtlamanın önemli olduğunu düşünüyor.

Uzmanlar ayrıca eğer kullanılacaksa da süre ve yoğunluğun dikkatle sınırlanması gerektiğini de vurguluyor. Pelinsu Bulut Özer özellikle bağımlılık geçmişi olan kişilerde dijital avatarların daha büyük risk taşıdığını belirtiyor.

Yorum yazın