Yorum Analiz Görüş

Kara tren

Yazan: Hüseyin Aslan

Bürokrasi melekle şeytanı ayırt edemedi, yine…. Kararmaya yüz tutmuş Türkiye’yi bizler aydınlatacağız… Ahmet Hocamızın ışığıyla. * “Ölümle yaşamı ayıran çizgi, siyahla beyazı ayıramaz ki” tadında duygular içerisindeyim. Bütün hissiyatım alt üst olmuş durumda. Bir umut bekliyordum. İçinde bulundukları yanlıştan geriye dönüp Ahmet Şık Hocamı serbest bırakırlar diye… Olmadı. Yine lanet olasıca bürokrasi melekle şeytanı ayırt […]

Bürokrasi melekle şeytanı ayırt edemedi, yine…. Kararmaya yüz tutmuş Türkiye’yi bizler aydınlatacağız… Ahmet Hocamızın ışığıyla.

*

“Ölümle yaşamı ayıran çizgi, siyahla beyazı ayıramaz ki” tadında duygular içerisindeyim. Bütün hissiyatım alt üst olmuş durumda. Bir umut bekliyordum. İçinde bulundukları yanlıştan geriye dönüp Ahmet Şık Hocamı serbest bırakırlar diye…

Olmadı. Yine lanet olasıca bürokrasi melekle şeytanı ayırt edemedi, yine kökünden kurunun yanında yaşı da yakmayı tercih etti. Benim gibi onlarca arkadaşımın yüreğini dağlarcasına…

İnandığını savunmak suçmuş biliyor musunuz? İyi gazeteci olabilmek, iyi ilişkiler kurabilmekten geçiyormuş! İyi ilişkiler kurabilmekse içinde bulunduğumuz ortama “bukalemun” gibi uyum sağlamakla gerçekleşebiliyormuş! Ben hocam adına özür dilerim, düzene ayak uydurmayıp değişmediği için. Ben hocam adına özür dilerim, hiç konuşulmayanı hakkını verip konuşmayı denediği için…

Beş gündür tarumar olmuş iç dünyam, “Ahmet Hocam yoksa ben toplantıyı neyliyim?” hissiyatındayım.

Bu bir darbedir içimize söke söke işletilen; “susacaksın, susmazsan susturmasını biliriz!” Düşünceymiş, özgürlükmüş, doğru bildiğini eğrilmeden büzülmeden yazmakmış… Ben bütün bunları Ahmet Hocam olmadıktan sonra başarabilir miyim? Bunun gibi onlarca soru kafamın içini kemiriyor. Bütün bu karmaşaya rağmen “umut” dolu sözcükler dökülemiyor klavyemden.

“Haber var mı?” sorusuna “hayır” cevabını aldıktan sonra, “sen ne işe yararsın ki?” cevabını vermesini. “N’ olacak bu Galatasaray’ın hali?” sorusuna “O Servet yok mu, o Servet” diye hayıflanmasını… Zaman zaman şeytanın avukatlığını yaparak, beyin fırtınasına yol açmasını. Katı oluşunu ve “doğru” bilgiyi öğrenebilmek için cesurca sorular sorulması gerektiğini dikta etmesini. “Ulan Hüseyin ne adamsın!” demesini… Ahmet Hocama dair her şeyi özledim şimdiden. Bu özlemimin faturasını ödeyebilecek bir babayiğit var mı?

Kara bir mektup yazdım Silivri’ye, ulaşır mı bilinmez… Emin olduğum tek şey ise kara tren gecikecek belki ama gelecek o güzel günler de gelecek. Ahmet Hocamızın ışıkları eşliğinde yine kararmaya yüz tutmuş Türkiye’yi bizler aydınlatacağız.

* İstanbul Bilgi Üniversitesi, Medya ve İletişim Sistemleri Bölümü dördüncü sınıf öğrencisi.

Yorum yazın