Gündem

AKP reklamları otoriterleşmenin yansıması

Yazan: Tolga Arslan

AKP’nin 2007 ve 2011 seçimlerindeki farklılığa saygı, gelecek için umut ve birleştiriciliği vurgulayan reklamlarının yerini korku aşılayanlar aldı

İktidarın 12 yıldır en güçlü sahibi olan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Gülen Cemaatiyle girdiği güç savaşının en önemli silahı kuşkusuz ki internete sızdırılan ses kayıtları. Türkiye kamuoyunun hemen her gün, yolsuzluk ve benzeri suç iddialarının yanı sıra özel hayatla da ilgili yeni bir ses kaydı dinlediği bu kirli savaş AKP’yi hiç ummadığı kadar sarstı. Her sarsıntının ardından yılardır dile getirilen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik otoriterleşme eleştirilerini kanıtlayan çeşitli düzenlemeler hayata geçirildi. Twitter ve Youtube internet sitelerine yönelik erişim yasakları ise bu otoriterliğin son halkaları olarak tüm dünyada büyük tepki çekti.

Gerilimli sürecin sonucu

AKP iktidarının ve Başbakan Erdoğan’ın otoriterleşme eğilimleri, geçen yıl yaşanan ve devlet şiddetiyle bastırılmaya çalışılan Gezi isyanından bu yana sıklıkla tartışılan bir konu. Gezi isyanıyla yaygınlaşan, yerel seçimler öncesinde internete sızdırılan telefon kayıtlarıyla dozu yükselen gerilimleri ve bu sürecin bir yansıması olan otoriterleşme eğilimlerinin işaretlerini AKP’nin seçimlerle ilgili reklam filmlerinde de görmek mümkün. Yüksek Seçim Kurulu’nun yasak kararının ardından Türk bayrağı çıkarılsa da özü aynı kalan Başbakan Erdoğan’ın sesinden İstiklal Marşını duyduğumuz reklam filminde, Türk bayrağını indirmek isteyen “karanlık bir ele” karşı kalabalıklar seferber olarak bayrağı gönderde tutmaya çalışıyordu. “Millet Eğilmez, Türkiye Yenilmez” sloganı çerçevesinde hazırlanan reklam filminin ana temaları, “tek adamlığa” işaret eden Erdoğan vurgusu ile milliyetçilik sömürüsüne dönüşen Türk bayrağı imgesi üzerinden “biz ve onlar” kutuplaşmasını vurguluyor.

Yüzde 50'ye hitap eden kutuplaştırıcı reklam

Radikal gazetesi yazarı ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Profesör Tayfun Atay, semiyolojik (gösterge/işaret bilimi) açıdan değerlendirildiğinde bu reklamın AKP’nin son dönemdeki stratejisini betimlediğini söyledi. AKP'nin seçim reklamında uyguladığı stratejinin son dönemdeki olayların bir ürünü olduğunu ve Erdoğan’ın muhafazakâr seçmeni elinde tutmaya çalıştığını belirten Atay, “Erdoğan son dönemde sıkça söz ettiği yüzde 50'lik kesimi benimsemiş, Gezi Parkı olayları sonucu kaygılandırdığı ve küstürdüğü kesimi bir kenara atmış. Reklam semiyolojik açıdan incelendiğinde ötekileştirme ve kutuplaştırma çok net anlaşılıyor” dedi.
Gösterge bilimine göre incelendiğinde reklamda siyah giyimli bir adamın Türk bayrağını indirmek istemesinin düşman tehdidinde olan toplumu işaret ettiğini belirten Atay, “Mehmet Akif Ersoy'un İstiklal Marşı dizelerinin bir başbakan tarafından birinci ağızdan seslendirilmesi ise kendine yakın olan insanları harekete geçirecek, vatan sevgisi gibi duyguları, heyecanı ayakta tutacak simgeler olarak düşünebiliriz. Reklamın bir bölümünde düşmanı yok etmeye ve Türk bayrağını yeniden göklere çıkartmaya koşan insanlar için dua eden bir kesim, camide geçen bazı bölümler de milliyetçi-muhafazakâr tabanı hedefliyor. Reklamda düşman olarak gösterilmek istenen kesimin AKP'ye oy vermeyen Türkiye halkı olarak gösterilmek istenmiş. Bu tutum kutuplaştırmayı arttırarak oy potansiyelini korumaya yönelik kurnazca ancak bir o kadar tehlikeli” diye konuştu.
AKP'nin 30 Mart yerel seçimleri ile ilgili bir diğer reklamın da “Ben lafa değil, icraata bakarım” sloganı kullanılıyor. Atay’a göre bu sloganın bu kadar çok öne çıkarılmasının nedeni ise Başbakan Erdoğan ve partisi AKP’yle ilgili ortaya çıkan yolsuzluk iddialarını boşa çıkarmak. Atay, AKP'nin bu reklam ile seçmenine “Yolsuzluğu, rüşveti, hakkımızda yazılan her şeyi unutun, yaptığımız yolları, köprüleri, yaşamınızı kolaylaştırdığımız şeyleri görün. Bizi eleştiriyorlar ama bakın biz neler yaptık” diyerek yolsuzluğu meşru göstermek istediğini söyledi.

Farklılığa saygı, umut ve birliştiricilikten korkuya

Profesör Atay, otoriterleşen Erdoğan’ın iktidarını statükocu bir kimliğe dönüştürdüğü eleştirilerinin haklılığının bir diğer kanıtının da önceki seçimlerdeki reklamlarla arasındaki farktan da gözlenebildiğini belirtti. 2007 yılındaki genel seçimler öncesinde yayınlanan AKP reklamlarında, herkesin yaşam tarzına saygılı, demokratik ve liberal bir AKP gözlemlendiğini söyleyen Atay, “Sıklıkla Türk bayrağı ve Erdoğan’ın miting görüntüleri yer alıyor olsa da  2007 reklamlarında en çok akılda kalan konu Erdoğan’ın, ‘2002 yılında bu yana kimsenin yaşam tarzına karışmadık, kimsenin tercihlerine karışmadık, bizden korkmanızı gerektirecek bir durum yok’ mesajı vermesiydi. Bunda başarılı da oldu. 2011 yılındaki genel seçimleri öncesinde de önümüzdeki yerel seçimlerin aksine halkın geneline hitap ediyordu. Kürt sorununun çözümü için adım atıldığı barış sürecinin yoğun olarak konuşulduğu döneme denk gelen reklamında AKP ‘Aynı yoldan geçmişiz biz, aynı sudan içmişiz biz’ sözleri ile halkın geneline birlik beraberlik mesajı veriyordu. Çoğulcu iyimserliğin hâkim olduğu reklamda farklı sınıfsal kategoriden insanlar yer alıyordu. Farklı yörelerden muhafazakâr, zengin, fakir, işçi, köylü her kesimden insan yer alıyor ve biz herkese hitap eden bir partiyiz imajı veriliyordu. Ancak 2011’deki reklamlardaki çoğulcu iyimserlik, 2014’de yerini statükolaşmaya bırakıyor. Dolayısıyla sadece reklam stratejisi bile AKP’nin geldiği süreci gayet iyi özetliyor: 2007’de herkesin yaşam tarzına saygılı AKP 2011 yılında değişimin ve birlik beraberliğin öneminden bahsederken, 2014 yılında iktidarını kutuplaşma ve korku üzerine inşa etmeye çalışıyor. Tek bir cümle ile özetlersek, gelecek ve umut yerini korku ve kaygıya bıraktı” dedi.

Yorum yazın