Genel Gündem Medya Sosyal medya Söyleşi

Ahmet Hakan “Top 10”

Yazan: Elzem Batu
Ahmet Hakan Marka Konferansı'nda kendisine en fazla yöneltilen 10 soruya cevap verdi.

Geçtiğimiz hafta Marka Konferansı’nda konuşan gazeteci Ahmet Hakan, kendisine en sık sorulan on soruya yanıt verdi. İşte Melih Gökçek’ten Nişantaşı’na sık sorulan sorular ve Ahmet Hakan’ın ağzından yanıtları

Geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen Marka Konferansı’nın en popüler konruşmacılarından biri hiç kuşkusuz gazeteci ve TV programcısı Ahmet Hakan Coşkun‘du. Konferansın ilk günü İkinci oturumda söz alan Ahmet Hakan, adeta bir “Sık Sorulan Sorular” sunumu hazırlamıştı. Kendisine en çok sorulan 10 sorunun cevabını Marka izleyicileriyle paylaşan Ahmet Hakan’a sorular sorular gibi cevapları zaman zaman oldukça eğlenceliydi…

‘’Senin dünya görüşün ne?’’ sorusuna, dünya görüşünün hayatı boyunca hep değiştiği karşılığını vererek  başladı: ‘’İslamcı, solcu-islamcı, Avrupa Birliği değerlerini savunan, laiklik, demokrat, bilinmezcilik.. Bugün ise iki düşünceyi savunuyorum. Birincisi; bir insanın kendisini tek bir kavramla ifade etmesi o insanı sınırlar. İkincisi ise milliyetçi, solcu, sağcı bunların hiç birinin önemi yok. Önemli olan iyi insan olmaktır.”

‘’Melih Gökçek sizin için ne ifade ediyor?’’ sorusuna ‘’Kendini her durumda haklı gören, mizah anlayışı olmadığı halde espri yapmaya çalışan, galip çıkmadığı halde ne kadar çok beğeniliyorum diyebilen, Fetullahçılığın da anti-fetullahçılığın da en önde gideni olabilen, bilmeden konuşan bir kişilik.’’ olarak cevap verdi.

‘’Atatürk’ü keşfetmekte biraz geç kalmadınız mı?’’ sorusuna karşılık Hakan, çocukluğunda kendi yaşadıklarına maruz kalan, ”feslilerle” aynı ortamda büyüyen, kendi yaşadığı platformu soluyan birinin Atatürk’ün kim olduğunu dahi bilemeyeceğini savundu. Cevabının sonunda ise  Cemal Süreya’nın ‘’Belki de biraz geç rastladım sana, / Ama her şey geç gelmiyor mu yurdumuza, / 1929 buhranı bile geç gelmemiş miydi? / Eksikliğe mi alışmışız, mutsuzluğa mı yoksa?’’ dizelerini okudu.

‘’Neden Ak Parti’ye çakınca ardından CHP’ye çakıyorsun? Denge mi yapmaya çalışıyorsun?’’ sorusuna,  ‘’Hesaplı bir tarafı var. Sürekli Ak Parti’ye eleştiri yapsam CHP kendini en şahane, süper parti sanacak. Kendini değiştirmeye, toparlamaya kalkışmayacak. Ben böyle olsun istemiyorum. Bu nedenle Ak Parti’ye bir şey söyleyince diğerine de söylüyorum. Burada da bir denge oluyor ama bu fena bir şey değil’’ yanıtını verdi.

‘’Keşke özgür olsam diyor musun?’’ sorusuna, ”İncelikli anlatım tarzlarının en geliştiği yer özgürlüğün olmadığı yerdir” diyerek İran basınını örnek verdi. ”Keşke özgür olsam demek yerine bana tanınan bu özgürlük alanında derdimi nasıl anlatabilirim demek insanı daha yaratıcı, düşündürücü yapıyor” diyen Hakan, daha az özgürlüğün insanı daha çok düşünmeye, kafa yormaya ve yaratıcı olmaya ittiğini vurguladı.

