Gündem

Zübeyir Aydar: “Oslo süreci devam etmeli”

Yazan: Ahmet Şık / Brüksel

Oslo görüşmeleri PKK heyetinde bulunan Zübeyir Aydar, Avrupa Parlamentosu’ndaki konuşmasında görüşmelerin hükümetin tek taraflı dayatması nedeniyle tıkandığını söyledi.

Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) Daimi Temsilciliği, Avrupa Parlamentosu’na mektup yazarak dün Brüksel'deki Avrupa Parlamentosu'nda başlayan 9. Uluslararası Kürt Konferansı'nın iptal edilmesini istedi. Temsilcilik iptal talebine, konferansa teröristlerin katılacak olmasını gerekçe gösterdi. Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) Yürütme Konseyi üyesi Zübeyir Aydar ile Suriye Kürt Bölgesinin yönetimini elinde bulunduran Demokratik Birlik Partisi (PYD) Eşbaşkanı Salih Müslim’i “konferansa katılan teröristler” olarak bildirdi.

AB bünyesinde yapılan konferansın ikinci günündeki sabah oturumunun moderatörü Alman Parlamenter Hans Branscheidt, açılış konuşmasında, ögleden sonra yapılacak panelde konuşması gereken Zübeyir Aydar’ı “önemli bir açıklama yapmak uzere” özel olarak kürsüye davet etti. Konferansa katılanlar Branscheidt’in tutumunu, Türkiye’nin konferansın iptali istemine bir yanıt olarak yorumladı.

Kamuoyunda Oslo süreci olarak bilinen görüşmelerde PKK’yi temsil eden heyette yer alan Aydar konusmasında, müzakere sürecinin bilinmeyen yanlarını kendi tanıklığıyla aktardı. Sürecin Türk Hükümeti tarafından tek taraflı kesildiğini, Kürt tarafınca sunulan ve gerçekleşmesi mümkün siyasi taleplerin cevapsız bırakıldığını, görüşmeleri yürütenlerin sıkışınca “biz elçiyiz, yetkimiz yok” dediğini ancak yetki sahibi hükümetin de hiçbir adım atmayarak kendilerini oyaladığını dile getirdi. Artık oyalanmak istemediklerini belirten Aydar görüşmelerin yeniden başlaması gerektiğini belirterek, Abdullah Öcalan'ın Kürt tarafı açısından baş müzakereci olduğunun altını çizdi.

Aydar’ın Kürt tarafının önerilerini de aktardığı konuşmasından özetler şöyle:

* Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik için müzakere sürecine girmesinden bu yana, EUTCC tarafından düzenli tekrarlanan Kürt konferanslarının, bu yılkı ana temasında müzakere konusunu gündemleştirmesi de yaşanan çözüm tartışmalarına katkı sunacağı açıktır.

* Türkiye’de Kürt sorununda çözüm tartışmaları 1990’lı yılların başında ve dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın konuyla ilgilenmesiyle başladı. Bu arayışlara Kürt tarafı hep olumlu karşılık verdi. PKK, 17 Mart 1993 te tek taraflı ateş kes ilan etti. Özal’ın şüpheli bir şekilde ölümü ve karşı tarafın olumlu karşılık vermemesi üzerine bu girişim sonuçsuz kaldı ve ateşkes bozuldu.

* İlki 1993’te olmak üzere bugüne kadar Kürt tarafının ilan ettiği ateşkes sayısı 8’dir. Bütün bu ateşkeslere Türk ordusu çok az riayet etmiş ve Türk tarafının çözümsüzlükte ısrar eden tavrı ve askeri operasyonlarını sürdürmesi nedeniyle bozulmuşlardır.

* Ne yazık ki Türkiye Hükümet ve yöneticileri, bu sürede çözüm namına hiçbir adım atmadılar. Çatışmalar kesilince sorun bitti dediler. Kürt tarafı defalarca deklarasyonlar biçiminde nasıl bir çözüm istediğini kamuoyuyla paylaştı. Yol haritaları yaptı ve kamuoyuna deklare etti. Kürt tarafının makul istekleri görmezden gelindi, iyi niyetli çağrıları duyulmaz oldu ve bu tavırlar zafiyet olarak kabul edildi.

