Genel

Ölüm hakkı

Yazan: Melis Ozan

Emekli banka müdürü Macit G. (79) 25 Kasım 2008’de idrara çıkamama ve kanama şikâyetiyle İzmir 9 Eylül Üniversitesi Hastanesi’nin acil bölümüne kaldırıldı. Ailesi, iki saat boyunca ilgilenilmeyen hastayı Şifa Hastanesi’ne götürdü. Çekilen tomografiler, alınan kanlar ve patoloji bölümüne gönderilen prostat parçasının incelenmesi sonucunda Macit G.’ye prostat kanseri teşhisi konuldu. İki kez ameliyat geçiren hasta, kanserin […]

Emekli banka müdürü Macit G. (79) 25 Kasım 2008’de idrara çıkamama ve kanama şikâyetiyle İzmir 9 Eylül Üniversitesi Hastanesi’nin acil bölümüne kaldırıldı. Ailesi, iki saat boyunca ilgilenilmeyen hastayı Şifa Hastanesi’ne götürdü. Çekilen tomografiler, alınan kanlar ve patoloji bölümüne gönderilen prostat parçasının incelenmesi sonucunda Macit G.’ye prostat kanseri teşhisi konuldu. İki kez ameliyat geçiren hasta, kanserin yayılmış olması ve yaşı nedeniyle yoğun bakıma alındı. Ailesi ise Macit G.’nin durumunu, yaşadıklarını ve yasal olsaydı ötenazi yani “ölüm hakkını kullanma” konusundaki düşüncelerini açık yüreklilikle paylaştı.

Kendisi gibi bankacı olan üç kızından en büyüğü Gülgün Y., babalarının kemoterapinin ağır yan etkilerini kaldıramama olasılığından endişe duyduğunu belirtti. Acı çekmesini önlemek için belirli aralıklarla yatıştırıcı ilaçlar verilen Macit G.’nin uyandığı zamanlarda kızlarının ve torunlarının yanında olduğunu görmekten mutluluk duyduğunu söyledi. Eşi Nuran G., elli üç yıllık kocasını hasta yatağında görmekten büyük üzüntü duyduğunu, hukuksal olarak ötenazi hakkı olsaydı ve acı çektiğini bilseydi bile ölmesine göz yumamayacağını anlattı. En küçük kızları Belgin O., “Kendim aynı durumda olsaydım acı çekmemek ve başkalarına yük olmamak için ölüm hakkına sahip olmak isterdim ancak babam adına böyle bir karar veremezdim” dedi. Macit G.’nin 19 yaşındaki torunu Efe Y. de “doktorlar dedemden umudu kesseler bile ben iyileşeceğine inanıyorum. Ötenazi hakkım olsaydı da sevdiğim birini öldürmektense mucize beklemeyi tercih ederdim” diye ekledi.


13 yaşında ölmek istiyor

Beş yaşından beri lösemi tedavisi gören ve bu yüzden kalp yetmezliği çeken 13 yaşındaki İngiliz Hannah Jones’un geçtiğimiz günlerde basında çıkan haberi dünyada da ötenazi tartışmalarını alevlendirdi. Ötenazi talep eden hastalar ve hasta yakınları ile tıp etiği ve hukuksal geçerliliği açısından tartışılan ötenazi Jones’un ölüm hakkı talebiyle tekrar gündeme geldi. Lösemi tedavisi sırasında verilen ilaçların kalbinde delik oluşturması nedeniyle sekiz yıldır hastanelerde tedavi gören ve şimdiye kadar üç kez kalp ameliyatı geçirip iyileşemeyen Jones’a doktorlar kalp nakli önerdi. Ancak vücudun kalbi kabul etmeyebileceği ve etse bile ömür boyu ilaç kullanmaya devam etmesi gerekebileceği ihtimalini göz önünde bulunduran Jones, yetkilileri ötenazi hakkını kullanma konusunda ikna etmeyi başardı. Tedavinin olumlu olumsuz tüm sonuçlarını kavrayabildiğini ve kendi kararını verme yetisine sahip olduğunu çocuk koruma görevlileriyle konuşarak anlatan küçük kız, İngiliz mahkemesince tedavinin kesilmesi anlamına gelen pasif ötenazi hakkını kazandı. Yaklaşık olarak 6 ay ömür biçilen Jones kalan hayatını evde geçirme konusunda kararlı.
İtalya’da da 1992 yılında geçirdiği trafik kazası nedeniyle komaya giren Eluana Englaro’nun bağlı bulunduğu yaşam destek ünitesinin durdurulması kararı alındı. Babası Bepbe Englaro doktorların Eluana’nın durumunda iyileşme olamayacağını söylemesi üzerine başlattığı dokuz yıllık hukuk savaşını kazandı. Vatikan’ın cinayet olarak nitelendirdiği karar tıbbi bir araç ya da madde kullanılarak değil verilen suyun ve yiyeceğin kesilmesiyle gerçekleştirileceği için pasif ötenazi sınıfına giriyor.

