Sanat

“Türk sineması, toplumdan daha Avrupalı”

Yazan: Melis Ozan

Doğrusu Thomas Elsaesser’le röportaj yapma imkânı belirdiğinde tedirgin olmadım değil. Öyle ya, 66 yaşındaki sinema araştırmacısının bugüne kadar yazdığı kitapları üst üste koysam neredeyse boyuma yetişirdi. Elsaesser, konferans vermek için geldiği İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin konferans salonuna girdiğinde bu endişem azaldı. Koca salonda sadece 10-15 kişinin oturduğunu gördü ve “Ne güzel, biz bizeyiz” diyerek gülümsedi. Bu […]

Doğrusu Thomas Elsaesser’le röportaj yapma imkânı belirdiğinde tedirgin olmadım değil. Öyle ya, 66 yaşındaki sinema araştırmacısının bugüne kadar yazdığı kitapları üst üste koysam neredeyse boyuma yetişirdi. Elsaesser, konferans vermek için geldiği İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin konferans salonuna girdiğinde bu endişem azaldı. Koca salonda sadece 10-15 kişinin oturduğunu gördü ve “Ne güzel, biz bizeyiz” diyerek gülümsedi. Bu sıcak karşılaşma sanırım sadece beni değil, karşılarında “huysuz bir ihtiyar” görmeyi uman diğerlerini de rahatlatmıştı. Bu rahatlık konferans sonrasındaki görüşmemize de yansıdı.

Sinema araştırmacısı, eleştirmeni, yazar ve akademisyen Thomas Elsaesser, İngiltere Sussex Üniversitesi’nde İngiliz edebiyatı öğrenimi gördü. Berlin doğumlu Elsaesser’in akıcı İngiliz aksanını ve literatür okumalarını andıran film analizlerini aldığı eğitime bağlamak mümkün. Londra’da film eleştirmenliği ve uluslararası film dergisi Monogram’ın editörlüğünü yaptı. Akademik kariyerine Avrupa romantizmi ve edebi modernizm dersleri vererek başladı. East Anglia Üniversitesi’nde 1976 yılında Film Çalışmaları, 1991 yılında Amsterdam Üniversitesi’nde Sinema ve Televizyon Çalışmaları programlarını başlattı. 2001’e kadar başkanlığını yürüttüğü 1200 öğrencili bu bölümün halen “Avrupa Sineması” başlıklı doktora programını yürütüyor. Aynı anda şu ana 20. cildi yayınlanmış olan Film Culture in Transition (Değişmekte Olan Film Kültürü) serisinin de editörlüğünü yapıyor.

“Sinema ‘Türkiye’nin AB’ye girme sorunu’yla ilgilenmez”

Thomas Elsaesser Bilgi Üniversitesi’ndeki konuşmasına sinemanın kamusal alanda yeri ve işlevini sorgulayarak başladı. Mayıs 1968’teki öğrenci olayları, Kasım 1989’da Çernobil Faciası ve özellikle 11 Eylül 2001 El Kaide saldırısından sonra ulusal, etik ve dinsel sorunları çözmede iletişimin ne kadar önemli hale geldiğini vurguladı. Liberal demokrasi ve açık ticaretle şekillenen ve eşitsizliğin hüküm sürdüğü günümüzde, Barrack Obama’nın seçilmesini de bu iletişim gereksiniminin altını çizen söylevlerine bağladı. 20. yüzyıl sonlarında yaşanan politik krizlerin etik sorunlar doğurduğunu ve bu sorunların sinema aracılığıyla kamusal alanda dile getirildiğini belirtti.

Sinemanın “Türkiye Avrupa Birliği’ne girmeli mi?” gibi somut konularla değil bireysel seçimlerle ilgilendiğini dile getiren Elsaesser, sinemanın gücünü birey ve kendisi ya da birey ve öteki arasındaki ilişkiyi ortaya koymasından aldığını ekledi. “Filmler bireyi sosyal ve genel yapının üstünde tutarak da politik olabilir” diyen akademisyen, aşık olmak gibi bireysel ve günlük hayata dair bir olgunun dahi post-marksist bir incelemeyle yeni dönem etik ve politik tartışmalara yol açacağının altını çizdi. Fatih Akın gibi birçok Avrupalı yönetmenin de uyuşturucu bağımlısı, intihara meyilli ve ezilmiş karakterlerle bu post-politikliği yakaladığını ekledi.

