Türkiye’de üniversite öğrencileri, tarih boyunca sadece akademik alanla sınırlı kalmayıp, toplumsal ve siyasal meselelerde de aktif birer özne oldular. Zamanın ruhuna göre değişen tepkileri, kimi dönemlerde bastırıldı, kimi dönemlerde ise yönlendirilerek bir politik araca dönüştürüldü.

Prof. Dr. Gencer Özcan
İstanbul Bilgi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gencer Özcan’a göre, erken Cumhuriyet yılları, öğrenci hakları açısından oldukça sınırlı bir dönemdi. İfade özgürlüğünün uygulanabilir olmadığı bu yıllarda, öğrenciler fikir beyan etmekten uzak durmak zorundaydı. Ancak bu sessizlik uzun sürmedi. 1924’te İstanbul tramvayında öğrencilerden tam ücret alınması, öğrencilerin ilk kez kendi iradeleriyle sokağa çıkmasına neden oldu. Özcan, bu eylemin, siyasi iktidarın bilgisi dışında gerçekleşen ilk öğrenci protestosu olması bakımından dikkat çekici olduğunu söylüyor.
Bu dönemde öğrencilerin sadece tepkisel değil, aynı zamanda sistemin taşıyıcısı rolüne de büründüğü örnekler de vardı. “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyası bunun çarpıcı bir örneğiydi. Üniversitelerin öncülüğünde yürütülen bu kampanyaya katılım göstermeyen öğrencilerin, bizzat arkadaşları tarafından cezalandırıldığını belirten Özcan, bu durumun devletin öğrencileri nasıl aktif kullandığını gösterdiğini ifade ediyor.
Benzer bir durum 1945’te Tan Matbaası’nın tahrip edilmesinde de görülüyor. Öğrencilerin matbaayı kullanılamaz hale getirmesi, Özcan’a göre, devletin üniversite gençliğini kendi siyasi menfaatleri doğrultusunda nasıl araçsallaştırdığının açık bir örneği.
Zamanla öğrenci hareketlerinin karakteri değişti. 1950’li yıllardaki Kıbrıs protestoları, öğrencilerin ilk kez birlikte hareket etmeyi öğrendiği süreçlerden biri oldu. Bu dönemden itibaren üniversite gençliği sadece tepkisel değil, aynı zamanda örgütlü ve kolektif bir yapı kazanmaya başladı. Bu toplumsallaşma süreci, 1960’lı yılların eylemci ruhuna da zemin hazırladı.
Özcan, özellikle 5 Mayıs 1960’ta gerçekleşen 555K protestosunun bu açıdan kritik bir dönüm noktası olduğunu belirtiyor. Saat 5’te toplanan öğrenciler, siyasi taleplerini dile getirirken, CHP’nin bu eyleme teşvik edici bir rol oynadığını söylüyor. Ancak bu teşvik olmasa da eylemin olup olmayacağının belirsizliğine de dikkat çekiyor. Bu noktada, dönemin siyasi atmosferiyle üniversite gençliği arasında giderek sıkılaşan bir bağ oluşmaya başladığı görülüyor.

Kaynak: Güventürk Görgülü arşivi
1960’ların ikinci yarısında ise öğrenciler artık sadece üniversite koridorlarında değil, sokaklarda da etkili olmaya başladı. Siyasal kimlik kazanan öğrenci hareketleri, özellikle sol görüşlü gruplar aracılığıyla daha görünür hale geldi. Bu durum, muhafazakâr çevrelerin tepkisini çekti. Özcan, bu tepkinin sonucunda “toplum zabıtası” adı verilen ve sokakta siyaset yapılmasını engellemeye çalışan uygulamaların ortaya çıktığını aktarıyor.
1990’lı yıllara gelindiğinde, özellikle DYP ve SHP’nin 1991’de iktidara gelmesiyle birlikte, demokratik haklar alanında belirgin bir genişleme yaşandı. Özcan, bu dönemi, öğrencilerin daha rahat ifade imkânı bulduğu bir dönem olarak tanımlıyor. Aynı zamanda Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılım süreci de bu hakların geliştirilmesine önemli bir katkı sundu.
Ancak geçmişte kazanılan bu hakların, bugün aynı ölçüde kullanılabildiği tartışmalı. Gencer Özcan, günümüzde üniversite öğrencilerinin kendilerini özgürce ifade edebildiklerini düşünmediğini söylüyor.
Yorum yazın