“Doktor ölüm”

Amerika’da ise eyaletten eyalete değişmekle birlikte bazı vakalarda istemli pasif ötenazi hukuka uygun sayılıyor. Michigan eyaletinde “ölmek suç değildir” düşüncesini savunan “doktor ölüm” lakaplı Jack Kevorkian 1990-1998 yılları arasında ölmek isteyen yüz otuza yakın hastaya yardım ettiği gerekçesiyle sekiz yıl hapse mahkûm oldu. Tahliye olduktan sonra da ötenazi ile ilgili hukuksal çalışmalarını sürdüren Kevorkian, hastaların kendi rızaları ve hareketleriyle ötenaziyi gerçekleştirebilmeleri için bir düzenek bile icat etmişti.
Ötenazinin en çok uygulandığı ülke Hollanda’da iyileşme umudu bulunmayan kişiler istedikleri takdirde doktor kontrolü altında yaşamlarına son verebiliyorlar. 2001’de çıkan yasaya göre doktor uygulamayı Bölgesel Ötenazi Denetleme Komisyonu’na bildirmek şartıyla ötenazi uygulayabiliyor. Fransa ise ötenazinin yasallaştırılması konusuna sıcak bakmayan ülkelerden.

Bir toplumsal vazife: Hayatta kalmak

Dünyada örneklerine rastlanılan ve genellikle hastanın durumuna göre şekillenen ötenazi uygulamaları Türkiye’de tartışma konusu bile değil. Çaresiz bir hastalığa yakalanan ve acı çeken hasta akli dengesi yerinde ve bilinçli olarak karar verebilme yetisine sahip olsa da ölüm hakkı isteyemiyor. Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) ötenazi ile ilgili özel bir hüküm yok.

Ancak Avukat Hişyar Özalp’in belirttiği gibi ötenazi uygulayan kişi “TCK’nın 448. maddesine göre kasten adam öldürme suçundan mahkum edilebilir ve hakimin takdir yetkisine bağlı olarak 59. maddeden ceza indirimi alabilir.”Adam öldürme fiilinin suç sayılmasının sebebi “hayat hakkını korumak”. Hayat hakkı devlet tarafından, yalnız fert değil, toplum açısından da korunuyor. Özalp’a göre “rızalı öldürmelerin dahi –kaide olarak- cezalandırılmış olması hukukun insan hayatını aynı zamanda ‘toplumsal değer’ olarak kabul ettiğini de gösteriyor.” Yani fert, sahip olduğu canla, hem ailesine ve devlete karşı sorumluluk taşıyor.

Hukuksal engelin yanı sıra tıp etiği açısından da tartışılan ötenazi, bazı doktorlar tarafından suistimale mahal vermeyecek şekilde düzenlenerek uygulanması savunulurken bazı doktorlar tarafından Hipokrat Yemini’ndeki “yararlılık” ve “zarar vermeme” ilkelerini ihlal ettiği için karşı çıkılıyor. Klinik psikoloji ve tıp doktoru, İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji bölümü öğretim görevlisi Yrd. Doç. Dr. Murat Paker “Hipokrat yemini etmiş bir tıp doktorunun aktif olarak hastanın ölmesine yardımcı olması tıp etiğinde ciddi sorun yaratır. Dolayısıyla doktorlar bunu rahatlıkla savunamazlar. Öte yandan kanserin özellikle çok artması, yaşam süresinin uzaması ve başta kanser olmak üzere birçok kronik rahatsızlığın modern hayatta görülmesiyle tedavisi mümkün olmayan daha fazla hastalık gündemimize gelmeye başladı. Izdıraplı ve tıbbi olarak çözümü mevcut koşullarda mümkün olmayan durumlar olabiliyor” diyor ve ötenazi isteyen hastanın psikolojisinin uzman değerlendirmesiyle depresyon nedeniyle mi yoksa akılcı bir şekilde alınan bir karar sonucu mu istendiğinin anlaşılabileceğini ekliyor.

“Bizim insanımızın kabul etmez”

Şişli Etfal Hastanesi’nden kamu çalışyan bir uzman doktor, yurtdışında da görev aldığı için Türkiye ile Avrupa arasında hasta profili açısından kıyaslama yapabildiğini söylüyor. Avrupa’daki hasta ve hasta yakınlarının acı çeken bir hasta karşısında daha objektif olabildiğini gözlemleyen uzman doktor “Ağrısı çok olan hastayı sedatif ilaçlarla uyutmak, acısını azaltmak isteriz ancak hasta yakınları buna bile tepki gösterebiliyor” diyor ve ekliyor: “İnsanlar suçluluk duymak istemiyor, ötenazi bizim insanımızın vicdanının kolay kabul edebileceği bir metod değil.”
Türk toplum yapısının değer verdiği bir yakınıyla ilgili olarak hayati kararlar almaktan çekineceğini belirten uzman doktor, ötenazi Türkiye’de yasallaşsa bile aileler tarafından Avrupa’daki kadar objektif bir tutumla benimsenmeyeceğinin altını çiziyor.

Yorum yazın