“Fatih Akın, incelemeye değer”

Elsaesser, Fatih Akın filmlerini Alman-Türk kültür farkından doğan karmaşık kimlikler ve aitlik kaygısının yanı sıra bireysel bir etik çatışmasına dayandığı için de incelemeye değer bulduğunu söyledi. Duvara Karşıfilminde kadın ve erkek karakterlerin “kaybedecek hiçbir şeyim yok” derecesinde güçlü bir güdüyle kendi etik değerlerini yaratmaya çabalamaları da bunun bir göstergesi. Yaşamın Kıyısındafilmi ile Akın’ın yine asimile olmuş Türklerin cinsel, siyasal, etnik ve dinsel tabuları aşma çabalarının işlendiğini belirtti.

Bir parti üyesi olmadan ya da siyasal eylemlerde yer almadan da bireysel olarak politik olunabileceğini gösteren Fatih Akın’ın filmleri, Elsaesser’e göre sinema aracılığıyla bir duruş sergilenebileceğinin kanıtı. Bunu başarabildiği için de sinema eleştirmenine göre Akın, Türk veya Alman yönetmen olarak değil Avrupalı bir yönetmen olarak nitelendirilmeli.


“Nuri Bilge Ceylan film tarihini iyi biliyor”

Thomas Elsaesser konferans sonrasında Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi Üç Maymun’u izlemeye gitti. Bu, onun izlediği ilk Nuri Bilge Ceylan filmiydi. Sinema çıkışında Elsaesser’le bir araya geldik. İngilizce altyazı olmadığı için filmi Ahmet Gürata’nın yardımıyla takip eden Elsaesser, yine de çok ilginç bulduğunu söyledi.

Sahne akış hızının yavaş olduğunu düşünen sinema eleştirmeni, hikâyenin farklı zamanlar ve coğrafyalar arasında gelişmesini ilginç olduğu görüşünde. Ceylan’ın sinemasında Fatih Akın’ın filmlerindeki ulusal kimlik karmaşasına rastlanmadığı ve filmin daha çok görsel olarak biçimlendiğini söyleyen Elsaesser, dramatik renkler, izole figürler ve yağlı boya resimleri andıran görüntülerle yönetmenin suçluluk ve sorumluluk duygularını ön plana çıkardığını düşünüyor. Üç Maymun’u birçok açıdan 1950’lerin neo-realizm akımıyla şekillenen İtalyan filmlerine benzetiyor. Ceylan’ın 1970’lerin Fransız filmlerinden, 1920’lerin Alman sinemasından ve dışavurumculuk akımından da etkiler gözlüyor. Ona göre Ceylan sinema tarihini iyi bilen bir yönetmen.

Türk sinemasını incelediği kadarıyla toplumun geri kalan yapılarından daha “Avrupalı” bulduğunu söyleyen Thomas Elsaesser, Avrupa’nın en önemli özelliğinin standartlaşmadan bir birlik sağlayabilmesi olduğunu görüşünde. Amerika’da görülen tektipleşmenin, Avrupa’da çoksesliliğin, kültürel farklılıkların ve özerkliğin benimsenmesiyle aşıldığını ekledi. Hollywood’da da örneğin Martin Scorsese ve Steven Spielberg’ün erken yapıtlarının başta Fransız Nouvelle Vague (Yeni Akım) olmak üzere Avrupa sinemasından etkilendiğini belirten Elsaesser, Hollywood’un Avrupa sinemasından etkilere Avrupa’nın Hollywood etkilerine oranla daha açık olduğunu söyledi.

“Dijital film daha güçlü”

I. Dünya Savaşı sonrası film endüstrisini mercek altına aldığı kitabı Early Cinema: Space, Frame Narrative, 1920’lerin Alman sinemasını ve ulusal kimliği irdelediği Weimer Cinema and After ve Amerikan filmlerini karşılaştırmalı olarak incelediği Studying Contemporary American Film: Guide to Movie Analysis dışında yazarın pek çok araştırma kitabı ve çeşitli dergilerde yayınlanmış makaleleri bulunuyor. Elsaesser üzerinde çalıştığı iki kitabın yakında yayınlanacağı müjdesini veriyor. A New Approach to Film Theories(Film Teorilerinde Yeni Yaklaşım) adlı ilk eser, filmlerin artık sadece göze değil izleyicinin tüm duyularına hitap etmesi teorisi üzerinde duruyor. Dijital üretilen ve dağıtılan filmlerin fotoğraf tekniğiyle yaratılan filmlerden beş duyuya daha fazla hitap ettiğini söyleyen Elsaesser, kitabıyla son yüzyılda filmlerin izleyici ve duyularına ulaşma açısından kat ettiği yolu ortaya koymayı amaçlıyor.

İkinci kitabında ise Fatih Akın’ın filmlerinde gözlemlediği gibi sinemanın politika ve bireysel seçimlerin arasındaki ilişkiyi nasıl yansıttığını sorgulayacak. Politikayı parlamento, siyasi kararlar veya siyasiler üzerinden değil bireylerin günlük hayatını nasıl etkilediğini irdeleyecek.

Yorum yazın