’Sana yapılan saldırı, yaklaşımlarında bir yumuşamaya yol açtı mı?’’ sorusuna 7 Haziran-1 Kasım seçimleri arasında iktidardan ziyade muhalefete yöneldiği için, sanki iktidar eleştirilerini azalttığı izlenimi doğduğunu dile getirdi.

‘’Tayyip Erdoğan bir siyaset dehası mı?’’ sorusuna Erdoğan’ın; çok yetenekli, teşkilatçı, çok koku alan, başarılı biri olduğunu ama bir deha olmadığını söyleyerek cevap verdi. Kendi kendine yönelttiği ‘’Peki nasıl oluyor da toplum böyle görüyor?’’ sorusuna ise ‘’Lider olarak siyasete atılmışsınız karşısınızda rakip olarak yüzde 25’i yüzde 1 puan bile geçemeyen CHP var. PKK ile uğraşan HDP var. Bana oy vermeyin, ille de verecekseniz AKP’ye verin diyen Devlet Bahçeli var. Bu nedenle Ak Parti’nin her girdiği oylamayı kazanmasından daha doğal bir şey yok. Tayyip Erdoğan deha değil, rakipleri siyaset fukarası’’ cevabını verdi.

Türkiye’deki iş dünyasının yakın geleceğini şekillendirecek doğru bir yöntem bulmayı hedefleyen Marka Konferansı‘nın 18’incisi, 13-14 aralık tarihlerinde Hilton İstanbul Bomonti’de izleyiciyle buluştu. Marka konferansı bu yıl insan hayatında önemli bir dönüm noktası olan “18 yaş halini” işledi. İki gün boyunca 18 saat süren 42 oturum ve 62 konuşmacının sahne aldığı konferansın moderatörü “marka filozofu” olarak tanınan BJ Cunningham oldu. Birçok sanatçı, iş lideri, psikanalist, girişimci, bilimadamı, yazar ve akademisyen Marka izleyicilerine özel hazırladıkları 15’er dakikalık sunumlar yaptı.

‘’Tarafsız Bölge’de ‘çekip gideceğim şimdi’ noktasına geldiğin oluyor mu?’’ sorusuna, ”Bir gün Fetullah Gülen’i savunurken diğer gün ‘Fetullah şeytandır’ diyenleri gördükçe, ‘siyaha beyaz beyaza siyah’ diyenleri gördükçe, tüm konuşmalarını sırf Tayyip Erdoğan görsün diye yapan kişileri gördükçe, kendi tarafını hep haklı görenleri gördükçe, bırak çekip gitmeyi ‘Burada ne işim var?’ diyorum” sözleriyle yanıt verdi.

‘’Eskiden İslamcı mıydın, neden vazgeçtin?’’ sorusuna, ‘’Allah’ın bize hükmettiği şeyleri toplum uygulayınca o toplumun mutlu olacağını sanıyordum. Sonradan gördüm ki bu çok çocukça. Kutsal metinler açık metinlerdir. Ayetleri herkes kendine göre anlayıp farklı yorumluyor. Anlayış farkı var. Bu durumda devleti kim yönetiyorsa onların anlayışları topluma aktarılıyor. Bu diktatörlüktür. Meşruiyetini kutsal kitaptan ve dinden almaktır. Bunu fark edince İslamcı olmadığımı fark ettim. Yaklaşık 10-15 yıl oldu’’ karşılığını verdi.

‘’Nişantaşı nasıl oldu da senin yumuşak karnın oldu?’’ sorusuna ise “Kiminle polemiğe girdiysem ‘sonradan görme Nişantaşılı’ dedi bana” cevabıyla başladı. Bu tür sözlere hiç kavga etmeden gülüp geçtiğini dile getiren Hakan, Kanal 7’de çalıştıktan sonra Hürriyet’e geçtiğini, bu nedenle de yazılarında Nişantaşı kafelerinden çok söz ettiğini belirtti. Nişantaşı deyince trafik, inşaat sesi ve her şeyiyle üstüne gelen bir yer olduğunu ve bırakıp gitmek istediğini dile getirdi.

Yorum yazın