Osla görüşmelerinin iki ayağı

* 2006 ve sonrasında gelişen diyalog ve görüşme sürecini ayrı ele alıp değerlendirmek gerekir. Bu süreç önce dolaylı olarak aracıların mesaj getirip götürmesiyle başladı. 2007’nin sonlarından başlayarak da yüz yüze görüşmelere geçildi. Kamuoyunda Oslo Görüşmeleri olarak bilinen süreçte, görüşmelerin iki ayağı vardı: Biri İmralı Cezaevi’nde Sayın Öcalan’la, diğeri dışarıda örgüt temsilcileri ile yürütülüyordu. Görüşmeler birbirleri ile paralel olarak birinin diğerini tamamlaması şeklinde yürüyordu. Aradaki bağlantı da yazılı belgelerin teatisi şeklindeydi. Tıkanma ve kesilmeler yaşanmakla beraber bu süreç Temmuz 2011’e devam etti. Karşı tarafın verdiği sözleri yerine getirmemesi, çözüm yönünde esasa ilişkin adımlar atmaya yanaşmaması ve var olan randevuları iptal etmesiyle süreç kesildi.

* Haklı olarak herkes “bu kadar sürede ne koşuldu, kim ne dedi, neden sonuç alınmadı” gibi sorular sorulabilir. Kürt tarafı, soruna siyasi bir çözüm bulmak amacıyla bu sürece samimi yaklaştı. Kendi üzerine düşeni yerine getirdi. Kürt tarafının ilk etapta yapabileceği en önemli şey ateşkesti. Görüşmelerin tıkandığı durumlar dışında bu süreçte tek taraflı da olsa ateşkesler ilan etti ve buna tüm güçleriyle riayet etti. Türkiye Ordusu da gayri resmi bir şekilde ateşkeslere kısmen uydu.

* Kürt tarafının barış ve diyalog yoluyla siyasi bir çözüm bulma dışında farklı bir gündemi yoktu. Görüşmelerde taleplerini açık ve net bir şekilde dile getirdi. Bu talepler son derece makul ve normal bir demokraside tartışılmaması gereken asgari taleplerdir. Bu talepler ve yol haritası çeşitli vesilelerle kamuoyuna da açıklandı.

* Türk tarafının talebi üzerine, Kürt tarafı, barış ve silahsız bir çözümde samimi olduğunu göstermek, ayni zamanda barış ve diyalog konusunda hükümetin elini güçlendirmek amacıyla, gerilla ve Maxmur mülteci kampı sakinlerinden oluşan barış gruplarını oluşturup, ellerine barış mesajını içeren bir mektup vererek, Türkiye’ye gönderdi. Karşı taraf “bu kişiler tutuklanıp-yargılanmayacaklar” demesine rağmen, sonradan bu kişiler tutuklandı ve ağır cezalara çarptırıldı.

“Hükümet hiçbir zaman cevap vermedi”

* Türk tarafı bu süre içinde defalarca söz vermelerine rağmen, hiçbir zaman bir çözüm projesiyle masaya oturmadı. Türkiye adına görüşmelere katılanlar, tartışmalardan sonra “biz bu hususları hükümete götüreceğiz, gelecek oturumda cevabını getiririz” demişlerdir. Ancak hiçbir zaman tatmin edici bir cevapla dönmemişlerdir. Ana konular gündeme geldiğinde biz bu konuda yetkili değiliz demişlerdir. Kürt tarafı, “yetkili bir heyet gelsin, kaç gün kaç hafta sürerse sürsün, oturalım son noktayı koyana kadar devam edelim” önerisini kendilerine sunmuş, ancak karşılık almamıştır.

* Görüşmelerin sıklaştığı, hükümetin Kürt açılımını dillendirdiği, Kürt tarafının ateşkes ilan ettiği ve herkesin bu iş olumluya gidiyor diye umutlandığı bir dönemde, 14 Nisan 2009 da KCK operasyonları adı altında, içinde seçilmişlerin de olduğu her düzeyde görev alan Kürt siyasetçilerine yönelik “siyasi soykırım” diye adlandırdığımız tutuklama furyası başlatılmıştır. Görüşmelerde bu konu gündeme geldiğinde, “bu hükümetin tavrı değildir, bazı işgüzar savcıların kendi başlarına yaptıklarıdır, kısa sürede bırakılacaklardır” demelerine rağmen, operasyonlar genişleyerek devam etmiştir. Bu operasyonlar halen de sürmektedir ve tutuklananların sayısı 10 bine yaklaşmıştır.

“Kürt tarafı, seçimler öncesinde zaman kazanmak için oyalandı”

* Yine bu süreçte (2011 başları) İran, Irak ve Suriye ile anti Kürt ittifakı yenilenmiş, kendilerinin deyimiyle dört taraftan saldırarak Sri Lanka-Tamil  modeli bir operasyonla, Kürt Özgürlük Hareketini tasfiye etme planı yapmış ve 2011 Temmuzunda bu planı devreye koymuşlardır.

* Bu yapılanlar karşısında Kürt tarafında oluşan algı, kim ne derlerse desin “Türk tarafının seçimleri rahat bir ortamda yapmak için ateşkese ihtiyaçlarının olduğu, görüşmelerle zaman kazanmaya yönelik oyalama içinde olduğu ve fırsat bulduklarında da son darbeyi vurmaya çalıştığı” yönündedir.

* Bugün görüşmeler kesilmiştir. Temmuz 2011’den bu yana sert çatışmalar yaşanmaktadır. AKP Hükümetinin çok iddialı olarak sarıldığı Sri Lanka-Tamil modeli Kürdistan’da tutmadı. Türkiye’de yeniden çözüm tartışmaları yaşanmaktadır. Hükümetin Kürt tarafına yansıyan yeni bir tutumu yoktur. Yeni bir görüşme süreci talebi olursa, “Kürt tarafı nasıl karşılar” sorusuna vereceğimiz cevap pozitif olacaktır. Ancak arayacağımız husus ciddiyet ve samimiyet olacaktır ve oyalamaya da karnımız toktur.

* Türkiye de özellikle hükümete yakın çevrelerde, “PKK ayrı, Kürt sorunu ayrı şeylerdir”, “İmralı ayrı, Kandil ayrı, Avrupa ayrı” veya “Örgütte çok başlılık vardır”, “Örgüt başka güçlerin taşeronudur” biçiminde tartışmalar yapılmaktadır. Bunlar meseleyi bulandırmaya ve çözümsüzlüğü derinleştirmeye yöneliktir. Şunu net söyleyelim; PKK öncülüğündeki hareketi dikkate alınmadan Kürt sorununa çözüm bulmak mümkün değildir. Örgüt bir bütündür, başkanı da Sayın Abdullah Öcalan’dır. Örgütün gündemi Kürt sorunudur, Kürdistan’dır, Kürt Halkının refahı ve özgürlüğüdür. Bunun dışında farklı bir gündemi yoktur, hele hele dış güçlere hizmet etmek gibi bir davranışı, bir amacı hiç olamaz.

“Batı, çözümsüzlüğe destek verdi”

* Özellikle Avrupa ve Batılı güçlerin tutumuna da değinmek gerekir. Batının tutumu şimdiye kadar çözüme hizmet eden bir tutum değil, bilakis çözüm karşıtı güçlere destek veren bir tutumdur. Vicdan sahibi herkes bilir ki; Kürt halkının özgürlük mücadelesi haklı ve meşru bir özgürlük hareketidir.

* Kürt tarafı olarak tutumumuz açık ve nettir. Taleplerimiz makul ve demokratik bir ülkede olması gerekenlerin asgarisidir. Şimdi sunacağım çözüm önerileri ile pratik işleyiş konusundaki yaklaşımımız, belki kelime olarak birebir ayni olmamakla beraber, içerik olarak daha önce defalarca karşı tarafa ve kamuoyuna da sunulan önerilerdir.

Bu çerçevede çözüm önerilerimizi bir kez daha sıralamak istiyorum.

1. Türkiye’de yaşayan tüm kesimlerin hazırlık sürecine katıldığı yeni ve demokratik bir anayasanın yapılması. Bu temelde, yeni anayasa Türkiyelilik ve anayasal vatandaşlık temelinde tüm etnik kimliklere ya nötr olmalı, ya da Kürt kimliğinin varlığına da atıf yapılarak anayasal ifadeye kavuşturulmalı.

2. Kürt kimliğinin kabulü gereği yasalarda yapılacak değişiklikle Kürt dili ve eğitiminin düzenlenmesi; ilkokuldan üniversiteye kadar Kürtçenin eğitim dili olarak kullanılması. Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı yerlerde Türkçenin yanında Kürtçenin ikinci resmi dil olarak kabul edilmesi.

3.  Kürt kültürünü yaşatma ve geliştirme önündeki engellerin kaldırılması, diğer kültürlere tanınan tüm hakların Kürt kültürüne de tanınması. Radyo, TV ve basın üzerinde hiçbir kısıtlama yapılmaması.

4. Düşünce, inanç, ifade özgürlüğü ve örgütlenme üzerindeki yasak ve kısıtlamalar kaldırılarak serbest siyaset önündeki tüm engellerin kaldırılması.

5.  Demokratik Yerel Yönetimler Yasasının çıkarılması. Başta yerel meclisler olmak üzere demokratik yerel siyasi iradelerin yetkilerinin arttırılarak, yerinde yönetim anlayışı temelinde demokratik özerkliğin sağlanması.

6.  Koruculuk sisteminin ekonomik ve sosyal tedbirler alınarak kaldırılması.

7.  Toplumsal yaraların tümden sarılması ve sarsılan toplumsal dengelerin yeniden sağlıklı hale gelmesi için yerlerinden zorla göç ettirilenlerin yerlerine dönüşü önündeki tüm engeller kaldırılmalı. Savaş mağdurlarının zararları karşılanmalı, köylülerin köylerini yeniden inşa etmeleri ve üretime geçmeleri için idari, hukuksal ve ekonomik destek sunulmalı.

8.  Kürt bölgelerinde bir ekonomik kalkınma seferberliği başlatma kararlılığı ortaya konulmalı ve devlet destekli yatırımlar başlatılmalı. Özel teşebbüs için vergi indirimi ve ucuz kredi başta olmak üzere yatırımı teşvik edici diğer kaynaklar sağlanmalı.

9.  Toplumsal barış ve demokratik katılım yasasının çıkarılması temelinde Kürt ve Türk toplumu karşılıklı olarak bir birini af etmeli. Sayın Abdullah Öcalan ve tüm siyasi tutuklular dâhil herkesin özgürce toplumsal ve siyasal yaşama katılması sağlanmalıdır. Yurt dışında yaşayan siyasi mültecilerde demokratik siyasal yaşama dâhil edilmelidir.

10.  Kalıcı çözümün sağlanmasıyla birlikte gerillanın mevcut yasalar çerçevesinde yerel asayiş gücü ya da yeni bir statüyle demokratik çözüm içinde varlığını koruyacak şekilde bir çözümün bulunması.

Pratik İşleyiş Olarak:

1- İki tarafın, siyasi partilerin ve sivil toplum kurumları temsilcilerinin de yer alacağı, anayasa ve yasal konuları ele alacak bir anayasa konseyinin kurulması.

2- İki tarafın ve ilgili güçlerin temsilcilerinin içinde yer alacağı, silahlı güçlerin durumu ve güvenlik konularını ele alan bir barış konseyinin kurulması.

3- Demokratik barış ve uzlaşının gelişmesi ve güven ortamının sağlanması açısından şimdiye kadar yaşanan çatışma ortamında Türkiye ve Kürdistan’da büyük acılar ve travmalar yaratan uluslararası savaş kurallarına ve insan haklarına aykırı olayları araştırarak açığa çıkaracak Hakikatleri Araştırma ve Adalet Komisyonunun kurulması.

4- Bu konseyler ve komisyonla Sayın Abdullah Öcalan’ın iletişiminin direkt olarak sağlanması.

Burada Sayın Abdullah Öcalan’ın konumunu açmak gerekir. Sayın Öcalan, hareketin kurucusu ve hukuken kararları veto hakkına sahip lideridir. Ayni zamanda hem genel örgüt, hem silahlı güçler, hem gençlik yapısı ve hem de halk üzerinde geniş bir otoriteye sahip tek kişidir. Kürt tarafı açısından baş müzakerecidir. Görüşmelerin sonuç alıcı olabilmesi için sağlığı ve güvenliği garanti alınarak serbest hareket etmesi sağlanmalıdır.

Bizce bütün bunlar olabilir. Bunlar bizim önerilerimizdir. Karşı tarafın veya ilgili herkesin önerilerini de dinlemeye, ele almaya ve değerlendirmeye açığız.

1 Yorum

  • Abi ben sag sol bilmem, bildigim tek bir konu var, vatanin butunlugu.

    Silahli orgut (silahli gucleri oldugunu iddia ediyor ama orgut) ile ne elde etmeye calisiyorlar? vatandan toprak… Bu noktada vatan butunlugu bozulur, ve bu bir isgaldir, senin kadar arastirmam yok, senin kadar bilgi birikimim yok yazdigim gibi sade vatandasim ama bana gorunen su ki, santiyemizde calisan 1200 personelin 1000'i kurt arkadaslar, sosyal haklari yuzde yuz olmasada yuzde 95 var. ikamet ettikleri koylerinde kasabalarinda hemen hemen (aksayarakta olsa) her imkan var, neyin pesinde bu siyasi ve silahli orgut? ne istiyorlar? kurtce ders bile yapildi edildi. Yuce meclise bile alindilar, hemde cezaevinden cikarilarak. Engin alan icerideyken hala, sebahat tuncel mecliste, mitinglerde, polise askere tokat atiyor, tas atiyor, neyin pesindeler bunlar? (Bunlar = siyasi ve silahli orgut mensuplari, kurtler genellemesi yapmiyorum.)

Yorum yazın